Taziye dilememekle ne alakası var?

Babası Musa Ateş; gaziniz!

Taziye dilememekle ne alakası var?


Taziye dilememekle ne alakası var?

SELCAN TAŞÇI YAZDI...

[email protected]

"30 Aralık 2022 Cuma günü, Ankara'nın Çukurambar semtinde hunhar bir suikast vuku buldu" cümlesinin, Milliyetçi Hareket Partisi adına yapılan resmî bir açıklama/konuşmada yer bulabilmesi tam 12 gün sürdü.

Allah'tan ümit kesilmez;

12 ay sonra, o "hunhar suikast"ın kurbanının kim olduğunu telaffuz etmeyi de başarabilirler belki!

Hatta bir bakmışsınız, 12 yıl sonra, ortada bir suikast olduğuna göre suikastçıların da olduğu, "suikast" önemli kişileri "plan kurarak öldürme" işi olduğuna göre "azmettiriciler"in de bulunduğu gerçekleriyle de yüzleşmiş, dahası, bu kişilerin "kim olurlarsa olsunlar", "hangi amblemin arkasına saklanırlarsa saklansınlar", "kim tarafından korunurlarsa korunsunlar" bulunmaları ve yargı önüne çıkartılmalarını da talep etmişler!

*

Tekrar olacak ama, affınıza sığınarak, bu rötarlı kısmi idrak vesilesiyle, "ortada güpegündüz işlenmiş bir cinayet olduğu"nu, Sinan Ateş'in katledilmesinden tam 12 gün sonra kabul eden MHP yöneticilerine çok ama çok basit bir sorum var:

Hadi diyelim "konuşmak"; siyasi bir değerlendirme yapmak, olayın adli boyutuna dair pozisyon belirlemek için "perde arkasının aralanmasını", "sislerin dağılmasını", "önünün ve arkasının aydınlığa kavuşmasını", "maksat ve motivasyonunun iç örgüsünü tam anlamıyla görmeyi"  vs. vs. beklediniz…

*

Diyelim ki…

Bağrınıza taş basıp sabrettiniz…

Kan kustunuz, sükunette sebat gösterdiniz…

Taziye sünnet.

Bunu niye yerine getirmediniz?

*

Hadi diyelim, Sinan Ateş'i bir nedenle gözünüzden de, gönlünüzden de düşürdünüz…

Babası Musa Ateş; gaziniz!

Gencecik yaşta kumpasa uğramış, ölümden dönmüş; sizin bugün "sahiplik" iddiasında olduğunuz o dava uğruna.

Şehit olmuş olsa, "kahraman" olarak anıyor olacaktınız bugün kabri başında.

Onun da mı hakkı yoktu?

*

Bengisu ve Banuçiçek…

Çocuklar daha; hangi şaibeyi, şüpheyi, gölgeyi düşürebilirsiniz onlara?

Yetim hakları da mı yoktu?

*

Allah'ın rahmetini dileseydiniz; ne olurdu?

"Oyuna mı gelmiş" olurdunuz?

"Tuzağa mı düşmüş" sayılırdınız?

"Sizi cinayete karıştırmak için tezvirat üretenleri hem Allah'a hem de hukuka havale etmenizi" mi engellerdi?

"Adli ve idari soruşturma sürecinin teferruatla ve titizlikle yapılabilmesi maksadıyla her gelişmeyi yakından takip etmenizi" mi güçleştirirdi?

Sizi "Dibi görünmeyen kuyudan su içmeye, bilmediğiniz göle girmeye" mi iterdi Allah'ın rahmeti?

Başsağlığı dilediniz diye, "akli melekeleriniz mi kilitlenir"di?

"Kargaşaya mı yol açar"dı; Müslüman olana imanın gereği ?

"Dikkat, temkin, tedbir, sabır, uyanıklık şart"larını mı sakatlardı?

"Gönlünüzü mü, dilinizi mi" eğip bükerdi?

"Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak huyu"nu mu değiştirirdi?

"Alan aldı oyuna gitti, çoban aldı koyuna gitti" mi demiş olurdunuz "sabır" dileyince "emanet" saymanız gerekenlere?

"Hakkınızı, haysiyetinizi, hukukunuzu mu ziyan ettirir"di?

"Bildiğiniz ayranı bilmediğiniz yoğurda mı değişmiş" olurdunuz?

"Dikkatli, şuurlu ve uyanık" olmanıza mı mani olurdu?

"Kışın yediğiniz ayazı" mı unuttururdu?

*

"Cinayetin gölgesinin birden bire Milliyetçi Hareket Partisi'ne düşürülmesine" mi sebebiyet verirdi mesela?

"Adi bir cinayet" değil "hunhar bir suikast" sonucu öldürüldüğünü nihayet itiraf ettiğiniz eski Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ateş'in ardından bir başsağlığı mesajı yayınlamış, aileyi arayıp sabır dilemiş hatta evlatlarına kol kanat germiş olsaydınız şimdi olmayan ne olurdu?

Sizin açınızdan düşünmeye daha değer olan soru:

Şimdi olan neler olmazdı?

GÜNÜN SORUSU

MHP Genel Başkanı, partisinin dünkü grup toplantısında "Tek bir ülküdaşımı ezdirmeyeceğim" dedi. Sinan Ateş ülkücü değil miydi? Ülkücü olmayan biri mi Ülkü Ocakları Genel Başkanlığına getirildi?

Sır hakkı

"Hepimiz katilin kim olduğunu biliyoruz" diyen bir Genel Başkan için "Bu istihbarat fosiline bildiklerini sormak kuşkusuz şerefli Türk savcılarının ana görevidir" çağrısında bulunulan bir konuşmayı, "Genel Başkan olarak sorumluluk taşıdığım süre içerisinde, kendimde sır olarak sakladığım görevden alma nedenlerini yeri geldiğinde paylaşırım" diye devam ettirmek fazlasıyla tuhaf ve çifte standartlı bir durum oluşturmaz mı?

Gizli gerçekleri saklamak, "bazı genel başkanlar" söz konusu olduğunda sorumluluk, bazı genel başkanlar söz konusu olduğunda ise "istihbaratçılık" alameti olabilir mi?

Bir infiale bakarım…

Ülkücü Hareket açısından en trajik hallerden biri;

Eski bir Ülkü Ocakları Genel Başkanı'nın torbacılara katlettirilmesinin…

Ülkücü kökenli Özel Harekât Polisleri'nin çetelere eskort yapılmasının…

Banuçiçek ve Bengisu'nun "Baba" feryadının…

MHP yönetim katında oluşturamadığı infialin, "Cumhur İttifakı'nda çatlağa yol açma ihtimali"yle oluşmuş olmasıdır.

Bir infiale bakarım infial mi diye…

Bir gerekçesine bakarım; değer mi diye.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/taziye-dilememekle-ne-alakasi-var-617455h.htm