Taha Akyol Yedi düvele meydan okumak

‘ÜMMET COĞRAFYASI’NDA…

Taha Akyol   Yedi düvele meydan okumak




Taha Akyol

Taha Akyol

Yedi düvele meydan okumak

AK Parti Grup Başkanvekili Emin Akbaşoğlu’nun şu sözlerine bakalım:

Erdoğan’a ‘kimsin sen?’ diyen sayın Kılıçdaroğlu’na buradan hatırlatmak istiyorum. Yedi düvele meydan okuyan ve ‘dünya 5’ten büyüktür’ diye haykıran bir liderdir, kahraman bir liderdir Recep Tayyip Erdoğan.”

Bir milletvekilinin liderini beğenmesi tabiidir.

Hayran da olabilirler. Lideri ululaştırmak anlamına gelen “lider kültü” diye bir kavram da vardır.

Benim üzerinde durmak isteğim sorun “yedi düvele meydan okuma” hamasetidir.

Erdoğan da birkaç defa kullandı bu kavramı.

DÜNYA SAVAŞINDA

Evvela şu gerçeği görmeliyiz: Biz Birinci Dünya Savaşı’nda bile yedi düvele meydan okumadık. Savaşa girince mecburen karşımızda “yedi düvel”i bulduk.

Savaş öncesinde İttihatçılar İngiltere’yle, Fransa’yla ittifak yapmak için çok çalıştılar. Rusya ile anlaşmak için Sadrazam Talat Paşa Kırım’a giderek Çar’la konuştu.

Fakat Osmanlı ile ittifaka yanaşmadılar çünkü onların derdi “sanayi mucizesi” yaratmış olan Almanya idi…

Tarihçi Mustafa Aksakal’ın “Harb-i Umumi Eşiğinde Osmanlı: Osmanlı Devleti Son Savaşına Nasıl Girdi?” adlı ufuk açıcı eserinde yeni belgelerle gösterdiği gibi, Enver Paşa öyle Pan-Türkizm, Pan-İslamizm hayalleriyle değil, başka türlü ittifak yapma imkanı olmadığı için Almanya ile ittifak yaptı.

Entelektüel Sadrazam Sait Halim Paşa da Almanya ile ittifakın zorunlu olduğunu anlatmıştır.

Osmanlı, kendi başına savaş dışı kalabilecek güçte değildi!

Sorun, Enver Paşa’nın bahar aylarını beklemeden savaşa girmesidir; Sarıkamış faciası!

Diğer bir faktör, Abdülhamit’in zaten askerî modernleşme amacıyla orduyu Almanlara açmış olmasıydı.

Bu konuda İlber Ortaylı’nın “Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu” adlı eserini tavsiye ederim.

Birinci Dünya Savaşı’nı Türk kahramanlığıyla, Türk kanıyla fakat Alman endüstrisinin lojistiğiyle yürüttük.

ÜMMET COĞRAFYASI’NDA…

Cihat ilanı, Pantürkizm ve Panislamizm politikaları savaşa girmemizin sebebi değildi. Savaşa girdikten sonra manevi motivasyon geliştirmek ve mümkünse İslam dünyasında İngilizlere karşı ayaklanmalar sağlamak için başvurulan politikalardı.

Yedi düvel” kavramı da öyledir.

Bugün heyecanla dinlediğimiz Mehter Marşlarını İttihatçılar yazdılar, bestelediler:

Artar cihatla şânımız

Fahr-i Resul sultanımız...”

Mehmet Akif, Teşkilat-ı Mahsusa’da bu vatan müdafaası duygusuyla çalıştı.

O dönemde hamaset gerekliydi…

Ama bugün “gönül coğrafyamız… yedi düvel… Lozan’ı bize yutturdular” gibi duygularla politika yapmak, Avrupalılara “Haçlı ittifakı”, Araplara “topunuz bir olsanız” gibi sözlerle meydan okumak iyi sonuç vermedi.

Yüzyıllık tarihinde Cumhuriyet Türkiyesi ilk defa bu dönemde “ümmet coğrafyası”nda Katar’dan başka dostu olmayan bir ülke haline geldi.

Atatürk-İnönü dönemlerinde bağımsız Arap devletleriyle ilişkilerimiz iyiydi.

Bugün burnumuzun dibinde, Doğu Akdeniz’deki yalnızlığımız ortada: Mısır’ı niye Yunanistan’ın kucağına ittik? Bunun “rasyonel” bir sebebi, bir hesabı var mı?

RASYONEL POLİTİKA

Tarih, diplomasinin ders kitabıdır! Fakat tarihe hamasetle bakınca ders çıkarmak mümkün olmuyor. Hamaset, yabancı elçiye “Osmanlı tokatı” atan bir Abdülhamid uydurdu, “Payitaht” dizisinde!

Halbuki Abdülhamid bir diplomattı. Ona buna meydan okumamış, ihtiyat ve basiretle uyguladığı denge siyasetiyle devletin erken çöküşünü önlemiştir.

1897’de Amerikan Büyükelçisi Straus’un ricasıyla, Filipin ve Cava Müslümanlarına ABD hakimiyetini kabul etmelerini tavsiye eden, Abdülhamit’tir. (Kemal Karpat, İslam’ın Siyasallaşması, s. 377-378)

İngiltere’ye karşı Amerika’yı bir denge faktörü olarak kullanmak istemişti.

Abdülhamid’in bu örneği ile Mısır’ı Yunanistan’ın kucağına itmemizi mukayese edebiliriz.

Abdülhamid İslamcılar tarafından idolleştirildiği için onun diplomasisinden örnek verdim.

İktidar ilk iki dönemindeki başarılarını “AB süreci”nde rasyonel politikalarla sağladı; ülkeyi krize getiren politikalarına ise hamaset eşlik etti zaten.

Türkiye Cumhuriyeti’nin klasik diplomasisi bugün için de en doğru yoldur: İmparatorluk çağrışımı yaratmaktan sakınmak, Araplar arası ihtilaflara karışmamak, dostları artırmak…

TAHA AKYOL / KARAR