TBMM Genel Kurulu "terör" gündemiyle toplandı... Tezkere kabul edildi
"Artık sınırlarımız ötesinde daha etkin ve kalıcı tedbirler alma lüzumu ortaya çıktı"
TBMM Genel Kurulu "terör" gündemiyle toplandı... Tezkere kabul edildi
"Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm terör örgütleriyle içeride ve dışarıda kararlılıkla mücadele edecek güç ve kudrete sahip olduğunu tüm dünyaya ilan ediyoruz."
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, terörün asla hedefine ulaşamayacağını belirterek, "Türkiye, sorunlarını çözmeye muktedir bir devlettir; hiç şüphesiz bu terör belasını da bütün unsurlarıyla tasfiye edecek, yok edecek, tarihin çöplüğüne atacaktır" dedi.
Bütçe görüşmelerinin tamamlanması ve ekonomiye ilişkin kanun teklifinin 27 Aralık 2023’te kabul edilmesinin ardından toplanmama kararı alan TBMM Genel Kurulu, çalışmalarına yeniden başladı.
Gündeminin ilk sırasına Pençe-Kilit Harekatı bölgesindeki terör saldırıları ve terörle mücadeleye ilişkin hükümet bilgilendirmesini alan Genel Kurulu yöneten Kurtulmuş, açılışta yaptığı konuşmada, Pençe-Kilit Harekatı bölgesinde şehit düşen vatan evlatlarını saygı ve tazimle andıklarını belirterek, şehitlerin ailelerine ve millete başsağlığı dileklerini iletti.
Genel Kuruldaki bu birleşimin esas amacının TBMM olarak teröre, terör çetelerine ve terörün arkasındaki destekçilere karşı verilen haklı mücadeledeki kararlılığı göstermek olduğunu ifade eden Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
Hepimizin bildiği gibi özellikle son yıllarda terör örgütleri dünyanın her yerinde olduğu gibi bizim bölgemizde de emperyalist devletlerin vekalet savaşlarının bir aracı, bir maşası olarak kullanılmaktadır. Haddizatında vekalet savaşları adını verdikleri bu süslü terim esasında acımasız bir neo-emperyal saldırıdır. Bu saldırılara karşı millet olarak birliğimizi, bütünlüğümüzü; devlet olarak da bekamızı sağlayabilmek için teröre karşı amasız, fakatsız, tavizsiz bir mücadeleyi sürdürmek boynumuzun borcudur. Bu emperyalist devletlerin politikalarını boşa çıkaracak olan en önemli değerimiz ise milli iradenin tecelligahı olan TBMM'nin bu konuda net, açık bir kararlılık içerisinde durmasıdır.
"Teröre karşı topyekun mücadele edilmesinin zaruri olduğuna inanıyoruz"
TBMM Başkanı Kurtulmuş, sadece son terörist kalmayıncaya kadar değil, bunun çok ötesinde terör bu topraklardan ve bu bölgeden sökülüp atılıncaya kadar, arkasındaki destekler yok edilinceye kadar teröre karşı kararlı mücadelenin ciddi bir şekil devam edeceğini vurguladı.
Terör örgütlerine kimlerin siyasi, lojistik, askeri ve istihbari destekler verdiğinin herkes tarafından gayet iyi bilindiğini dile getiren Kurtulmuş, "Bu desteklerin arkasındaki esas niyetin de üç temel noktada toplandığını gayet iyi biliyoruz. Bunlardan birisi; bölgeyi istikrarsızlaştırmak, bir diğeri ülkeleri bölüp parçalayarak yeni birtakım devletler ortaya çıkarmak ve daha da önemlisi, bu bölgede yaşayan halkları birbirlerine karşı düşmanlaştırmaktır" diye konuştu.
Teröre karşı mücadelede, her alanda güçlü şekilde destek olmak, bu mücadeleyi sürdürmek gerektiğinin altını çizen Kurtulmuş, şunları kaydetti:
Başta komşu ülkelerimiz olmak üzere bütün ülkeleri Türkiye'nin teröre karşı bu haklı mücadelesinde destek olmaya çağırıyoruz ve bu destekle birlikte de teröre karşı topyekun mücadele edilmesinin zaruri olduğuna inanıyoruz. Teröristlerin bütün bu faaliyetlerinin arkasındaki esas amaçlarından bir diğeri ise birliğimizi, kardeşliğimizi bozmak ve bunun önünü engeller çıkarmaktır. Ülkemizde ve bölgemizde gücümüzü, birlik ve kardeşliğimizin yanı sıra özgürlükçü, demokratik siyasetimize de borçlu olduğumuzu biliyoruz. Bu nedenle terörün bir başka hedefi olan demokrasinin ortadan kaldırılmasına da asla müsaade etmeyeceğiz. Hak ve özgürlüklerimizi, toplumsal huzurumuzu kimsenin bozmasına fırsat vermeyeceğiz. Acımızı yaşamakla beraber terörün asla hedefine ulaşamayacağını, hayatımızın akışını bozmasına izin vermeyeceğimizi, katiyetle ifade etmek istiyorum. Türkiye, sorunlarını çözmeye muktedir bir devlettir; hiç şüphesiz bu terör belasını da bütün unsurlarıyla tasfiye edecek, yok edecek, tarihin çöplüğüne atacaktır.
Terör destekçilerine hatırlatma
Kurtulmuş, terörün destekçilerine de hatırlatma yapmak istediğini kaydederek, şunları söyledi:
Teröre verilen destek, karanlığa sıkılmış bir kurşun gibidir. O desteği verenler, bir gün o kurşunun kendilerini de bulacağını, kendilerine de zarar vereceğini hatırlamalıdırlar, unutmamalıdırlar. Bugün terör örgütlerine verilen desteklerin, dönüp o desteği verenleri vuracağı gerçeğini bütün herkesin anlaması, akıllarından çıkarmamaları gerektiğini hatırlatıyorum. Ayrıca bir önemli hususun da terörü besleyen propaganda gücünü dikkate almaksızın, terörle mücadelenin sonuca ulaşmayacağını da ifade etmek isterim. Teröre imkan vermemek, aynı zamanda terörün propaganda gücünü elinden almakla mümkündür. Terörün, siyaseti ekseninden çıkarmasını engel olmalıyız. Teröristlere karşı verilen kararlı mücadelemizin ancak meşru siyaset zemininde sürdürülebileceğini ve tamamlanabileceğini bir kere daha TBMM’de ifade etmek isterim. Terörün önündeki en büyük engel, demokratik meşruiyetimizin kaynağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir, bizatihi siyasetin kendisidir ve burada yer alan milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ruhudur. Demokrasi ve özgürlüklerimizi korumak, siyasetin kapsayıcılığıyla, siyasete sahip çıkmakla mümkündür. Dolayısıyla siyasetin imkanlarını, araçlarını, yöntemlerini çoğaltacağız, güçlendireceğiz ama siyasetin imkanlarının da asla suistimal edilmesine müsaade etmeyeceğiz.
Kurtulmuş, "Bugün Meclisimizi ve milletimizi bilgilendirmek için buraya teşrif eden sayın bakanlarımıza ve burada Mecliste müzakereler sonunda oluşacak ortak tutum ve davranışa katkıda bulunacak olan milletvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak teşekkürlerimi ifade ediyorum. Gruplara da şimdiden verecekleri destekler dolayısıyla şükranlarımı ifade ediyorum.” dedi.
Bakan Güler'den açıklama
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Genel Kurul'da düzenlenen oturumda konuştu. Pençe-Kilit Harekatı bölgesinde meydana gelen terör saldırısı ve bölgedeki gelişmelerle ilgili milletvekillerini bilgilendiren Güler, milletin güvenliği için sınırların ötesinde fedakarca görev yaparken şehadet makamına ulaşan askerlere Allah'tan rahmet, Türk milletine de başsağlığı diledi.
Bugüne kadar terörle mücadelede yurt içinde ve sınır ötesinde icra edilen başarılı operasyonlarla terör örgütüne çok ağır darbeler indirdiklerini, örgütün hareket kabiliyetini bitme noktasına getirdiklerini belirten Güler, terörle mücadelede elde ettikleri tüm başarılardaki en büyük payın, şehit ve gazilere ait olduğunu vurguladı.
Şehit ve gazilerin, asil Türk milletinin özgürlüğünün simgesi, vatan sevdasının ölümsüz temsilcileri olduğunu dile getiren Güler, "Vatan ve bayrak aşkıyla canlarını feda eden kahraman şehitlerimiz şüphesiz ki şanlı tarihimizin en müstesna köşesinde yerlerini alacaklardır. Şehitlerimizin aziz hatıralarına sahip çıkacak, onların fedakarlıklarını daima şükran ve minnetle yad edeceğiz." diye konuştu.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK), ülkenin ve milletin güvenliğine yönelen tehditleri sınırlara dayanmadan bertaraf edebilmek için cansiperane görev yaptığının altını çizen Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu mücadelemiz sırasında ne acıdır ki şehit haberi alındıktan sonra bilen, bilmeyen bazı kesimler tarafından çeşitli yorumlar yapılmakta, spekülasyonlar oluşturulmaktadır. Bir kısmı siyasi maksatlı olan bu söylemlerin, kahraman Mehmetçiğin gayretini yok sayma ve yürüttüğümüz mücadeleye zarar verme amaçlı olduğu da görülmektedir. 'Ordumuzun bölgede ne işi var?' diye soruluyor. Ayrıca Suriye ve Irak'ta bedel ödediğimiz veya üst bölgelerinde gerekli tedbirlerin alınmadığı gibi stratejik öngörüden yoksun, teknik ve taktikten uzak, bilinçsiz ve art niyetli söylemlere de şahit oluyoruz. Şüphesiz ki bu söylemlerde bulunanlar yakın geçmişte yaşananları, Irak ve Suriye'den kaynaklı ödediğimiz bedelleri de unutmuşa benziyorlar. Eleştiriler elbette ki olabilir ancak böylesine hassas ve milli bir konuda birlik ve dayanışma içerisinde olmak yerine yaşadığımız acıların siyasi malzeme yapılması asla ve asla kabul edilemez.
"Artık sınırlarımız ötesinde daha etkin ve kalıcı tedbirler alma lüzumu ortaya çıktı"
Güler, 2015'ten itibaren yurt içinde başta Şırnak, Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin ve Yüksekova olmak üzere birçok bölgede PKK, KCK, YPG, DEAŞ terör örgütlerinin saldırılarında artış yaşandığını, ayrıca bu dönemde Irak ve Suriye'de yaşanan istikrarsızlıklar sonucunda sınırlarda oluşan hassasiyetin terör örgütleri ve destekçileri tarafından istismar edildiğini anlattı.
Devlet iradesinin olmadığı Irak'ın kuzeyinde PKK terör örgütünün kendisine güvenli bölgeler oluşturarak Türkiye'ye yönelik terör eylemlerini arttırdığını, Suriye'de de iç savaş sonrasında terör örgütlerinin bölgede fiili yapı kurma çabalarının yanı sıra Türkiye'ye yönelik saldırıların süreklilik kazandığını aktaran Güler, şöyle devam etti:
Suriye'de yuvalanan PKK/PYD ile DEAŞ terör örgütü tarafından henüz Suriye'nin kuzeyindeki hareketlerimizi icra etmeden önce sınırlarımıza yönelik 1546 adet füze ve havan saldırısı yapıldı. Suriye'den yapılan ve Suriye kaynaklı terör örgütleri sonucunda 600'den fazla vatandaşımız hayatını kaybetti ve 1000'den fazla vatandaşımız yaralandı. Irak'ın kuzeyinden de ülkemize geçiş yapan teröristler karakollarımıza, üs bölgelerimize saldırılar yapmaktaydı. Hatırlatmak gerekirse; 2007'de Dağlıca 12 şehit; 2008'de Aktütün 15 şehit, 2009'da Hantepe 6 şehit, 2010 Gediktepe 11 şehit, 2011 Çukurca 24 şehit, 2012 Beytüşşebap 12 şehit gibi çok sayıda kahramanımızı şehit verdik. Yine teröristlerin döşediği mayın ve el yapımı patlayıcılar ile çok sayıda askerimiz, emniyet mensubumuz ve sivil vatandaşımız da şehit oldu. Teröristlerin yanı başımıza bu şekilde yuvalanması ve düzenlediği saldırılar karşısında artık sınırlarımız ötesinde daha etkin ve kalıcı tedbirler alma lüzumu ortaya çıktı.
Güler, 2016 yılından itibaren terörle mücadelede kapsamlı bir konsept değişikliğine giderek çok yönlü güvenlik anlayışını kararlı bir şekilde ortaya koyduklarını, sınırların emniyetini ileriden sağlama ve terörü kaynağında yok etme stratejisini uygulamaya başladıklarını söyledi.
Suriye'de icra edilen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatlarıyla terör örgütlerinin bertaraf edildiğini ve Suriye hududunun yüzde 63'ünü ileriden kontrol almaya başladıklarını ifade eden Güler, "Bu operasyonlarla sınırlarımızda kurulmak istenen terör koridorunu parçalarken aynı zamanda bölgede yaşayan veya göç etmiş olan Suriye vatandaşları için güvenli ve istikrarlı bir yaşam alanı oluşturduk. Zaman zaman Suriye'deki süreci farklı şekilde değerlendiren, yorumlayanlar oluyor, 'Suriye'de bedel ödediğimizi' ifade ediyorlar. 'Evet, Türkiye Suriye konusunda bedel ödemiştir ancak Suriye'ye girip gerekli tedbirleri almadan önce ödemiştir. Bu da az önce ifade ettiğim terör örgütünün hain saldırılarıyla oldu. Ancak başarıyla gerçekleştirdiğimiz operasyonlarla bölgedeki durum artık hem bizim hem de bölge halkının menfaatlerine uygun bir şekilde devam ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Eğer orada olmasaydık kendi şehirlerimizde daha büyük bedeller ödeyecektik"
Güler, "Türkiye, uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakkı gereği ilk kez 1990'lı yıllarda Irak'ın kuzeyindeki PKK varlığına yönelik sınır ötesi operasyonları başlatmış; geçmişte yürütülen sınırlı hedefli ve süreli askeri harekatlar, bugün yerini, sürekli ve kapsamlı operasyonlara bırakmıştır." dedi.
Terör tehdidinin kaynağında yok edilmesi stratejisi kapsamında Irak'ın kuzeyindeki PKK mevcudiyetini hedef alan başarılı operasyonların icrasına başlandığını anımsatan Yaşar Güler, şunları kaydetti:
Bu çerçevede TSK tarafından 2019 yılında başlatılan Pençe harekatları, terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki harekat kabiliyetinin engellenmesi ve ülkemizi hedef alan eylem arayışlarının kısıtlanması noktasında önemli kazanımlara ulaşmamızı sağlamıştır. Terör örgütü unsularına karşı sızma, sıcak takip ve yerinde etkisiz hale getirme gibi taktiklerin başarıyla yürütülmesini sağlayan üs bölgeleri stratejisi sayesinde, Sinat-Haftani'nden Hakurk'a kadar uzanan yaklaşık 300 kilometrelik Türkiye-Irak sınır şeridinde, ortalama 15 ile 30 kilometre derinlikte güvenli hat oluşturduk. Pençe serisinin sonuncusu olan ve 17 Nisan 2022’de başlatılan Pençe-Kilit Operasyonu ile kilit kapatılmış ve Irak sınırımızın tamamının emniyeti ileriden tesis edilmiştir. İleri teknolojik donanımların da desteğiyle yürütülen bu operasyonlarda, aralarında PKK'nın üst düzey yöneticilerinin de yer aldığı çok sayıda kadro etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca terör örgütünün silah ve lojistik merkezleri imha edilmiş, ülke içine terörist silah ve mühimmat aktarımları bitme noktasına getirilmiş, yurt içindeki eylemler asgari düzeye indirilmiştir. İşte bu nedenle Pençe harekatlarımız sonrası ağır tahribata uğrayan PKK, mevcut durumu aşmak maksadıyla harekat alanlarımızı, öncelikli hedef haline getirmiştir. Tüm bu saldırılarda, teröristlerin sızma eylemlerinde bulundukları bölgelerde, kendilerine müzahir sivil yerleşim yerlerini de örtü olarak kullandıkları görülmektedir. Şu an eğer orada olmasaydık, örgütün sınırlarımıza yönelik saldırıları, daha önce olduğu gibi devam edecekti ve kendi şehirlerimizde daha büyük bedeller ödeyecektik. Bugün artık, yurt içinden tek bir şehit haberi gelmiyor. Üs bölgelerimize, kalekollarımıza tek bir saldırı yapılamıyor. Bu da terörü kaynağında yok etme stratejimizin başarısını gösteriyor.
Fidan: Örgüt, Suriye ve Irak'ta siyasi bölünmüşlükten istifadeyle zemin kazandı
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "Süleymaniye'ye yönelik yaptırımlarımıza rağmen KYB, PKK'ya müzahir tutumunu değiştirmezse daha ileri tedbirler almakta tereddüt etmeyeceğiz." dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda, Pençe-Kilit Harekatı bölgesinde meydana gelen terör saldırısı ve bölgedeki gelişmelerle ilgili milletvekillerini bilgilendiren Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, devletin terör belasını kati surette bitirme noktasındaki azmi ve kararlılığının her şeyin üzerinde olduğunu vurguladı.
"Meşru müdafaa hakkımız çerçevesinde PKK/YPG ve destekçileriyle sınır ötesindeki mücadelemiz, son terör odağı etkisiz hale getirilinceye kadar devam edecek" diyen Fidan, bölgede barış ve güvenliğin güçlendirilmesinin, ülkenin milli güvenlik sisteminin parçası olan dış politikanın önceliklerinin başında yer aldığına dikkati çekti.
Bu stratejinin bir parçası olarak tüm örgütlerinin kökünün bölgede kalıcı bir biçimde kazınmasının elzem olduğunu belirten Fidan, "Bu, yalnızca milletimizin değil tüm bölge ülkelerinin barış ve huzur içinde, güvenli ve müreffeh bir şekilde yaşamalarının olmazsa olmaz şartıdır. Bu nedenle tüm komşularımızın ve müttefiklerimizin, bölgedeki terör örgütleriyle mücadelemize samimiyetle destek vermesi bir zaruret haline gelmiştir" diye konuştu.
"Uzun soluklu bir mücadele başlatılmıştır"
Bakan Fidan, uluslararası mücadelede kullanılan en klasik araçlardan birinin vekil unsurlar ve terör örgütleri olduğunu ifade ederek, özellikle soğuk savaş döneminde nükleer caydırıcılıktan dolayı birbirleriyle savaşamayan kampların, vekil unsurlar aracılığıyla mücadeleye giriştiğini hatırlattı. Fidan, Türkiye'de halen mevcudiyetini devam ettiren silahlı terör örgütlerinden PKK ve DHKP/C başta olmak üzere aşırı sol terör örgütlerinin, aslında soğuk savaş döneminin diğer ürünleri olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
Soğuk savaş sonrasında bölgemizdeki ülkelerin teker teker terör, iç savaş ve işgale doğru sürüklendiklerini gördük. Aynı senaryoların, Türkiye'de de uygulanmaya çalışıldığını müşahede ettik. Ancak hesaba katılmayan bir şey oldu. Son 21 yıldır halkımızın teveccühüyle hizmet eden Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğindeki hükümetlerimiz, terörle mücadelede ezber bozarak, Türkiye'ye giydirilmeye çalışılan esaret gömleğini yırtıp atmıştır. Türkiye, uzun yıllar bölücü terör örgütleriyle hükümetlerimiz döneminde mücadele etmiştir. Bu mücadeleyi sürdürürken, özgürlük güvenlik dengesinde adeta altın orantıyı yakalayan bir yola başvurmuştur. Milletimizin hak ettiği demokratik adımlar atılırken, teröre zemin oluşturan toplumsal şartlar ortadan kaldırılmış, eş zamanlı olarak askeri ve istihbari alandaki yöntemler gözden geçirilerek yeni bir anlayış ve strateji ile uzun soluklu bir mücadele başlatılmıştır.
Geldiğimiz noktada bölücü örgüt, Türkiye'de silahlı varlığını kaybetmiş, ülke içindeki faaliyeti minimum düzeye indirmiştir. Ülkemizin her bölgesi, emniyet ve güven duygusu içerisinde yaşanır hale gelmiştir. Örgüt artık Türkiye'den daha çok Suriye'nin ve Irak'ın milli güvenlik tehdidi haline gelmiştir.
"Tehdidi, kaynağında bertaraf ediyoruz"
Fidan, Türkiye'nin yıllardır karşı karşıya kaldığı terör tehdidinin, diğer pek çok ülkenin karşılaştığı tehdidin çok ötesinde olduğunun altını çizerek, Türkiye'yi hedef alan PKK, FETÖ, DEAŞ ve DHKP/C'nin, farklı ideolojilere sahip olmakla birlikte birbirleriyle etkileşim halinde olduğunu belirtti.
Bu örgütlerin, yeri geldiğinde hedefleri doğrultusunda işbirliği de yapabildiklerini; üçüncü ülkelerden temin ettikleri lojistik, eğitim ve silah destekleriyle varlıklarını devam ettirdiklerini dile getiren Fidan, sözlerini şöyle sürdürdü:
Türkiye'de zemin kaybeden PKK, faaliyetlerini ağırlıklı olarak sınır ötesine taşımak zorunda kalmıştır. Bu kapsamda sınır ötesinde de yürüttüğümüz terörle mücadele stratejimizde, önemli ve yeni adımlar attık. Bu strateji doğrultusunda, tehdidi kaynağında bertaraf ediyoruz. Suriye ve Irak ayrımını ortadan kaldırdık. Saldırı nereden gelirse gelsin örgütü her iki alanda da aynı anda hedef alıyoruz. Örgütü ayakta tutan ve gelir sağlayan kaynaklarını, bütün altyapısını teker teker yok ediyoruz. Sadece önümüze çıkan teröristi yok etmekle kalmıyor, bunun ötesine giderek nokta operasyonlar ile peşinde olduğumuz üst ve orta düzey yönetici kadrosunu elimine ediyoruz. Uluslararası alanda tanınma çabalarını, örgütün terör bağlantısını ortaya koyan belgelerle boşa çıkartıyoruz.
Fidan, Irak ve Suriye sahasındaki operasyonların, her zaman Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51'inci maddesinden doğan meşru müdafaa hakkı doğrultusunda, komşuların egemenlik haklarına ve toprak bütünlüğüne saygılı, sivillerin zarar görmemesi için her türlü tedbir alınarak, kesin istihbarat ve keşif bilgilerine dayanan nokta atışlarla icra edildiğini bildirdi.
Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığının, diğer kurumlarla işbirliği halinde terörle mücadele diplomasisini hassasiyetle ve kararlılıkla yürüttüğünü vurgulayarak, "Terörle mücadele diplomasimizi; PKK'nın Suriye, Irak ve İran'da silahlı varlığı bulunduğu ve Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkede siyasi ayağı olduğu gerçeğini dikkate alarak şekillendirmekteyiz. Bu bağlamda PKK'nın, Suriye ve Irak'taki mevcudiyetini yok etme gayretlerimizi, bölgesel ilişkilerimizin merkezine konumlandırmaktayız. Zira örgüt, Suriye ve Irak'ta güç boşluğu ve siyasi bölünmüşlükten istifadeyle zemin kazanmıştır" değerlendirmesinde bulundu.
Irak sahasında; Kandil, Metina gibi dağlık bölgelerin yanı sıra Sincar, Mahmur, Süleymaniye ve Kerkük'teki sivil yerleşim alanlarının da terör örgütünün varlık gösterdiği bölgeler haline geldiğini aktaran Fidan, "PKK ayrıca, DEAŞ'ın Irak'ta mevcudiyetini kaybetmesiyle oluşan güç boşluğunu istismar etmiş, kendi nüfuzunu da bu alanlara kaydırmıştır. DEAŞ ile mücadele kisvesi altında Kerkük'e davet edilen PKK'nın, bu şehirde bilahare mevcudiyetini geliştirmesi ve DEAŞ'tan kurtarılan Sincar'a yerleşmesi, bu anlamda öne çıkan gelişmelerden olmuştur. PKK'nın bir yandan DEAŞ'ın boşalttığı alanlara yerleşirken, diğer yandan DEAŞ ile sahada kısmi işbirliğini sürdürdüğü de ayrıca görülmektedir. Anılan terör örgütleri arasında, Kerkük mücaviri başta olmak üzere aidiyeti ihtilaflı bölgelerde herhangi bir çatışma yaşanmaması, bu durumun en açık kanıtıdır" ifadesini kullandı.
Bakan Fidan, Merkezi Irak Hükümeti ve Erbil arasındaki uyuşmazlık ile bölgede üstü kapalı devam eden Sünni ve Şii ayrışmasının, PKK tarafından istismar edilen Irak'taki başlıca konular olduğuna dikkati çekerek, öte yandan KYB'nin, Süleymaniye ve mücavirinde PKK'ya alan açmasının, örgütün bu bölgede giderek güçlenmesine neden olduğunu söyledi.
Fidan, "Aidiyeti ihtilaflı bölgelerde peşmergenin sahadaki varlığının azalması da bir takım Iraklı bazı milis kuvvetlerle PKK arasında taktiksel ilişkiler kurulması sonucunu vermiştir. KYB'nin, Suriye'deki PKK/YPG unsurlarına eğitim verdiği, Irak'ın kuzeyinde düşen SDG helikopterleri ve Arbat Havalimanı hadiseleriyle iyice açığa çıkmıştır. Bu durum, KYB ile PKK arasındaki ilişkinin boyutlarını da ortaya koymaktadır. Süleymaniye'ye yönelik yaptırımlarımıza rağmen KYB, PKK'ya müzahir tutumunu değiştirmezse, daha ileri tedbirler almakta tereddüt etmeyeceğiz" sözlerini sarf etti.
"Sahadaki kararlılığımız, Irak makamlarında da karşılık bulmaktadır"
Dışişleri Bakanı Fidan, bölücü örgütün, Irak içinde siyasi nüfuzunu da artırma gayreti içerisinde olduğuna işaret ederek, PKK bağlantılı siyasi görünümlü bazı oluşumların, Irak ve IKB parlamentolarında farklı isimler altında seçimlere girme teşebbüslerinde bulunduğunu anlattı.
Irak'taki tüm etkili aktörlere kapsayıcı şekilde yaklaşarak temaslarını sürdürdüklerini kaydeden Fidan, bu bağlamda Ağustos 2023'teki Irak ziyaretinde her kesimden yetkili ve siyasi aktörlerle görüşme fırsatı bulduklarını dile getirdi. PKK varlığının, her şeyden önce Irak'ın toprak bütünlüğüne ve siyasi egemenliğine tehdit oluşturduğunu en açık dille ifade ettiklerini aktaran Fidan, şöyle devam etti:
Bu konuda herhangi bir itiraz da duymadık. Esasen Sudani Hükümeti, terörle mücadelede daha yapıcı bir tavır sergilemektedir. PKK dahil silahlı terör örgütlerinin, Irak'ın egemenliği ve refahı için büyük bir tehdit olduğunu kabul etmektedir. Sahadaki kararlılığımız, terör örgütüne yönelik tüm altyapı ve üstyapının hedef alınacağına ilişkin yaklaşımımız, Irak makamlarında da karşılık bulmaktadır. Bu kapsamda, Irak Dışişleri ve Savunma bakanlarıyla 19 Aralık 2023 tarihinde Ankara'da, istihbarat ve güvenlik birimlerimizin de katılımıyla bir güvenlik toplantısı gerçekleştirildi. Irak, toplantı sonucunda ilk defa, yazılı bir metinde PKK'yı tehdit olarak kabul etmiştir.
Özdağ: Cumhurbaşkanı, terör saldırısından sonra Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını neden aramamaktadır?
Saadet Partisi Grup Başkanı ve Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, TBMM Genel Kurulunda, Pençe-Kilit Harekatı bölgesindeki terör saldırıları ve terörle mücadeleye ilişkin hükümet bilgilendirmesi üzerine grubu adına söz aldı.
Özdağ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın terör saldırısı sonrasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile telefonda görüştüğünü hatırlatarak, "Cumhurbaşkanı, terör saldırısından sonra sadece iki parti liderini aramıştır. Onları araması doğru bir şeydir ama Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını neden aramamaktadır? Saadet-Gelecek grubunun genel başkanları neden aranmamaktadır? Burada 15 parti var. 15 partinin genel başkanları neden aranmamaktadır?" sorularını yöneltti.
Kaya: Düzensiz göç sebebiyle ülkemizin maruz kalacağı Orta Doğululaştırma sürecine dikkatlerinizi çekmek istiyorum
Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya da TBMM'nin Orta Doğu'nun ve Türkiye'nin içine çekilmek istenilen çatışmalı, kaos sürecinin farkına varması gerektiğini söyledi. Kaya, yaşanan süreçte TBMM'nin aklıselim ve sağlıklı şekilde müzakere etme mecburiyetinin olduğunu belirterek, öfke, hırs ve intikam duygularıyla bu konuların müzakere edilemeyeceğini kaydetti.
Türkiye'nin terör ve teröristle mücadelesinin uluslararası bir boyut kazandığını ifade eden Kaya, sınır güvenliği, düzensiz ve kontrolsüz göç konularına değindi. Kaya, "Bir taraftan mazlumlarla dayanışırken bir taraftan da düzensiz göç sebebiyle ülkemizin maruz kalacağı bu Orta Doğululaştırma sürecine dikkatlerinizi çekmek istiyorum." ifadelerini kullandı.
Tezkere kabul edildi
TBMM Genel Kurulunda "teröre karşı bildiri" konulu Meclis Başkanlığı tezkeresi kabul edildi.
Tezkerede şu ifadeler yer aldı:
Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm terör örgütleriyle içeride ve dışarıda kararlılıkla mücadele edecek güç ve kudrete sahip olduğunu tüm dünyaya ilan ediyoruz. Diğer ülke parlamentoları ve uluslararası kuruluşlardan Türkiye’ye yönelik terör eylemlerine karşı net ve tavizsiz tutum sergilemelerini beklemekteyiz.
Independent Türkçe