Telefon bağımlısı olan yalnızca gençler değil, yetişkinlerin de aşağı kalır yanı yok

Telefon bağımlısı olan yalnızca gençler değil, yetişkinlerin de aşağı kalır yanı yok


Kızım bir gölete düştüğünde hayatım değişti ve yedi yaşındaki oğlum hemen bunun telefonda olmamdan ötürü olduğunu varsaydı. Halbuki telefonda değildim ama oğlumun beni sürekli telefon ekranına bakan kadın olarak görmesi beni kahretti

Shappi Khorsandi Köşe Yazarı @ShappiKhorsandi 

 We Are Social 2019 Türkiye Elektronik Cihaz Kullanım İstatistikleri’ne göre Türkiye'de yetişkinlerin yüzde 98’i cep telefonu kullanırken, bu kişilerin yüzde 77’si akıllı telefonları tercih etmekte (AP)

BMC Psychiatry'de yayımlanan bir araştırma, gençlerin yüzde 23'ünün akıllı telefonlarına bağımlı olma belirtileri gösterdiğini ortaya koydu. Şükürler olsun ki 40 yaş üzeri için benzer bir araştırma yapmamışlar. Hepimiz telefon bağımlılığımızın "işimizin" bir parçası olduğu numarasını sürdürüyoruz ama bence bunun küçük beyaz bir yalan olduğunun gayet farkındayız.

Resmi bir araştırma yapmadım ama gerekirse kendimi ateşe atıp size şunu söyleyebilirim ki; şu an mutfak masasında yazı yazan 46 yaşındaki Shappi isimli kadınların tamamı akıllı telefonlarıyla sorunlu bir ilişki sürdürüyor.

 

Yedinci sınıftayken (veya o eski günlerde denildiği gibi, orta okuldayken) müdürümüz hepimizi toplayıp bir güzel azarlamak durumunda kalmıştı. Yerel halkın şikayetine göre bazı çocuklar eve dönerken kendilerini okudukları kitaplara o kadar kaptırıyormuş ki yola dikkat etmiyormuş. O zamanlar böyleydik işte: yürürken okur, sola sağa bakıp karşıdan karşıya geçerken burnumuzu tekrar okuduğumuz kitaba geri gömerdik.

Ama bu günlerde kitabın yerini telefon aldı ve daha geleneksel basılı türden bir şey yerine Instagram hikayelerine bakıyorum. Eskiden, üniversiteye başlayana (ve içkiyi keşfedene) kadar çok okurdum. Kimseyle konuşmazdım, öğünlerimi odamda yemek isterdim ki muhabbet etmektense okuyabileyim, ve eğer bir şekilde kitabımdan uzak kalmışsam huysuz ve aksi olurdum. Ödevimi yapmaz, kitap okurdum. Arkadaş edinmez, kitap okurdum.

Şimdi kimisi bunun öyle çok da yanlış bir şey olmadığını söyleyebilir (tabii ki birçok açıdan harikaydı) ama diğerleri, etrafındaki dünyayla bağlantısını kesmeye derinden ihtiyaç duyan birini, yani ailede bir bağımlı olabileceğinin belirtilerini, tanıyabilir.

Hiç şüphem yok, eğer bugün bir ergen olsaydım telefonuma o kadar yapışmış olurdum ki dibimde bir fırtına falan kopsa kafamdan sadece "soğuk oldu, hırka gerek" gibi bir düşünce gelip geçerdi ama başımı kaldırıp bakmazdım. Sigara ilk icat edildiğinde insanlar ne kadar zararlı olduğunu bilmiyordu. Bu rahatlatıcı, zehirli dumanları akciğerlerine çekebilmenin ne kadar keyifli olduğunu düşünüp sigaralarını tüttürürlerdi sadece, yarım saat sonra canları bir başka dal istese ne olurdu ki? Herkes sigara içiyordu, böylece sigara içmek sosyal bir şey haline geldi.

Telefonların fiziksel yan etkilerinin sigara içmeye benzemediği ortada ama akıllı telefonlarla geçen birkaç on yıldan sonra fark edeceğiz ki herkes telefon kullanımına sınır koyamıyor. Bağımlılar ne sunulursa sunulsun ona bağımlı olacak. Elbette telefonlar yüzünden amfizeminiz olmayacak ya da kötü kokmayacaksınız ama takıntılı derecede telefon kullanımının stres, depresyon ve anksiyeteyle ilişkisi olduğu saptandı.

Akıllı telefonlar hayatımızda nispeten yeni bir şey, on veya yirmi yıl çok değil ve bazılarımızın telefonlarını bırakamadığı gerçeğinden bahsetmeye daha yeni başladık. Giderek daha az insan kendi düşünceleriyle baş başa kalıyor. Barda bir arkadaşımızı beklerken, trende otururken, yatakta uzanırken telefonumuzu çıkarıverip dünyayı bize katılmaya davet ediyoruz. Sürekli mesajlaşmak, uygulamalarımızı tekrar tekrar kontrol etmek, her zaman bir doz dopamin etkisi gösterecek şu mesaja ya da bu bildirime bakmak...

Benim için bunun sorun olduğunu kabullenmeden önce uzun zaman geçmesi gerekti: ancak kızım daha bebekken bir gölete düşünce bunu fark edebildim. Gölet bir arkadaşın evinin bahçesinde, su mercimeğiyle kaplanmıştı. Kızımın sadece birkaç metre ötesindeydim ama çok geç olup kızım içine düşene kadar orada aslında su olduğunu fark etmedim. Onun ardından atlayıp onu dışarı çektim (çamura basıp kaymıştı ve bir saniyeliğine tamamen suyun altında kaldı, korkunçtu). Çok geçmeden yıkanıp ısınmış, bir havluya sarılı, sıcak çikolata içerek oturuyordu. Tamamen güvendeydi.

Bahçede ona o kadar yakın olmasaydım ne kadar farklı bir gün olabileceğinin şoku bünyeme nüfuz edince küçük bir rahatlama çığlığı atmıştım. Oğlum o zamanlar yedi yaşındaydı ve gelip "Kardeşim düştüğünde telefonda mıydın annecim?" demişti. Hayır, değildim. Telefonum yanımda değildi. Ama gayet olabilirdi de. Sadece olmadığı bir ana denk gelmişti. Ama oğlumun hemen annesi telefonuyla meşgul olduğu için kız kardeşinin gölete düştüğünü varsayması beni kahretti. Beni böyle görüyordu işte: Sürekli telefon ekranına bakan bir kadın.

O zamandan beri bazı şeyleri değiştirdim. Eğer çocuklarla berabersem, telefonumu ortadan kaldırıyorum. Yazdığım yazılarsa başka bir hikaye. Bu yazıyı yazarken telefonumu yaklaşık 17 kez kontrol ettim. Ne de olsa, bağımlılık. Umarım ben bunu yazarken hiçbiriniz gölete falan düşmemiştir!

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

https://www.independent.co.uk/voices/

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

The Independent