TBB: Demirtaş'ın Öcalan ile görüşme talebi hukuken mümkün değil
Öcalan'ın görüşme gerçekleştirmesinin hukuken mümkün olmadığını söyledi.
TBB: Demirtaş'ın Öcalan ile görüşme talebi hukuken mümkün değil
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve PKK lideri Abdullah Öcalan'ın görüşme gerçekleştirmesinin hukuken mümkün olmadığını söyledi.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın çözüm sürecinin devam ettiği ve heyetlerin İmralı'ya gidip geldiği dönemde, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kendisiyle görüşmek istediğini ve teklifi reddetmesi üzerine konunun İmralı'da PKK lideri Abdullah Öcalan'a iletilerek kendisi aleyhine tartışma yaratıldığını belirtmesine ilişkin açıklama yaptı.
Demirtaş ile Öcalan görüşmesinin hukuken mümkün olmadığını ifade eden Sağkan, "Hukuki çerçevede baktığımda zaten cezaevinde ceza muhakemesi kanunu gereği tutuklu yahut hükümlü bulunan bir kişinin bir başka hükümlüyle görüşmesine izin verecek, izin sağlayacak bir düzenlememiz mevcut değil. Haliyle bu taleplerin ülkenin içerisinde bulunduğumuz seçim sürecinde seçime gidilirken politik olarak bir yerlere tekabül etmesi mümkün olabilir, siyaseten bir anlam içeriği olabilir. Ancak hukuken baktığımızda bu tür taleplerin bizim hukuk sistemimizde karşılanmasının mümkün olmadığını rahatlıkla ifade edebilirim" dedi.
TBB Başkanı Sağkan, Kütahya Barosu Staj Merkezi’nin sekizinci dönem açılışı ve ilk dersi için Kütahya’ya geldi. Özel bir otelde yapılan programda stajyer avukatlara ders veren Başkan Sağkan, programın ardından gündeme yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Altılı Masa’nın anayasa değişikliği teklifiyle ilgili konuşan Sağkan, “Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun ayrılıyor olması, daha demokratik bir yapıda kurgulanıyor olmaları, savunmanın ve baroların anayasal garanti altına alınması gibi çok ama çok önemli başlıklar var. Ancak şunu da biliyoruz ki Türkiye’de her şey yazılı metinlerde olduğu gibi olmuyor. Gerçekten bağımsız bir yargıyı istemek, bunu içselleştirmek bunu hayata geçirmenin bence ön koşulu. Tabi ki bu anlamda Altılı Masa’nın anayasa önerilerinin yargı bağımsızlığını yazılı metinlerde sağlamak bakımından kıymetli, doğru ve önemli olduğunu ifade etmek istiyorum" ifadelerini kullandı.
Sağkan şunları söyledi:
"YARGI SİSTEMİMİZ VATANDAŞA GÜVEN VEREN BİR YARGI SİSTEMİ DEĞİL"
"Sokaktaki vatandaşın yargıya güvenmediği bir sistemin doğru bir sistem olduğunu söylemek zaten siyaseten mümkün olmadığı gibi hukuken de mümkün değil. Bugün gerçekten baktığımızda yargı sistemimiz vatandaşa güven veren bir yargı sistemi değil. Bu çerçevede değerlendirme yaptığımızda tabii ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde bize özgü bir başkanlık sistemi ve böyle bir rejim getirildi ve başkanlık sistemlerinin en önemli unsuru bağımsız yargının bu sistemlerin olmazsa olmazı olduğu gerçeğidir. Çünkü bir kişiye fazlaca bir yetki verildiğinde o kişinin bu yetkileri haksız veya kötüye kullanması halinde buna dur diyecek, denge ve fren mekanizması olması gereken unsur tabi ki bağımsız yargıdır. Bu yüzden başkanlık tipi sistemlerde güçlü bir yargı muhakkak ki o sistemin en temel taşını oluşturur. Fakat bizdeki sisteme baktığımızda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde gerçekten kuvvetler ayrılığı temelinde bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı sisteminin maalesef ki bu nitelikten uzaklaşarak ciddi bir baskı altında Cumhurbaşkanlığı işlemlerini cumhurbaşkanlığının karar ve kararnameleriyle yürüttüğü işlemlerini denetleme fonksiyonunu yerine getiremediğini görüyoruz. Baktığımızda anayasaya göre kanunla düzenlenmesi gereken konularda Cumhurbaşkanlığı kararı ile düzenleme yapılamayacağı halde Cumhurbaşkanlığı kararları ile anayasaya aykırı bazı uygulamaların hayata geçirildiğini, buna örnek olarak temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını da gösterebilirim. Anayasaya aykırı olarak Cumhurbaşkanlığı kararı ile işlem yapıldığı halde yargının buna dur dememesi şu anki sistemin zaten en önemli sorunu olarak ortaya çıkıyor.
Son olarak ortaya çıkan, kamuoyunda dezenformasyon yasası olarak bilinen, bazı kesimlerin sansür yasası olarak nitelediği, ucu açık ibarelerle ifade hürriyetini sınırlayabilecek konularda, gözaltıların gözdağına dönüştüğü, tutuklamaların bir cezalandırma aracına dönüştüğü bir sistemde yargıya güvenin zaten sağlanması da maalesef mümkün değil"
(ANKA)