Taha Akyol : Faiz, döviz, altın
HÜKÜMET SİSTEMİ
Tabii ki iktidarın amacı böyle bir ekonomik tablo değildi.
Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan iki yıl önce referandum kampanyasında şöyle diyordu:
“Bu kur filan, bunların hiçbirisi bizim geleceğimizi belirleyen şeyler değil. Bizim geleceğimizi, biz belirleyeceğiz. 24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.” (19 Haziran 2018)
Aynı gün Erdoğan “Yastık altında hala döviz varsa TL’ye çevirelim. Bize ekonomik harp ilan edene bizim de gereğini, milli seferberliği yapmamız lazım” diyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “faiz sonuç değil sebeptir” diyordu… Faiz siyasi kararla indirilirse enflasyon da döviz de inerdi yani…
Bu söylem ucuz kredi bekleyen geniş kitlelerden oy da getiriyordu.
HÜKÜMET SİSTEMİ
CB hükümet sistemine geçtiğimizden beri, iki yıllık bir tecrübe yaşadık. Dünyada hiçbir demokratik ülkede bir makama verilmeyen yetkiler Cumhurbaşkanı’na verildi.
Kanunla yapılabilecek düzenlemeler OHAL döneminde KHK’larla yapılıverdi.
Önceki yıllarda Merkez Bankası araçsal bağımsızlığına sahip çıkıyor, seçimlere göre değil, uzun vadeli enflasyonla mücadele programına göre para politikaları uyguluyordu. Yani faizin enflasyon üstünde olması, dövizin rezerv satarak değil, para politikalarıyla frenlenmesi…
Erdoğan o zaman Merkez Bankası’nı ve onun bağımsızlığını savunan Ali Babacan’ı, Mehmet Şimşek’i “faizciler” diye suçluyor, hatta faizi indirmemenin “ihanet” olduğunu söylüyordu. (27 Şubat 2015)
CB sisteminde bütün bu engeller kalktı: Merkez Bankası’nda görev şartları KHK ile değiştirildi, Merkez Bankası Başkanı “laf dinlemiyor” diye görevden alındı. (5 Temmuz 2019)
Faizi siyaseten indirmenin, ucuz faizli kredi dağıtmanın önünde hiçbir kurumsal, hukuki ve siyasi engel kalmamıştı.
Neticesi ne oldu?
FAİZ SORUNU
Neticesi, iktisatçı Prof. Fatih Özatay’ın dediği gibi: “Gösterge faizi artan tek ülke biziz. En çok döviz rezervi yitiren de biziz. Kuru en çok artan ikinci ülkeyiz… Çünkü Türkiye’nin riski artıyor. Riski artan bir ülkenin faizleri yükselir. Elde edilen yerli para dolara çevrilince döviz talebi artar. Sermaye girişi de durduğundan döviz arzı azalır.” (Eğrisi Doğrusu, Karar, 17 Ağustos)
Aynen böyle, işte dolar da faiz de altın da yükseliyor.
Eriyen TL’nin değeri ile Merkez Bankası’nın rezervleri!
Kişi başına gelirimiz 12 bin dolardan 9 bin dolara düştü.
Faizin sebep değil, sonuç olduğu zaten iktisat kitaplarında yazılıydı. Onun içindir ki, Osmanlı’da yükselme devrinde bile sermaye yetersizliğinin sonucu olarak resmi faiz yüzde 12 civarındaydı…
Avrupa’da ise sermaye bolluğunun sonucu olarak faiz yüzde 4-5 civarındaydı.
Fakat iktisat kitapları ne yazarsa yazsın, son altı, yedi yılda Türkiye’de “faiz sebeptir” diye bir uygulamaya geçildi: Faiz aşağı çekilince yatırımlar artacak, enflasyon ve döviz fırlamayacaktı.
Bu ‘teori’ CB sisteminin verdiği muazzam güçle uygulandı, sonucu ortada: Gösterge faizi artan tek ülke Türkiye… En yüksek faizle dış borçlanma yapan iki ülkeden biri Türkiye.
DIŞ GÜÇLER
Dış güçlerin ekonomimize saldırdığı gibi ifadeler siyasi propagandadır. Oy getiriyor ama sorun çözmüyor. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan “17 yılda ekonomimize yaklaşık 220 milyar dolarlık doğrudan uluslararası sermaye girişi oldu” demişti.
‘Dış güçler’ niye o kadar yatırım yapmış Türkiye’ye?
Şimdi de yatırımları batsın diye mi ekonomimize saldırıyorlar?
İktidar rasyonel düşünerek “nerede hata yaptık?” diye sormalı ve yeniden güven yaratabilmek
İçin yüksek sesle açıklamalıdır...
İktisatta doğru model, dışa açık kurallı piyasa ekonomisidir.
Kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı ve etkin parlamento denetimi olmadan güven veren yönetim olamaz.
Merkez Bankası ve Düzenleme ve Denetleme kurulları siyaset karşısında araçsal bağımsızlığa sahip, ihaleler şeffaf olmalıdır.
Liste uzatılabilir; kısaca modern hukuk devleti, dışa açık kurallı piyasa ekonomisi…
Türkiye o yola girdiğinde faiz yüzde 4.5’a kadar inmişti, değil mi?
TAHA AKYOL / KARAR