Tartışmalı e-ticaret yasası AYM’de
Cumhuriyet gazetesi olayı ve ombudsman Bildirici’nin itirazı
Tartışmalı e-ticaret yasası AYM’de
FÜSUN SARP NEBİL YAZDI...
13 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi CHP’nin yaptığı bir başvuruyu görüşecek. Görüşmenin konusu 2022 Temmuz ayında e-Ticaret kanununa getirilen bazı ek maddeler. Ticaret Bakanlığı’nın 2014’de yürürlüğe giren e-Ticaret kanununda bozulan rekabet nedeniyle yaptığı güncelleme geçen yıl CHP’nin de oybirliği ile yasalaştı. Ama sonra ne olduysa, CHP yasanın bazı önemli maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu. Rivayet muhtelif.
Diğer yandan yasanın bahsedilen maddelerinin nasıl uygulanacağına dair Kasım ayında çıkan 2.cil mevzuatının uygulanması da (yönetmelik), Trendyol’un yaptığı başvuru üzerine Mayıs başında Danıştay tarafından durduruldu.
Şimdi bu olayların arka planında neler oluyor, gelin anlatalım.
Cumhuriyet gazetesi olayı ve ombudsman Bildirici’nin itirazı
Geçtiğimiz Haziran ortasında çoğu insanın anlayamadığı bir olay yaşandı; “Cumhuriyet Vakfının, Cumhuriyet Gazetesi aleyhine yaptığı suç duyurusu.” Nedeni bir iddiaydı. Vakfın yaptığı suç duyurusuna göre Trendyol firmasının, “2022 Temmuzunda yayınlanan e-Ticaret kanunu” aleyhine yazması için Cumhuriyet gazetesine para ödeyerek haber yaptırdığı iddia ediliyordu. Suç duyurusu reddedildi çünkü karşı tarafta devlet görevlileri yoktu. Özel sektör firması bulunuyordu. Konuyu Ombudsman Faruk Bildirici’nin yazısında detaylıca okuduk.
Bu olay neden önemli?
Bu olay, ülkemizde yıllardır “neden bizim şirketlerimiz adam olamıyor” sorusunun cevaplarından birisine işaret ediyor gibi gözüküyor. Microsoft’un veri merkezlerini sıkıştırdığına dair haberimize bakarsanız, orada da anlattığımız gibi, çok uluslu firmaların zaman zaman maksadı aşan hareketler yaptığı görülüyor ve karşılarında dur diyen “basın”, “devlet kurumları” ya da “firmalar” yok ya da az. Herkes bir şekilde etkileniyor ve ses çıkaran olmuyor.
Çünkü ülkemizde “Bilişim Bakanlığı” diye bir sorumlu bakanlık yok. BTK var ve adındaki B harfi güya “Bilişim Teknolojileri” anlamına geliyor ama çok uluslu bilişim firmalarının zaman zaman yaptığı uygulamalara “dur” dediğini bugüne kadar pek görmedik. Ya da kamuya hotmail.com, gmail.com gibi çok uluslu servisleri kullanmayı yasaklayan 4 yıl önceki genelgesini alkışlamamıza rağmen, Dijital Dönüşüm Ofisinin de bir şey yaptığı yok.
Bozulan e-Ticaret dengesi
Ama asıl eksik, bu konunun öznesi olan Rekabet Kurumu’nun yaklaşımda olmuş gibi gözüküyor. Örneğin Anayasa Mahkemesinin 13 Temmuz’da gündemine aldığı, e-Ticaret güncellemelerinin çıkışının temel nedeni, pazarın 2018’den itibaren dengesinin bozulduğunu, kendi raporlarında göstermelerine karşın, Rekabet Kurumu’nun zamanında önlem almadığı anlaşılıyor. Bu nedenle de Ticaret Bakanlığı 2022 Temmuzunda mecburen e-Ticaret kanununu güncelledi ve bazı kısıtlamalar getirdi.
Bu kısıtlamalar aslında Avrupa Birliği’nin geçen hafta başında yaptığı 7,5 milyar Avroluk sınırlamaya çok benzer (miktar olarak da) şekilde sınırlamalardı ve rekabeti düzeltmeye yönelikti. Nitekim duyumlarımız, küçük firmaların Ocak ayından bu yana rahatladığı şeklinde.
Ama basın tuhaf işler yaptı. Bunu Faruk Bildirici ve Yıldıray Oğur detaylıca yazdı. Basında çeşitli, kalemler “e-Ticaret kısıtlanıyor”, “reklam kısıtlanıyor” başlıklı yazılar yazdılar. Oysa, Avrupa Birliği’nin geçen haftaki uygulamasından da gördüğümüz gibi, para gücüne sahip dünya devi firmalar pazarda çok büyüdüğünde artık sınır tanımıyor ve herkesi yokediyorlar. Sınırlamalar küçük firmaları değil, büyükleri etkiliyor.
Rekabet Kurumu raporu, rekabetin bozulduğunu gösteriyor
2018’de Alibaba girmeden önce, Trendyol ülkenin aşağı yukarı eşit pazar payına sahip 4 e-Ticaret sitesinden birisiydi. Diğer 3’ü Gittigidiyor, HepsiBurada ve N11 idi. Rekabet Kurumu pazar araştırma raporunda Trendyol’un Alibaba ortaklığı başlayınca para gücüyle yükselişini bakın nasıl anlatıyor;
Bu durumun pazarı nasıl etkilediği de şöyle anlatılıyor;
Bu arada pazarın 2 firma tarafından domine edilir hale gelmesinin “derecesi” de raporda yer alıyor. O da şu; bu tabloda CR2 dediği 2 firmalı pazar payı, CR4 dediği de 4 firmalı pazar payı.
Burada firma isimleri verilmeden pazar analizi yapılmış (ticari sır diye). Nisan 2021 olarak baktığımızda ise, 2020 yılında ilk 2 firmanın –ki bunlar Trendyol ve HepsiBurada– olduğu ve Trendyol’un açık ara olduğu yukarıdaki 203 ve 204 sayılı maddelerde var.
Bugüne geldiğimizde ise, 2022 yılında öndeki 4 firmadan Gittigidiyor.com pazar payı yüzde 5’lerin altına gerileyince, Türkiye’den çıktı. Yani Trendyol’un “düzenleme olursa yabancı sermayeyi kaçıracaksınız” ifadesinin tam tersi meydana geldi. Düzenleme yapılmadan önce pazarın dengesi bozulduğu için yabancı sermaye (eBAY) çıktı.
Bu arada not edelim, bu rakamların gözükmesinden rahatsız olan Trendyol raporda üzerinin kapatılması için 2021 yılında Rekabet Kurumu’na “ticari sır” başvurusu yapmış ve başvurusu reddedilmiş.
Rekabet Kurumu pazar analizi raporu 2021 Nisanına ait. Dolayısıyla 2022’de yüzdelerin, küçük firmalar aleyhine çok daha büyük farklar yarattığı kaydediliyor. Ama kanunun çıkmasıyla birlikte küçük firmaların nefes aldığı bilgisi var.
Şimdi biraz da e-Ticaret pazarımızın (B2C yani Perakende) durumuna bakalım.
Türk e-Ticaret pazarı, pazar yerleri üzerinde büyüyor
Ticaret Bakanlığı’nın aşağıdaki verilerine bakarsanız, e-Ticaret’in hacmi 2022 yılında 800 milyar TL olmuş ve yıldan yıla katlayarak artış gösteriyor. Bu rakamı oluşturan yani e-Ticaret yapan firma sayısı 2022’de 549 bin civarı. Bunun yüzde 99’u e-Pazaryeri dediğimiz, Trendyol, HepsiBurada, N11 gibi platformların üzerinden satış yapıyorlar.
e-Pazaryerleri, özellikle KOBİ tarzı firmalara güvenlik (hackerlara ve dolandıcılara karşı), trafik (siteye gelen kullanıcıların sayısı), mevzuata kolay uyum gibi olanaklar sağlıyor. Bunun karşılığında da komisyon gibi bir para, sıralamada öne çıkmak isteyenlerden ücret ve bazen de reklamlara katkı payı vs alıyor.
Ama bu pazaryerlerinin bir anlamda e-Ticaretin boğazına oturduğunu ve ticareti istediği gibi yönlendirebileceğini de unutmamak lazım. Tüccarların zaman zaman Rekabet Kurumuna yaptığı şikayetlere bakarak bunu anlayabilirsiniz. Yani e-Pazaryerlerinin çok sıkı kontrol edilmesi, denetlenmesi ve rekabete açık olması lazım.
Aksi durumda hem tüketiciler, hem platformda satış yapan tüccarlar, hem başta kuryeler olmak üzere çalışanlar, ama asıl ülkenin finans sistemi sıkıntı yaşar. Bu arada şu anda reklam aldığı için mutlu olanlar da, gün geldiğinde reklama gerek kalmayacağı için aslında bugün ayaklarına sıkıyor durumundalar.
İşte bu nedenle, bu olayı dikkatle anlamak lazım. Çünkü e-Ticaret dediğimiz gibi günden güne katlayarak büyüyor. Aşağıda Ticaret Bakanlığı’nın verilerini görüyorsunuz. Buna göre Türkiye’nin ticaret hacminin yüzde 18,6’sı e-Ticaret haline gelmiş.
Slapp Case (Demokratik Katılıma Karşı Stratejik Dava)
Bu arada benimle ilgili bir konuya da değinmek istiyorum. Çünkü olay Cumhuriyet gazetesi konusu ile başlamıyor. e-Ticaret kanunundan da öncesi var. Faruk Bildirici’nin de yazısından göreceğiniz üzere, bu hikayenin ters tarafındaki (yani e-Ticaret kanunu lehine) tüm detayları yazan tek gazeteci benim. Çünkü e-Ticaret konularını 2002’den beri, Trendyolu ve Alibaba’yı da kurulduklarından ve satın almadan beri izliyor ve yazıyorum. Bugünlerde bu konuda yazı yazanlar arasında Trendyol’un yol boyu yaptığı tehditlerine aldırmadığım için Trendyol’un “Slapp Case” davası açtığı tek gazeteci de benim.
“Slapp Case” de nedir derseniz, istemedikleri şeyleri yazan gazetecileri susturmak için açılan stratejik bir dava türü. Firmalar bazen kazanamayacaklarını bilse de dava açabiliyor. Burayı tıklarsanız, detaylı bilgi bulursunuz. Ayrıca bu konuda bir program yapmayı da düşünüyorum.
Ancak beni yazar olarak tanıyanlar bilir, hassas konular olduğunda yazılarımı avukat kontrolünden geçiririm. Yani davaya konu olan yazım da avukat görüşü almıştı. Dolayısıyla Kasımda tehdit sonrası uzlaşmaya gidince “yok” dedik. Ocak ayında dava açıldı. Nisan ayındaki ilk celsede ise reddedildi.
Ben bu yazıyı davanın düşmesi arkasından yazacaktım, seçimler girince geriye kaldı. Şimdi bu olay üstüne geldi.
Bu arada, bu dava ve yazılarım konusunda 9 yıldır köşe yazdığım T24.com.tr ve Doğan Akın’ın arkamda durmasından da bahsetmem lazım. Türkiye’nin en çok para harcayan reklamverenlerinden birisini öne almak yerine, ülkemizin gün geçtikçe azalan medya kültür ve etiğini tercih ettiklerini görmüş oldum.
Birden e-Ticaret konusunda uzman olan gazeteciler
Faruk Bildirici olayın medya etiği tarafını detaylı bir yazı ile özetledi. Kendisi medya ombudsmanı olarak taraflara çağrı da yaptı. Karşılığında o tehdit maillerinden birisini de Bildirici’ye gönderdiler.
Trendyol Cumhuriyet Vakfı’nın yaptığı suç duyurusuna da itiraz etti. Suç duyurusu iddialarının gerçekliği araştırılmadan düştü. Çünkü, söz konusu kişiler devlet memuru olmadığı için takipsizlik haline dönüştü.
Yıldıray Oğur olayı çok detaylı anlatan bir yazı yazmış. Yazısından bir bölüm şöyle;
“Habertürk’te havacılık yazan bir yazar, altı; Türkiye’de siyaset yazan bir yazar beş kez e-ticaret yasasının zararları yazıları yazmış.”
Dediğim gibi 2002’den beri e-Ticaret yazıları ve röportajları yazarım. Mesela 2009’daki şu söyleşiye bakın : e-Ticaret işinde 2 tane kırılma noktası var. Dolayısıyla e-Ticaret yazıları yazarken, neyin ne anlama bilerek ve verileri inceleyerek, bazen sizlere de sunarak yazıyorum. Bu yazarların bazılarının yazılarını gördüğümde ilk aklıma gelen şuydu; bu arkadaşların daha önce e-Ticaret konulu yazıları olmuş muydu? Birdenbire e-ticaret konusuna hangi nedenle eğildiler?
Ama en tuhafı şuydu; bu yazarlardan AKPli olan birisi “Yeni e-Ticaret Kanunu’nu muhaliflerin desteklemesi tuhaf değil mi?” demiş. Bununla sanırım kendi kişiliğini özetlemiş. Yani doğru olan şeye de sırf kendi tarafında olmadığı için yanlış dediklerini. Ama ben öyle değilim, yazdığım şeyler inandığım şeylerdir. AKP’ye muhalif olsam bile, doğru şey yapmışlarsa savunurum. Bu nedenle Twitter’ımda “beni kategorize etmeyin” yazıyor. Ben bazen toplumun genelinin inanmadığı şeye de inanıyor ve bunu savunuyor olabilirim. Çünkü “popülist söylemlerin herkesi alıp götürdüğü” bugünlerde ben “sorguluyan kişiyim”. Önüme geleni “hah mutlaka öyledir” kabulü ile almıyorum.
Rekabet Kurumu’ndan Trendyol’a transfer
Tabi Trendyol ile uyuşmazlığımız sadece e-Ticaret kanunu ile ilgili değil. Dediğim gibi 2002’den beri e-Ticaret yazıyorum ve ilgileniyorum. Dolayısıyla Trendyol firması da her zaman ilgi alanımdaydı. Yani sadece e-Ticaret kanunu olduğunda ilgilenmedim. Daha önce tuhaf bulduğum şey şu oldu; Rekabet Kurumu’nda Trendyol ile ilgili bazı soruşturmalar sürerken, ilgili birimin başındaki yönetici aniden Trendyol’a transfer edildi.
Bu konuyu dile getiren yazımda, sadece bir yöneticiden bahsetmiyorduk. Yanısıra hükümete yakın başka kişilerin transfer edildiği bilgisi de vardı.
Rekabet Kurumu’na dönersek, Trendyol (DSM Grup) hakkındaki şikayetlerin Alibaba’nın yatırım yaptığı 2018’den sonra 2020’de başladığı görülüyor. Bazı şikayetlerin soruşturmaya yol açmadığı bildiriliyor (tüccarlardan gelen şikayet başvurusu belgelerine göre). Karar alınanları, bu linki tıklayarak görebilirsiniz. Bu arada 2022 ekiminde Rekabet Kurumu’nın Trendyol’un algoritmalara müdahelesi konulu açtığı soruşturmada savunması Nisan 2023’de alınacaktı. Ama önce Hazirana sonra Temmuza ertelendi. Rekabet Kurumu da bunun nedenlerini açıklarsa kamuoyu olarak memnun oluruz.
Çünkü e-Ticaret kanunundaki kısıtlamalar konusunda da işin içindekiler tarafından yapılan yorumlara bakılırsa, Rekabet Kurumu zamanında tedbir alsaydı, pazarın dengesi bu kadar bozulmazdı yorumları yapılıyor.
Ülkenin KOBİ’lerinin e-İhracat’ı Alibaba.com’a Emanet miydi?
Bu arada Trendyol-Alibaba.com hikayesi ile ilgim, daha da eski. 2017’de yazdığım yazıya bakarsanız, Alibaba.com’a üye olacak Türk KOBİ’lerin aidatlarını neden bakanlığın ödediğini sormuştum.
O zamanlar Türkiye İhracatçılar Merkezine danışmanlık veriyordum ve kendilerine 30+ grupta yaklaşık 2000-3000 şirket olduğuna göre, 60-70 bin şirketlik bir B2B pazar yeri açabileceklerini söylemiştim. Cevap şöyleydi;
“Bir aracı firma ile yıl sonuna kadar Alibaba.com’a 25 bin KOBİ üye yapılacak ve hepsinin aidatlarını bakanlık ödeyecek.”
Bu aidat en son 2021 yılında 10 bin TL’ye yakın bir ücretti ve bakanlık hala yüzde 60-70 gibi bir miktarını ödüyordu. Kaç şirket olduğunu bilmiyorum ama hedeflenen 25 bini ele alsak bile bakanlık+firma olarak Alibaba’ya ödenen paranın 250 milyon TL’lerde filan olması lazım. Doğru mu bilmiyorum. Sordum ama Ticaret bakanlığı bu konuda rakam veremedi. O zaman buradan Alibaba’ya soralım; bu 250 milyona karşı B2B e-ticareti adeta emanet ettiğimiz Alibaba.com üzerinden kaç dolarlık e-İhracat gerçekleşti?
Bunu Ticaret Bakanlığı’na da sordum. Yönetim değişmişti ve yeni yönetimin cevabı yine “bilinmiyor” şeklinde. Ticaret Bakanlığına yakın bir kaynak, bu konuda anlamlı bir rakam olmadığını belirtti. Umarım Alibaba bu yazıdan sonra kendisi üzerinden kaç dolarlık e-İhracat yapıldı açıklar da biz de kendisini kutlarız. Sırası gelmişken not edelim; Mehmet Muş döneminde, bu kalkmış ve 2022 itibariyle de e-İhracat konusundaki teşvik sistemi (bazı çok uluslu e-ticaret sitelerine üyelik aidatlarını ödemek şeklindeki) değişmiş.
Trendyol, Türkiye’nin ilk Unicorn’u ve Decacorn’u oldu
2017’den itibaren ülkemizin B2B ticaretinde Alibaba.com’un gücünü anlattıktan sonra, 2018’de Trendyol’a ortak olarak girdiği Türk B2C e-Ticaret pazarındaki duruma da göz atalım.
Trendyol 2010 yılında kadın girişimci olan Demet Mutlu tarafından kuruldu. Mutlu’nun başarılı yönetimi ile de şirket hızla yükseldi. Bu başarılı grafiği değerlendiren Çinli Alibaba.com 2018’de şirketin yüzde 75 hissesine 728 milyon Dolar ödedi. Böylece Trendyol’un değeri 1 milyar doların üstüne çıkmış oldu ve ülkemizin ilk Unicorn’u haline geldi.
2022’de ise Alibaba 350 milyon dolar yatırım daha yaparak, Trendyol’un yüzde 86,5’una sahip oldu. İşlemin ardından Demet Suzan Mutlu’nun şirketteki payı yüzde 6,96; Evren Üçok’un yüzde 5,55; Begüm Tekin’in yüzde 0,78 ve Zeki Güçlü Kaya’nın yüzde 0,21 oldu.
Alibaba’nın 2.yatırımı ile Trendyol’un hisse fiyatı üzerinden değeri 16,5 milyar dolara çıktı ve şirket Türkiye’nin ilk decacorn’u (10 milyar doların üzerinde değeri olan demek) haline geldi. Bu açıdan Türk girişimcilerin kurduğu bir şirketin değerlenmesi, hepimizi mutlu etti. Ancak bu hala rekabetin olmasının gerekliliğini değiştirmiyor.
Kanun çok büyüyen e-Ticaret firmaları için neleri kısıtladı?
Zamanın Ticaret Bakanı Mehmet Muş ile yaptığım röportaja bakarsanız, e-Ticaret kanununun çıkışı şöyle anlatılıyor;
“E-ticaret piyasasında elektronik ticaret pazar yerleri (elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcılar) açısından bir yoğunlaşma söz konusudur. Yoğun bir reklam, indirim ve para yakma (cash burning) sürecini de içeren agresif büyüme stratejileri uygulayarak çok büyük ölçeklere ulaşan elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcılar, sahip oldukları ağ etkileri ve ölçek ekonomilerinden faydalanarak pazardaki konumlarını daha da güçlendirmekte; ayrıca, pazarlık gücü, tüketici tercihlerini belirleme yeteneği ve hizmet sağlayıcılar üzerindeki kontrol imkânlarıyla elektronik ticaret sektörüne yeni aracı hizmet sağlayıcıların dâhil olmasını zorlaştırmaktadır.”
Yıldıray Oğur’ın yazısının sonunda belirtildiği gibi, bu hikayeyi başka yerlerde okuyamayacaksınız, çünkü Trendyol görünümündeki Alibaba.com, ülkemizin en büyük reklam verenlerinden birisidir. Hatta kanunun “reklam ile ilgili maddelerinin” de nedeni olduğu kaydediliyor. Çünkü TV’larda başka e-Ticaret firmalarının reklam vermesini engellediği gibi iddialar mevcut. Zamanın Ticaret Bakanı Mehmet Muş ile yaptığım röportaja bakarsanız, para gücünü kullanarak diğer firmaların reklamları nasıl engellediğini şöyle ifade ediyor :
“Büyük ölçekli elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcılar sahip oldukları finansal gücü kullanarak aşırı reklam vermektedir. Bu durum rakiplerinin reklam maliyetlerini artırdığı gibi reklam verilebilecek alanların da kısıtlanmasına yol açmaktadır.”
Yani kanun Rekabet Kurumu’nun zamanında yapamadığı müdaheleler nedeniyle, dengesi bozulan pazarı düzeltmek için çeşitli kısıtlamalar getiriyor. Ticaret Bakanlığı’nın yöneticilerini bu nedenle kutlamak lazım.
Lobicilik kötü bir halkla ilişkiler deneyimi mi?
Halka İlişkiler konusunun duayenlerinden Sibel Asna ile uzun zamandır Medya ve Halkla İlişkilerde “Etik” konuşuyoruz. Sibel bu konuya kendisini adeta adamış durumda. Çalıştığı firmalara da bu tür mesajlar verdiğini görüyorum. Bu nedenle PR yerine lobicilik yapılmasını ona sordum.
“Lobiciliğin toplum yararına olduğu pek görülmemiştir. Bu nedenle biz A&B olarak, 50 yıl önce, asla lobicilik yapmamayı, etik kurallarımızın içine değişmez bir madde olarak koyduk. Toplum yararına olan faaliyetler çoğunlukla açık bir şekilde kişiler veya sivil toplum kuruluşları tarafından şeffaf bir şekilde yapılır, lobicilik de yani kanaat önderlerini etkileme çalışmaları da, yine açık bir şekilde gerçekleştirilir.
Toplumun yararına olan durumlar kimi zaman hatta çoğunlukla şirketlerin “kar ve büyüme hırsına” uygun düşmez. Bu durumda da kirli iletişime, propaganda ve lobiciliğe başvurulur. Eskiden bu konular pek gün yüzüne çıkmazdı. Ama artık vatandaş gazeteciliği ve sosyal medya sayesinde, şükürler olsun, roller değişti. Şirketler mecburen “itibar” peşine düştüler.
Kimisi samimi, kimisi yeşil yıkama üzerinden itibar devşirmeye uğraşıyor. Bu da sevindirici bir durum. Eğer şirketler, yeni neslin, yani Greta’ların onayını istiyorlarsa artık iş süreçlerini, işlerinin bizatihi kendisini, çalışma prosedürlerini şeffaf, adil ve toplum yararını önceliklendirecek şekilde yapmak zorundalar. Konu bu kadar net.”
Trendyol olayı neden önemli?
Alibaba.com Trendyol’u satın aldıktan ve Rekabet Kurumu raporunda görüldüğü gibi, para gücü arttıktan sonraki gelişmelere bakarsak, Trendyol’un pazarı elde etmek için çeşitli çalışmalar yaptığı görüldü. Ama bunun e-Ticaret kanunu ile zora girdiği anlaşılıyor. Sonra da e-Ticaret kanununu engellemek isterken, kampanya ya da ona benzer bir şeyler ortaya saçıldı. Bu arada son 2 yıldır kuryeler büyük protestolar yapmaya başladılar. Bana Netflix’deki “Amerikan fabrikası” filmini hatırlatıyor. Gerçekte son tüketiciye hitap eden bir sektörün yine o tecrübe ve yerel kültür ile yönetilmesi gerekir.
Şimdi bu Trendyol olayı ülkemizi bir çok yönden ilgilendiriyor;
- Tüketici olarak bu yazıyı okuyan sizi yakından ilgilendiriyor
- Tüccarları (KOBİ) yakından ilgilendiriyor
- Kuryeler başta olmak üzere çalışanları ilgilendiriyor
- Reklamlar nedeniyle Medyayı ilgilendiriyor
- Ama en çok ülkenin ticaretini, KOBİ’lerin gelişimini yani ekonomiyi etkiliyor.
Çünkü eğer ülkenin hem B2B’si, hem B2C’si 1 ya da 2 firma tarafından domine edilirse, tüketici açısından da, tüccarlar açısından da önlerine sürüleni kabul etmekten başka şans kalmaz. Bu medya için de böyle. Bugün en büyük reklamveren olanın, yarın tek başına pazarı domine ettiği durumda, reklama ihtiyacı kalmaz.
Üstelik Çinli Alibaba.com’un yüzde 86,5’una sahip olduğu Trendyol için yüzde 50’nin üzerinde pazar payı olduğu iddia ediliyor (çok daha yukarıda rakam telafuz eden var). Ülkelerin birbirleri ile ticaret savaşları içinde olduğu bir dönemde, perakende iç e-Ticaret pazarımızın büyük bir kısmını tek firmaya bırakıyor olmamız doğru mudur? O firma acaba tüccarlarımıza nasıl davranıyor?
Kendi ülkesinin tüccarlarını öne sürüyor olabilir mi?
Rekabet Kurumu olması gerektiği kadar dikkatli midir?
Ülkemizin ticaretinin sıhhati için, e-Ticaret alanının tüccar açısından da, tüketici açısından da, medya açısından da, hatta kuryeler açısından da rekabetçi olması lazım. Ama asıl önemi ülkemizin ekonomisine katkısı olması gerekiyor. Bunun için de, bu olay hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Tartışmalı e-ticaret yasası AYM'de - Yetkin Report
FÜSUN SARP NEBİL