Tabuta Sığmayanlar: Şehit Mevlüt Pekdemir (6.Bölüm)
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Tabuta Sığmayanlar: Şehit Mevlüt Pekdemir (6.Bölüm)
Şehit olacağını annesinin kulağına fısıldamışlar Bu yiğitlerden birinin adı, Mevlüt Pekdemir. Aslen Kahramanmaraşlı anne İklime Hanım ile Konyalı baba Recep Beyin iki kızından sonra dünyaya gelen üçüncü çocuğu. 3 Aralık 1979 tarihinde dünyaya gelmiş. İlkokulu Ayşe Tümer’de, ortaokulu Erbil Koru’da, liseyi de Fatih Anadolu Teknik Lisesi’nde okumuş.
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. ***
Biz, her döneminde canını bu vatan için seve seve feda etmiş Mehmetçiklerin torunu, tarihi kahramanlıklarla dolu bir neslin çocuklarıyız. Vatan savunması söz konusu olduğunda gerisinin teferruat olduğu bu topraklarda nice yiğitler yetişmiş ve yetişmeye devam edecek.
Bu yiğitlerden birinin adı, Mevlüt Pekdemir. Aslen Kahramanmaraşlı anne İklime Hanım ile Konyalı baba Recep Beyin iki kızından sonra dünyaya gelen üçüncü çocuğu. 3 Aralık 1979 tarihinde dünyaya gelmiş. İlkokulu Ayşe Tümer’de, ortaokulu Erbil Koru’da, liseyi de Fatih Anadolu Teknik Lisesi’nde okumuş.
HER ANI RABBİMİN MUCİZESİDİR
Şehidimiz, aynı zamanda altı yaşında yüzmeye başlamış milli bir yüzücüymüş. Çok hareketli bir çocukluk geçirmesine rağmen Şehidimiz anne-babasını hiç üzmemiş. Daha yirmi yaşında üç çocuk sahibi olan anne İklime Hanım, oğlunun çok kolay ve hızlı büyüdüğünü ifade ediyor. Dünyanın en büyük ve en güzel mucizelerinden biridir çocuklar. Hele bir anne için bu paha biçilmez bir şey. İçinizde onu ilk hissetmeye başladığınız andan gözünü dünyaya açtığı ilk ana, konuşmaya, yürümeye başladığı zamana kadar her anı Rabbimin mucizesidir.
İklime Hanım’ın, üçüncü çocuğuna hamileyken gördüğü bazı rüyalar işte bu mucizenin ön tanıkları olmuş. Rüyasında iki minarenin arasında bir ay parçası, dolunay haline gelip aşağıya inmiş. Diğer rüyasında ise çocukluğunun geçtiği mahallede onu ezmeye çalışan iki attan kaçarken bir sokak çeşmesinin yanında durmuş, atmak için eline aldığı iki taş kaplumbağaya dönüşmüş. Bunları atların üzerine attığında kırmızı iki pelerin olarak atların sırtına örtülmüş ve atlar sakinleşmiş. Rüyayı yorumlayanlar atın murat olduğunu ve erkek çocuğuna delalet ettiğini söylemiş. Şehitler özel yaratılmış demiştim ya işte anne, şehit evladıyla ilk böyle tanışmış. Yüzmeye başladığında su topu öğreten hocasının asker kökenli olması, lisede Milli Güvenlik dersine giren hocasının da asker olması, Şehidimizin asker olmayı istemesinde etkili olmuş. Bizde vatan sevgisi doğuştandır. O yüzden “Her Türk asker doğar”. Şehidimiz bir meslek olarak da hep asker olmayı istemiş. Bunun için askeri okul sınavlarına girmiş. Bembeyaz kıyafetler içerisinde denizcileri çok sevdiği için de denizci olmak hayaliymiş.
YETİŞTİĞİ ORTAM ASKER OLMASINDA ETKİLİ OLDU
1999 yılında Gölcük’te denizci astsubaylık sınavlarını kazanmış, eğitimini de burada almış. Kahramanmaraşlı olan anne, kendisi Maraş savunmasına katılan büyüklerinden nasıl o mücadeleyi dinlediyse çocuklarını da o kahramanlık hikâyeleri ile büyütmüş. Belki bu hikâyelerle milliyetçi bir hava içerisinde büyüyen Şehidimizin asker olması da bu sebeptendi.
2000 yılında okulundan mezun olmuş. Çok sevdiği, bembeyaz elbiseler içerisinde o da bir asker şimdi. Mezuniyetinde, onun ifadesiyle yeşil bir alan içerisinde hepsi bembeyaz bir güvercin gibiymişler. Yemin töreninden sonra bir hafta izinli gelmiş ailesinin yanına. İlk görev yeri İstanbul olmuş. İstanbul’da bir yıl kalmış ve ardından Marmaris’e tayini çıkmış. Burada şehadetine kadar görev yaptığı süre boyunca dünyanın birçok noktasına gitmiş. Bir yerde sabit kalmayı sevmeyen Şehidimiz, SAT olmak için sınavlarına girmiş. Sınavı kazandıktan ve dokuz ay eğitim aldıktan sonra en son denizaltı dalma eğitiminde iki saniye ile elenmiş. Ama yılmamış. Sahil Güvenliğe girmek için yaptığı müracaat kabul edilmiş. İzmir, Salihli, Isparta, Manisa, İstanbul, Ankara ve Erzurum’da sağlık, kayak, dalma, komando, paraşüt gibi pek çok branşta eğitim almış. Hepsini de başarıyla tamamlamış. Anne ve babası her zaman destekledikleri yavrularını bu eğitimler sırasında da yalnız bırakmamış ve her eğitim aldığı yere gitmiş. Halasının oğlunun düğününe geldiğinde bir hafta izinli kalmış. Fakat bu geliş diğerlerinden farklı olmuş. Gidişi de öyle. Bütün kıyafetlerini yıkayıp ütüleyen anne, oğlunun çantasını hazırlamış gidişi için. Bir numaralı diye isimlendirdikleri, tören için kullandıkları beyaz elbisesini götürmemiş. Sebebini soran annesine “Bu sana hatıra kalsın anne.” Cevabını vermiş.
Sanki gidişinin bir daha dönüşünün olmayacağını hissetmişçesine. Giderken de ablasına “Bu defa geldim ama hiç gidesim gelmiyor, ayaklarım gitmek istemiyor” demiş. Şehidimizin bu gidişinden yaklaşık 15 gün sonra 30 Temmuz Cumartesi günü, farklı bir gün olmuş aile için. Yürekte bir sızı, bir ağırlık, geçmeyen dakikalar.
ŞEHİT DİYE KULAĞIMA SESLER GELİYOR
Sonrasını İklime Hanım şöyle anlatıyor: “O gün, öyle bir içim daralıyordu ki sanki yüreğime bir şey oturmuş gibiydi. Bana akşama kadar vakit geçmek bilmedi.O gün akşama kadar Mevlüt’ü aradım ama ulaşamadım. Neyse akşam oldu ama bendeki ağırlık hâlâ devam ediyor. Hani ölüm ağırlığı derler ya öyle. Eşimle beraber oturmuş televizyon izliyorduk. Kanepeye oturdum ben, o anda “Şehit, Şehit, Şehit” diye ses geliyor kulağıma. Oturuyorum kalkıyorum ama kulağımda aynı ses devam ediyor “Şehit, Şehit, Şehit”. Bir türlü anlam veremiyorum. Mevlüt’ümün şehit olacağı hiç aklıma gelmiyor. O anda televizyonda bir alt yazı geçmiş, Sahil Güvenliğin helikopterinin düştüğüne dair. Ben görmedim ama eşim görmüş. Recep Beyin içi yanıyor, bana da bir şey söylemiyor. Gece telefonda özel bir numara aradı ama ben açacağım derken kapattım. Dedim ya o gün içimde bir sıkıntı vardı. Mevlüt’e ulaşamayınca ne olduğunu anlamak arkadaşını aradık sonra. Meğer daha önce arayan da oymuş.Mevlüt’ten bir haber alıp bize döneceğini söyledi ama zaten haberi varmış.
Daha sonra kızım akşam televizyonda kazayı ve şehitler içerisinde Mevlüt’ün resmini görmüş.” 30 Temmuz 2005 tarihinde İzmir Aksaz Deniz Üssü'nden havalanan Sahil Güvenlik Komutanlığı helikopterinin, saat 21.45 sıralarında. Antalya'nın Kumluca ilçesi Adrasan beldesi yakınlarında denize düşmesi sonucu Başçavuş Mevlüt Pekdemir, şehadet makamına erişmiş. Sabah uyandıklarında gelen telefonla televizyonu açmış ve acı haberi almış anne ve baba. Zaten geçmek bilmeyen bir gün ve gecenin sabahı, baba ocağına şehit ateşinin düşeceği günmüş meğer. Şehidimizin kız kardeşleri ise geceden öğrenmiş kardeşlerinin şehadetini ve Konya’ya gelmişler. Buradan sonrası kelimelerin tükendiği, kalemin yazamadığı, duyguların ifade edilemediği yer.
İNŞİRAH SURESİ İLE FERAHLADI
Pekdemir ailesinin evine ateş düşmüş. Oğlunun şehadetinden bir hafta önce, oğlunu bir kabrin içinde bembeyaz kıyafetleriyle görmüş rüyasında İklime Hanım. Kimseye söyleyemediği bu rüyayı nasıl ve neye yoracağını da bilememiş. Oğlunun şehadetinden iki gün önce de Rabbine bu rüyanın hikmeti için dua ettiğinde Rabbim ona rüyasında İnşirah Suresini okutmuş. Ve demiş ki kuluna: “Senin için bağrını açmadık mı? İndirmedik mi senden o yükünü? O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü? Senin şanını yüceltmedik mi? Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var. Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var! O halde boş kaldığında yine kalk yorul! Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul!”
Aynı zamanda şu anda Konya Şehit Aileler Derneği’nin başkanı olan baba Recep Pekdemir’in, askerlik yaptığı dönemde tuttuğu bir günlüğe daha oğlunun 8-9 yaşlarında yazdığı ve anne babasının Şehidimizin şehadetinden sonra gördükleri notun son kısmıyla tamamlamak istiyorum bugün.
“ … Bu satırları okuyarak belki beni ve şu yalancı dünyayı tanımaya bir fırsat doğabilir. Ayrıca bunları yazarken 20 dakika geçti. Neyse lafı uzatmadan satırlara son veriyorum. Arkadaşlarıma, sevdiklerime, yakınlarıma Elveda.” Elveda Şehit, Ruhun Şâd Olsun.
Konya Yeni Gün