TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASI SUÇU VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini...

TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASI SUÇU VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ


 

 

Av. Sedat OKUDUCU

TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASI SUÇU VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Propaganda Kavramı

Terör örgütü propagandası suçunun fiili unsurunu “propaganda yapmak” oluşturmaktadır. Propaganda; İtalyanca’dan dilimize geçmiş bir kelime olup Türkçe’de; “Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma, yaymaca” anlamına gelmektedir.[i]

Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise, propaganda kavramı için; “Genel olarak propaganda; bir bütün olarak toplumun ya da belirli bir kesimin inanç, tutum ve davranışlarını yönlendirmek amacıyla bilinçli olarak seçilmiş bilgi, olgu ve savları sistemli bir çaba ve çeşitli araçları kullanarak yayma etkinlikleridir. Propaganda; geniş bir kitleyi, belirli hedefler doğrultusunda ikna etme çabasıdır. Bu yolla kitle desteği istenmektedir” şeklinde bir tanımlama yapmaktadır.[ii]

Görüldüğü üzere propaganda fiilinin işlenebilmesi için bir kimse belli bir düşünceyi yaymak maksadıyla hareket etmelidir. Bu hareketin hedefinde ise geniş bir kitlenin bulunması gerekmektedir. Propaganda eylemini gerçekleştiren kişinin karşısında ki kitle, kayda değer sayıda kişiden oluşmuyor ise, propaganda fiilinin eksik kalacağını, oluşmayacağını söyleyebiliriz. Nitekim Yargıtay da muhtelif kararlarında hedef kitlenin geniş olmasını, suçun unsuru olarak görmektedir.

Suçun Unsurları

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na göre propaganda suçu; söz, yazı veya slogan atma yoluyla işlenebileceği gibi pankart, resim, video vb. görseller kullanılarak da işlenebilir. Suç, insanlarla yüz yüze iletişim yoluyla veya toplantı ve gösteri yapmak suretiyle işlenebileceği gibi televizyon, radyo, gazete, dergi, kitap gibi kitle iletişim araçları veya internet üzerinden de işlenebilir.

TMK m.7/2 1. cümlede yer alan düzenleme: “Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklindedir. İlgili maddede düzenlenen suçun oluşabilmesi için söylenen söz ya da yapılan davranışın, “propaganda” niteliğini taşıması tek başına yeterli değildir. Yasa koyucu, bu propagandanın konusunu da sınırlı olarak belirtmiştir. Buna göre yapılan propagandanın TMK m.7/2 kapsamında kabul edilebilmesi için;

Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini,

1- Meşru gösterecek şekilde veya

2- Övecek şekilde veya

3- Cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılması gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, Terör Örgütü Propagandası suçunun oluşabilmesi için yukarıda sayılan seçimlik hareketlerden birinin yapılması yeterlidir. Terörle Mücadele Kanunu söz konusu seçimlik hareketlerden yalnızca birinin yapılmasını dahi suçun oluşması için yeterli görmüştür. Söz konusu seçimlik hareketlerin, örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri ile ilgili olarak yapılması şarttır.

İfade özgürlüğü gibi temel bir hak ile bu derece ilgili olan bir konu hakkında hassas düşünülmesi ve davranılması gerektiği ortadadır. Nitekim ülkemizde bu konuda adım atmış ve 11/04/2013 tarih ve 6459 sayılı kanun ile TMK m.7/2 içeriğini değiştirmiş ve günümüzdeki halini almasını sağlamıştır. Bu düzenlemenin amacının AİHM’nin kriterlerine uyum sağlamak olduğunu tahmin etmek zor değildir. Yargıtay ise bu düzenlemelere ek olarak içtihat geliştirmiş ve kendi kriterlerini oluşturmuştur;

“Dairemizin uygulamaları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihatlarına göre; kullanılan yazı, sözler veya araçların;

1- Şiddet, bir araç olarak görülüyorsa;

2- Kişiler hedef gösterilip kanlı bir intikam isteniyorsa;

3- Benimsenen düşünceler için şiddete başvurmanın meşru bir yol olduğu ileri sürülüyorsa;

4- İnsanda saldırgan duygular uyandıracak biçimde anlamsız bir nefret yaratarak şiddetin doğmasına uygun ortamı kışkırtıyorsa; İfade özgürlüğünün sınırlandırılması makul görülebilecektir.”[iii]

Propaganda konusu eylemin, ifade özgürlüğünü aşması için cebir, şiddet ve tehdit içerikli olması gerekmektedir. Eğer söz konusu söz, yazı, düşünce bu kriterlere uymuyor ise, propaganda suçundan bahsedilemeyecektir.

Örneğin, Yargıtay duruşma salonunda tutuklunun “yaşasın pkk” şeklinde bağırmasını propaganda suçu olarak kabul etmemiştir. Kararında ise, söz konusu söylemin, “terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da teşvik edecek nitelikte olmamasını” gerekçe göstermiştir.[iv]

Yargıtay başka bir kararında ise; “Üzerinde "Kürdistan" yazılı ve sarı-yeşil-kırmızı renkler olan tişört ile vesikalık fotoğraf çektirdikten sonra bu tişört üzerinde giyinik olduğu halde İlçe Kaymakamlık binasındaki Nüfus Müdürlüğü'ne giderek nüfus cüzdanını değiştirmek istemesi şeklinde gelişen olayda; eylemin silahlı terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da teşvik edecek nitelikte olmadığı, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği halde yazılı gerekçe ile sanığın beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA 25.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”[v] Şeklinde hüküm vermiştir.

Yargıtay, tek başına “gerilla marşının” TMK m.7/2 kapsamında sayılamayacağını vurgulamıştır. “Somut olayda sanığın terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde slogan attığı belirlenemediğine göre, ''gerilla marşının'' anılan Kanunun 7. maddesinin 2. fıkrasının ilk cümlesi kapsamında kalmadığı, bu Kanunun 7/2-b bendinde tahdidi olarak sayılan yöntemlerin kullanılmadığı anlaşılmakla, unsurları oluşmayan suçtan beraatı yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,”[vi]

15 Temmuz Darbe teşebbüsünden sonra, çalıştığı mahkemeye gelen mübaşirin sarf ettiği; “siz yanlış biliyorsunuz, bu hükümetin bir oyunu, ... oyunu, tankın içindeki ateş edenler vatandaşlar tarafından linç edildi, o kadar askeri yere yatırdılar, işkence yaptılar, siz hiçbir şey bilmiyorsunuz, bu olay hükümetin bir oyunu,...’in oyunu”, "bu darbe hükümetin bir oyunudur" şeklindeki cümleler, Yargıtay tarafından ağır eleştiri olarak tanımlanmış ve TMK m.7/2 kapsamında görülmemiştir.[vii]

Ayşe Öğretmen Kararı; 08/01/2016 tarihinde ulusal ölçekte yayın yapan bir televizyon kanalında canlı yayın olarak yayımlanan ve çok izlenen bir televizyon programına bağlanan, daha sonra Ayşe Öğretmen olarak tanınan, Ayşe Çelik, bu programda sarf ettiği cümlelerden sonra ülke gündemine girmişti. Hatırlanacağı üzere, programın canlı yayınında söylenen cümlelerin terör örgütü propagandası suçunu oluşturduğu gerekçesi ile Ayşe Çelik hakkında mahkûmiyet kararı verilmişti. Daha sonra Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru neticesinde, başvuru kabul edilmiş ve Ayşe Çelik terör örgütü propagandası suçundan beraat etmişti.

İlk derece mahkemesinin karar gerekçesine bakıldığında, yukarıda ayrıntısı ile anlatılan şartların göz ardı edildiği görülecektir. Terörle Mücadele Kanunu hükümleri açık olmasına rağmen, bu şekilde verilen yanlış kararın bozulacağını tahmin etmek zor değildi. Nihayetinde karar bozulmuş ve hakkaniyete göre yeni bir karar verilmiştir.

Kararın bozulma nedenlerine bakıldığında ilk sebebin TMK m.7’nin göz ardı edilmesi olduğunu görmekteyiz. Yargıtay tarafından titizlikle incelenen TMK m.7 şartlarının Anayasa Mahkemesi tarafından da önemle incelendiğini belirtebiliriz. Yerel mahkemelerin verecekleri kararlarda çok titiz davranmaları gerektiği, bu kararla da perçinlenmiştir.

Anayasa Mahkemesinin ilgili kararının şu bölümü de önem arz etmektedir; “Terör veya terör örgütü ile bağlantılı olsa bile şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan, terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan, terör örgütünün ideolojisi, toplumsal veya siyasal hedefleri, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşleri ile paralellik taşıyan düşünce açıklamaları terörizmimin propagandası olarak kabul edilemez. Toplumsal ve siyasal ortama veya sosyoekonomik dengesizliklere, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara daha fazla özgürlük talebine veya ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin – Anayasa Mahkemesinin daha önce ifade ettiği gibi devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa bile (Abdullah Öcalan [GK], B No:2013/409, 25/06/2014, 91.) – açıklanması, yayılması, aktif, sistemli ve inandırıcı bir şekilde başkalarına aşılanması, telkin ve tavsiye edilmesi ifade özgürlüğünün koruması altındadır.” (Ayşe Çelik, B. No:2017/36722, 09/05/2019, 44)

Sayılan söz konusu kararlar ve örneklendirmelerden yola çıkılacak olursa; sözlerin, yazıların propaganda suçunu oluşturabilmesi için, örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru göstermesi, övmesi veya bu yöntemlere başvurulmasını teşvik etmesi gerekmektedir. Yargıtay içtihatlarına göre bu şartların sağlanamaması durumunda, propaganda suçundan bahsedilemeyecek ve kişi ifade özgürlüğünden faydalanarak cezalandırılamayacaktır.

Yer, Zaman ve Kitle

Propaganda suçunun oluşabilmesi için; yer, zaman ve kitlenin durumu da önem arz etmektedir. Yapılan propaganda yukarıdaki kriterleri taşısa bile, gerçekleştirildiği yer, zaman, koşullar dikkate alındığında eylemin etkisi sınırlı kalıyorsa propaganda suçu meydana gelmez.

Propaganda eyleminin geniş bir kitleye karşı yapılması gerekmektedir. Eylemin hedefi olan kitlenin az kişiden oluşması ve etkisiz olması durumunda propaganda eyleminden bahsedilemeyeceği için suç oluşmayacaktır. Olay tarihi ve yeri, sanığın muhatap kitle üzerindeki etkisi” suçun oluşumu açısından önem arz etmektedir. [viii]

Yargıtay duruşma esnasında söylenen “biji serok apo (yaşasın başkan apo)” cümlesini propaganda suçu kapsamında görmemiştir. Duruşma salonu belirli sayıda izleyicinin bulunduğu, söylenen sözlerin etkisinin bu nedenle sınırlı kalacağı bir yerdir. Bu sebeple sarf edilen sözlerin geniş bir hedef kitlesi bulunmadığından, propaganda suçunun unsurları oluşmayacaktır.

yargılandığı davanın duruşmasında hükmün tefhimi akabinde “biji serok apo” şeklinde slogan attığı olayda eylemin gerçekleştirildiği yer, koşullar ve muhatapları, dinleyici kitlesi ve bu kitleyi harekete geçirme potansiyeli bulunmadığı gibi”[ix]

TMK m.7/2-b Özel Hükmü

“Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;

1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,

2. Slogan atılması,

3. Ses cihazları ile yayın yapılması,

4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.”

Durumunda, örgüt propagandası suçu oluşacaktır.

Kişinin Facebook hesabında, kalaşnikoflu bir terör örgütü mensubunun fotoğrafını paylaşması, propaganda suçu kapsamında ele alınmıştır.[x]Söz konusu fotoğrafın örgüte ait resim şeklinde olması ve örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde paylaşılması, suçun oluşumu açısından ana etkenler olmuştur.

Sosyal medya hesabında YPG’ye ait amblemin paylaşılması ve resmin altına “bizim halayımız sizin alayınızı gömecek” şeklindeki ifadelere yer verilmesi de aynı şekilde propaganda suçu kapsamında değerlendirilmiştir.[xi]

Görüldüğü üzere, TMK m.7/2-b hükmü özel propaganda şekilleri öngörmüştür. Bu şekillerden birinin yapılması durumunda da propaganda suçundan söz edilecektir. Nitekim BAM kararları ve Yargıtay içtihatları da bu yöndedir. Sayılan özel şekiller içinde bakılacak önemli husus slogan atılmasıdır. Sloganın atılması durumunda yukarıda ayrıntısı ile bahsettiğimiz kriterlerin varlığı araştırılmalı ve şartların oluşması durumunda mahkûmiyet yoluna girilmelidir. Yoksa TMK m.7/2-b hükmünde sayıldığı gerekçesi ile ezbere hüküm verilmemelidir. Bu şekilde verilecek ilk derece mahkemesi kararları Yargıtay tarafından bozulmaktadır. Bu sebeple ilk derece mahkemelerinin öncelikle örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde slogan atılıp atılmadığını tespit etmeleri gerekir.

Basın Yayın Yoluyla Propaganda Suçu (TMK m.7/2 – ikinci cümle)

Terörle Mücadele Kanunu 7/2-2. cümlesi; “Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklinde hüküm kurmaktadır. Söz konusu maddeye göre, örgüt propagandası suçunun basın yayın yoluyla işlenmesi halinde verilecek ceza arttırılır. Kitap, dergi, gazete gibi basılı yayınlarla yapılan örgüt propagandası suçunda ceza artırımı yoluna gidilebileceği gibi internet yoluyla yapılan yayınlarda da ceza artırımı yoluna gidilmektedir.

Kişinin kullandığı sosyal medya hesabında, örgüt propagandası suçunu işlemeye yeterli paylaşımları da bu madde kapsamında ele alınıp, kişinin cezası arttırılabilir. Fakat Yargıtay yerleşik içtihatlarında bu durumu bir ayrıma tabi tutmuştur. Yargıtay’a göre, kişinin sosyal medya hesabının herkese açık olup olmadığı suçun oluşumu açısından önemlidir. Sınırlı arkadaş listesine yapılan paylaşım ceza artırımı için yeterli olmayacaktır. İçeriği suç teşkil eden paylaşımın herkese açık şekilde, diğer bir ifade ile aleni şekilde paylaşılması gerekmektedir.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2016/6239 E. 2017/987 K. ;Somut olayda umuma kapalı sadece sınırlı sayıda arkadaşına açık facebook profili üzerinden silahlı terör örgütünün propagandasını yaptığı anlaşılan sanık hakkında unsurları oluşmayan 3713 sayılı Kanunun 7/2-2. cümlesi uyarınca artırım cümlesi uyarınca artırım yapılamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde fazla ceza tayini,

Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 07.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Toplantı ve Gösteride Kimliğin Gizlenmesi Amacıyla Yüzünü Kapatma (TMK m.7/3)

TMK m.7/3’e göre; “Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya kısmen kapatanlar üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

Söz konusu madde, örgüt propagandası suçunun nitelikli halidir. Maddeye göre, kişinin, örgüt propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösterilerde yüzünü kapatması durumunda ceza arttırılır. Yüzün kapatılması tek başına yeterli olmayıp, yüzü gizlemek amacıyla, yüzün tanınmayacak şekilde kapatılması gerekmektedir. Kapatma eylemine rağmen yüzün hala tanınır olması durumunda bu madde uygulanamaz.

"Uludere olayını protesto için yapılan gösteri esnasında sanıkların atkı ile yüzlerini kapatmalarının kimliklerinin gizlenmesini ve tanınmamalarını sağlayacak derecede olmaması nedeniyle müsnet suçun unsurları oluşmadığından beraatleri yerine yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Özel Daire bozma ilamında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.”[xii]

Bu durumda dikkat edilmesi gereken husus, yüzün tamamen kapatılıp kapatılmadığıdır. Eğer kapatılan yüz halen tanınabilir durumda ise, TMK m.7/3 uygulanmayacaktır. Bu durumun yerel mahkemece iyi değerlendirilmesi ve araştırmanın her dosya için ayrı ayrı yapılması gerekmektedir. Bütün dosyalar için aynı şekilde tahkikat yapılması ve her yüzünü kapatana 7/3 maddesinin uygulanması yanlış olacaktır. Bu durumun Yargıtay tarafından kabul edilmediği ve verilen kararların bozulduğunu söylemek mümkündür.

Suç ve Suçluyu Övme Suçu ile Bağlantısı

Örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılmayan eylemlerin TMK m. 7/2 kapsamında ele alınamayacağı ve örgüt propagandası suçunun oluşamayacağını ayrıntısı ile belirtmiş olduk. Bu aşamada oluşmayan örgüt propagandası suçundan ceza verilemeyeceği açıktır. Fakat bu aşamaya kadar icra edilen eylemler, TCK m. 215 kapsamında düzenlenen Suç ve Suçluyu Övme suçunu oluşturur derecede ise, kişi bu suçtan yargılanacaktır.

Somutlaştırmak gerekir ise, Yargıtay’a göre, “biji serok apo” ve “yaşasın pkk” gibi söylemler tek başına TMK m.7/2 kapsamında ele alınamayacaktır. Fakat bu durumda TCK m.215’in şartlarının araştırılması gerekmektedir. Çünkü kişi, her ne kadar örgüt propagandası suçunu işlememiş olsa da, hukuk sistemimize göre suçlu olan birini ve bir suç örgütünü övmektedir.Bu açıdan TCK m.215’in uygulanılabilirliği tartışılmalıdır.

“Olay tutanağı, görüntü izleme ve inceleme tutanağı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; ...terör örgütü elebaşısı ...'ın Kenya'da yakalanarak Türkiye'ye getirilişini protesto etmek amacıyla düzenlenen yürüyüş ve basın açıklaması sırasında sanığın, üzerinde... terör örgütünün sözde bayrağının figürünün yer aldığı pankartı taşıdığı ve “biji serok apo” şeklinde slogan attığı somut olayda; atılan sloganın ve taşınan pankartın, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/9-69-99 sayılı ve Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 05.06.2002 tarih 5079-6668 sayılı kararlarında da işaret olunduğu üzere TCK'nın 215. maddesinde düzenlenen "kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde suçu ve suçluyu övme "suçunun oluşacağı, bu husustaki takdir ve değerlendirmenin mahkemeye ait olduğu da gözetilerek, sanık hakkında 2911 sayılı Kanunun 24/3 maddesi gereğince kolluk marifetiyle işlem yapılması gerektiğinde şüphe bulunmadığının tespiti ile yapılan incelemede:

Ayrıntıları Dairemizin 09.02.2016 tarih, 2015/7466 E. 2016/1025 K. sayılı kararında açıklandığı üzere, olay tarihi ve yeri, sanığın muhatap kitle üzerindeki etkisi, toplantının olaysız dağılmış olması da gözetildiğinde, atılan sloganın ve taşınan pankartın terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini öven, meşru gösteren ya da bu yöntemlere başvurulmasını teşvik eden bir muhteva da içermediğinin anlaşılması karşısında; terör örgütü propagandası suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilerek;

Sanık hakkında TCK’nın 215. maddesinde tanımlanan suçu ve suçluyu övme suçunun unsurları ve cezalandırılma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılarak sanığın hukuki durumunun takdiri yerine, yasal olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, kanuna aykırıdır.”[xiii]

Sonuç

Sonuç olarak örgüte ve örgüt liderine yapılan övgüler veya örgütsel içerikli paylaşımların hepsi propaganda suçunu oluşturmaz. Terörle Mücadele Kanunu söz konusu suçun oluşabilmesi için özel düzenlemeler yapmış ve suçun oluşmasını zorlaştırmıştır. Bu düzenlemelerin amacının, AİHM kararlarına uyum sağlamak olduğu açıktır. 11/04/2013 tarihli 6459 sayılı kanun ile suçun oluşabilmesi için gerekli şartlar ağırlaştırılmış ve TMK günümüzdeki halini almıştır. Bu düzenlemelerin yapılmasının zorunlu olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü söz konusu suç, ifade özgürlüğü ile son derece yakından ilgilidir. Anayasanın ve AİHS’nin altını kalın çizgi ile çizdiği ifade özgürlüğünün tam olarak uygulanabilmesi amacıyla, örgüt propagandası suçu için belli başlı düzenlemelerin yapılması gerekliydi. Nitekim 2013 tarihinde bu düzenlemeler yapılıp kanuna eklendi. Düzenlemenin yeterliliği tartışmalı olsa da, önceki düzenlemelerden daha kesin çizgiler ile, ifade özgürlüğü ve suçun kapsamını ayırdığını söyleyebiliriz.

Yerel mahkemelerin iyice özümsemesi gereken husus, her olayın kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğidir. Her yüzünü kapatanın suç işlediğini söylemek, yanlış olacağı gibi, her örgüt lehine atılan sloganın da TMK m.7 kapsamında suç teşkil ettiğini kabul etmekte yanlış olacaktır. Her olay kendi içinde özeldir ve değerlendirme yapılırken kişilerin ve olayların birbirinden bağımsız şekilde ele alınması gerekmektedir. Ezbere verilecek hükümlerin Yargıtay tarafından bozulacağı ve bunun da hukukun derhal uygulanmasına ciddi manada zarar vereceği ortadadır. Bu sebeplerle, tahkikat yapılırken, ifade özgürlüğü ile örgüt propagandası suçunun ayrımının iyice belirlenmesi ve bundan sonra hüküm verilmesi gerekmektedir.

 

Av Sedat OKUDUCU

 

 

--------------------------------------

[i]YURTLU, Fatih “SUÇ ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMA SUÇU ve TÜRKİYE AÇISINDAN AİHM KARARLARINA YANSIMASI” Gaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 3 syf.415.

[ii]Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Karar No.1990/336

[iii]Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2018/3111 E. 2019/1706 K.

[iv]Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/1238 E. 2017/3434 K.

[v]Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2015/5430 E. 2015/4689 K.

[vi]Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2015/423 E. 2015/719 K.

[vii]Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/3111 E. 2019/1706 K.

[viii]Yargıtay 16. Ceza Dairesi; 2017/1688 E. 2017/4856 K.

[ix]Yargıtay 16. Ceza Dairesi; 2018/3071 E. 2018/2522 K.

[x]Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2.Ceza Dairesi; 2017/646 E. 2017/872 K.

[xi]Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi; 2017/501 E. 2017/873 K.

[xii]Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2016/1175 E. 2017/132 K.

[xiii]Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2017/1688 E. 2017/4856 K.

 

KAYNAK: https://www.hukukihaber.net/teror-orgutu-propagandasi-sucu-ve-ifade-ozgurlugu-makale,6896.html