'Suriye'deki kriz bundan sonra Esad, Erdoğan ve Putin'in masasında olacak'
Türkiye’nin Suriye harekatı diplomatik süreci hızlandırdı
Metin Gürcan'a göre, Türkiye’nin Suriye harekatı diplomatik süreci hızlandırdı, ama 444 km'lik güvenli bölge hedefi ve YPG'nin silahları teslimi belirsiz. ABD’nin çekilme konusunda 'kıvırdığını', petrol bölgesi Deyr-i Zor’da varlık gösterip hava sahasını boşaltmayacağını belirten Gürcan, asıl Putin-Erdoğan görüşmesine bakmak gerektiğini belirtti.
Türkiye'nin Suriye harekatının dokuzuncu gününde ABD ile silahların susmasına ve YPG'nin belirlenen hattın altına çekilmesini içeren bir mutabakata varılmışken, bu sürenin sonunda neler olacağı merak konusu. ABD'nin askerlerini Suriye'nin kuzeydoğusundan geri çekmesi sürerken, Washington'da Suriye'nin petrol bölgelerinin elde tutulması tartışmaları yapılıyor. Suriyeli Kürtleri temsilen İlhan Ahmed de ABD temaslarına başlamış durumdayken, Kürtlerin Suriye hükümetiyle uzlaşmasının sonuçları da meçhul. Hal böyleyken dikkatler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugün Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile gerçekleştireceği görüşmeye çevrildi.
Gelişmeleri güvenlik analisti Metin Gürcan ile konuştuk.
‘BU ANLAŞMA HEZİMET DE DEĞİL ZAFER DE’
Metin Gürcan, ABD ile Türkiye arasında harekata ara verdiren anlaşmanın bir yenilgi ya da zafer olarak görülmemesi gerektiğini söylerken, bunun sadece kırılgan bir süreci içeren bir uzlaşı metninden ibaret olduğu görüşünde. Mutabakatta sözü edilen güvenli bölgenin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 444 km olarak belirtilmesine karşın sahadaki uygulamasında sıkıntılar bulunduğunu anımsatan Gürcan, aynı şekilde ağır silahların kime nasıl teslim edileceğinin belirsizliğine dikkat çekti. Gürcan, günün sonunda gidişata dair temel karar alıcının Soçi'de Erdoğan ile görüşecek olan Putin olduğunu dile getirdi:
“Öncelikle ne olduğunu bir tanımlamak lazım. Bu aslında hezimet de değil zafer de değil. Ankara’da imzalanan şey bir uzlaşı bir mutabakat metni. Neyin uzlaşısı, 5 günlük bir çatışmasızlık. Ben bunu bir teneffüse, ders arasına benzetiyorum. Ders bitti, şu anda 5 günlük bir diplomasi arası diyelim. Bu diplomasi arasında hala daha belirsizlik devam ediyor. Kırılgan da bir süreç var. Nerede belirsizlik var, mesela bu bahsedilen güvenli bölge boyutları. Derinlik 30 km ama genişliği ne kadar? Amerikan tarafı anladığımız kadarıyla Tel Abyad-Rasulayn arası 110 km’yi kastediyor. Ama biz diyoruz ki Kobani’den Irak sınırına kadar 444 km’lik bölüm. Burada hala net bir husus yok. İkinci belirsizlik ağır silahlar mevzusu. Sahada Amerikan askeri yok hepsi çekiliyor. Benim net sorum şu; bu ağır silahlar ne olacak, YPG kime teslim edecek? Buralardaki savunma sistemleri, hendekler, barikatlar, mevzilerin tahrip edileceği, etkisiz hale getirileceği söyleniyor. Bunları kim denetleyecek, buralarda da hala belirsizlik devam ediyor. Şu an geldiğimiz aşama itibariyle yarınki kritik Erdoğan-Putin görüşmesine kitlenmiş durumdayız. Bu görüşmeden çıkacak net resimden sonra da özellikle Fırat batısında Münbiç, Fırat doğusunda da Kobani’nin öncelikli statüsü daha da sonra doğu sektör diye adlandırdığım Kamışlı, Derik, Haseke bölgesindeki net resim ortaya çıkacak. Ama günün sonunda en temel karar alıcı Putin gibi gözüküyor.”
‘ABD’DE SON 2 GÜNDÜR ‘KIVIRMA’ SÖZ KONUSU, DEYR-İ ZOR HAVA SAHASI BOŞALTILMAYACAK’
Gürcan diğer yandan ABD'nin son bir iki günde 'kıvırma' hamlesine giriştiği özellikle de Deyr ez Zor gibi petrol yataklarının bulunduğu bölgede kalmaktan söz ettiğine dikkat çekti. Gürcan Washington'ın bu bölgede hava sahasını da boşaltmayacağının not edilmesi gerektiğinin altını çizdi:
“Bu harekattan önce 2000 civarı askeri vardı ama çoğunluğu kuzeyde değil genelde Rakka bölgesindeydi, aynı zamanda Ürdün tarafında güneyde Tanaf’ta büyük bir üssü var Amerikalıların. Bizim anladığımız Tanaf’ta yaklaşık 200 civarı asker bırakacaklar, sonra bütün askerlerin tamamı çekilecekler. Ama son 2 günde ‘kıvırma’ söz konusu. Burada Trump’a birilerinin Deyr-i Zor’un Suriye’nin geleceği için ne kadar önemli olduğunu ve oradaki petrol yataklarının özellikle Rasulayn petrol yataklarının ne kadar kritik olduğunu hatırlatmış gözüküyor. Görünen o ki Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olabilmek için Suriye’nin yeniden inşasında orada çıkarılan petrolün yüzde 60’ının çıktığı bu bölgede Amerika söz sahibi olmak istiyor. Karadan ziyade hava sahası çok önemli. Amerikan askeri karada kalıyorsa hava sahasından da çekilmeyecektir demektir. Burada Amerikan hava kuvvetlerinin Deyr-i Zor hava sahasını boşaltmayacak olması da bir kenara not edilmeli. Bu iki gün içerisinde birkaç defa güneyden Ruslar yoklama çektiler ama Amerikalılar izin vermediler. Henüz daha Amerikan askeri hem hava sahasından hem de Deyr-i Zor bölgesinden çekilmeyecek demektir. Yani net bir geri adım olarak niteleyebiliriz Trump’ın ilk tweetinden ve üç gün önceki anlaşmadan.”
‘YPG'NİN MEŞRUİYET VE GÖRÜNÜRLÜK ÇABASI’
Bu esnada Suriye Kürtlerinin de ABD ile temaslarına dikkat çeken Gürcan, siyasi figür olarak İlham Ahmed'in dışında Mazlum Kobani'nin bile geziye katılmasının planlanması ve Ankara'nın devreye girmesiyle engellenmesi olasılığına atıf yaparak, IŞİD'la mücadelede YPG'nin 'meşruiyet' ve 'görünürlük' çabalarını arttırdığını vurguladı:
“Mazlum Kobani’nin bu geziye katılacağı gündeme gelmişti. Ama herhalde burada Ankara’nın araya girmesiyle bu engellendi. Kendisi her ne kadar sahayı ve cepheyi bırakmak istemiyorum kahramanca bir söylem geliştirse de İlham Ahmed daha siyasi bir figür gibi duruyor. Ama burada işin diplomatik ve algısal cephe boyutuna geliyoruz. Sahada biz YPG ile PKK’yı birbirlerine eşitlemek istiyoruz. Ama aynı zamanda şu riski de beraberinde getirmiş oluyor. IŞİD ile mücadele kapsamında küresel düzeyde kazanmış olduğu bir meşruiyet ve görünürlük var YPG’nin. Acaba biz o zaman PKK’yı da YPG’nin seviyesine çıkartıyor olabilir miyiz? Çünkü batılı karar alıcılarda ve kamuoyunda gördüğümüz zaman çok ciddi bir baskı var. İşin diplomatik cephesinde de çok iyi bir yığınaklanma yapamadığımız harekatın başında sonucuna da ulaşıyorum. Belki bunlar çoğunlukla Ankara’nın öngördüğü ama bu kadar şiddetli seviyede çok da beklemediği sonuçlardı. Günün sonunda nedir diye sorsanız yalın gerçek, sahadaki başarı; Tel Abyad-Rasulayn-M4 arası yani toplam Ankara’nın siyasi hedefi olan Fırat doğusunda Kobani ile Irak sınırı arasındaki bölgenin yüzde 15’i şu anda toprak kontrolü elimizde. 70 bin civarı eli silahlı YPG’liden bahsediyoruz. Genelkurmayın resmi rakamlarına göre etkisiz hale getirilen sayısı 700. O da yüzde 1’i yapıyor. Etkisiz hale getirilen YPG’li sayısı ise burada da bir başarı var mı yok mu, o tartışmaya açık. Ama günün sonunda attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değiyor mu? Burada askeri anlamdaki başarı ve kazanımlar diplomatik ve özellikle kalpler, beyinler; ben buna algısal cephe diyorum, yani batı kamuoyunda özellikle Türkiye’nin PKK ile olan haklı terörle mücadelesinde sorgulamaya neden oluyorsa bunu da bir kenara not etmek lazım."
'BUNDAN SONRA OLAY ESAD, ERDOĞAN VE PUTİN ARASINDA'
Sahadaki durumu şu an için 'statik' gören, bundan sonra da büyük çaplı bir askeri hareketlilik beklemeyen Gürcan, Suriye’deki krizin bundan sonra Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Erdoğan ve Putin’in masasında olacağına işaret etti. Gürcan, bu noktada Erdoğan'ın elini güçlü tutmaya çalıştığını ve askeri anlamda Türkiye'nin var olduğu mesajı vermek istediği değerlendirmesinde bulundu. Gürcan'a göre bu nedenle Kobani ve Menbiç'in geleceği önemli:
"Sahadaki askeri resim bence statik, bundan sonra büyük çaplı bir askeri hareketlilik beklemiyorum. Küçük çatışmalar, karşılıklı topçu ve roket atışları haricinde ve günün sonunda Amerika net olarak bu uzlaşı metniyle şunu söyledi. Fırat batısında ben yokum artık kuzeyde ne haliniz varsa görün, buradan çekiliyorum dedi. Net olarak bunu söyledi. Deyr-i Zor bölgesi petrol bölgesi olduğu için orada varlık göstereceğini son mesajlardan anlıyoruz. Bundan sonra olay Esad, Putin, Erdoğan arasında. Sert bir pazarlık süreci var. Bu süreçte Cumhurbaşkanı elini güçlü tutmaya çalışıyor. Sahada askeri anlamda da varız, mesajını net vermek istiyor. istediğimizi alamazsak harekat devam eder mesajı. Ama günün sonunda öncelik Kobani ve Menbiç gibi duruyor. Tel Abyad-Resulayn arasındaki kazanımı batıya doğru geliştirmek, Fırat Kalkanı cebiyle Kobani ve Münbiç’i de alarak geliştirmek gibi bir hareket tarzı var anladığım kadarıyla. O nedenle burada Kobani ve Münbiç’in geleceği önemli."
'MOSKOVA ADANA MUTABAKATINI İŞLETİP ŞAM İLE YAKINLAŞMAYI TEŞVİK EDİYOR'
Gürcan, Soçi görüşmesi öncesinde Lavrov'un açıklamasına atıf yaparken, Rusya'nın sürekli Adana mutabakatını anarak Ankara'yı Şam ile diplomatik ilişki kurup geliştirmeye teşvik ettiğini vurguladı. "Yarınki görüşmede özellikle bize ne gibi ev ödevleri verilecek, bunu önemsiyorum" diyen Gürcan, Mike Pence ile Mike Pompeo'nun geçen perşembe günü Ankara'daki görüşmeleri esnasında Putin'in özel temsilcisi Lavrantyev'in de Ankara'da bulunduğunu anımsattı:
"Görebildiğimiz kadarıyla şu anda bölgedeki Esad güçlerinin her iki merkeze de girmeleri, bayrak çekmeleri, Rusya’nın onları himaye eder tarzda pozisyonu… Lavrov’un bugün yine açıklaması vardı. Adana protokolünü bize sürekli hatırlatması ki bu eğer PKK ile YPG ile mücadele etmek istiyorsan önce Şam ile otur bir, bu mutabakatı tazele, bir diplomatik ilişki kur ve bunu geliştir dayatması bize sahadaki gerçeklikten önce diplomasi işlerin yoğunlaşması gerektiğini söylüyor. Yarınki görüşmede özellikle bize ne gibi ev ödevleri verilecek bunu önemsiyorum, yani Esad ile nasıl bir süreçte ve nasıl bir diyalog ve diplomatik süreç şekillenecek. Bu süreçte mutlaka geçen hafta Ankara’daki kritik görüşmeleri Pence ve Pompei geldiği zaman Rus Devlet Başkanı Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentyev de Ankara’daydı. Ankara’dan sonra direkt Şam’a gitti. Demek ki arada böyle hızlı bir diplomatik çabalar var. yarı pişmiş şekilde Erdoğan-Putin zirvesine zaten bir yol haritası gelecektir. Bu yarı pişmiş yol haritasında Ankara ve Şam’ın vereceği tepkiler ve bir süre sonra ikisi beraber uçuşa başlayacaklar. Rusya aradan çekilecek. Ondan sonra Şam’ın da Ankara’nın da iletişim kurma ve bu iletişimi sürdürülebilir kılma becerisi ortaya çıkacak. Bizim harekatın istemeden de olsa neden olduğumuz yan etkilerinden birisi Suriye’deki diplomatik süreçleri çok hızlandırdı, 1.5, 2 sene birden hızlandırdı. Hiç olmaz denilen 1 senedir Rusya’nın arasını yapmak istediği YPG ile Suriyeli Kürt gruplarla Şam’ın arası birden iyileşti ve anlaşma yoluna gidildi. Ankara çok hızlı biçimde Şam’a yaklaşmak zorunda hissediyor. Böyle olunca diplomatik süreçler çok hızlandı."
'TÜRKİYE'NİN ENVANTERİNDE KİMYASAL SİLAHI YOKTUR'
Gürcan eski bir subay olarak TSK'ya yöneltilen kimyasal ithamların da doğru olmadığını söyledi:
''Bunca yıldır saha tecrübem var, terörle mücadele kapsamında hem Türkiye içinde hem dışında. Silahlı kuvvetlerin kesinlikle beyaz fosfor olmak üzere hiçbir kimyasal silahı envanterinde yoktur. Zaten bu silah envanteri uluslararası hukuk açısından da sürekli NATO’nun denetimine tabidir. Bunlar beyaz fosfor kullanımı İsrail’in biliyoruz, zaman zaman yaptılar. Esad güçlerinin zaman zaman Hama-Humus bölgesinde ve Şam kırsalında yaptığını biliyoruz. Hastanede çekilen görüntüler mutlaka var ama bir hava aracından Türkiye’nin bir helikopterinden atılıp bu görüntülerin fotoğrafları, belgeleri olması lazım. Ben buna hiç ihtimal vermiyorum. Sahada da silahlı kuvvetlerin tabii ki kullandığı beyaz fosfor mühimmatı var. Ama bunlar aydınlatma ve sis amaçlı havan mühimmatı, kimyasal mühimmat değil. Envanterde kesinlikle yok. O nedenle algısal, propaganda cephesinin bir mücadelesi olarak görüyorum, asılsız yorumlar olduğunu söyleyebilirim. Bu kadar basının, medyanın gözü altında, bu kadar batı kamuoyunun, Amerikalıları hiç anlatmaya gerek yok, çok büyük bir risk eğer kullanılırsa, ihtimal de vermiyorum, rasyonel bir aktörün yapmayacağı bir davranış olur.”
SPUTNIK