Trump CB Erdoğan’ı bu hafta neden aradı?

Tepkilerle bunun değiştirilebileceği sanılıyor.

Trump CB Erdoğan’ı bu hafta neden aradı?


Cehalet diz boyu. Önceki gün Washington’da “Yüzyılın projesi” olduğu iddiasıyla açıklanan ‘Yeni Ortadoğu Planı’ üzerine yazılan bazı yazıları okudukça yazanlar namına benim yüzüm kızarıyor. Artık varolmayan ve bu duruma gelmesinde bizim de payımız bulunan bir ‘dava’ adına sanki hala öyle bir dava varmış gibi yer gök inleten tepkiler ile umutlu gelecek tahminleri yapılıyor.

Göz göre göre Filistin’in Filistinlilerden çalınmasını resmiyete dökme girişimi hafife alınıyor.

Tepkilerle bunun değiştirilebileceği sanılıyor.

Donald Trump üzerinden yürütülen bölge politikası ile gelinen nokta burası ve bu sürecin devamının sonunda Türkiye’nin gücünün artması değil, tam tersine kollarının kanatlarının kırılmasının geleceği görülmüyor.

“Yanlış ata oynamak” diye bir deyimimiz var ya, Türkiye uzun zamandan beri dış politikada hep yanlış ata oynuyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) bir süpergüç; onun başkanı olan kişiler aldıkları politik kararlarla sadece kendi ülkelerini etkilemekle kalmıyor, kararlarının esintileri dünyanın her köşesinde hissediliyor. 

‘Filistin sorunu’ diye bilinen uluslararası ihtilafa çözüm arayışında hep ABD’nin etkisi kendisini hissettirdi.

Bazıları ABD’nin her zaman İsrail yanlısı politikalara kendisini adadığı kanaatinde.

Bu kanaate ters düşen olaylar da var ama…

ABD ile İsrail politikaları her zaman uyumlu değildi

Örnek 1990 yılından.

İhtilafı büyüten en önemli konu hep BM tarafından Filistin toprağı olarak tescillenmiş bölgelere inşa edilen ‘Yahudi yerleşim yerleri’ olmuştur. Kudüs’ün etrafında boy veren Ortaçağ kalelerini andıran yapılanmalar ile Batı Şeria’daki köylerin girişlerine inşa edilen yerler ABD’den her yıl gelen yardımların eseridir. Buralara, kadını erkeğiyle silahla mücehhez İsrailliler yerleştirildiler.

Yardımları, Amerikan hükümetleri, geleneksel politikaları olan ‘iki devletli çözüm’e İsrail’i zorlamak üzere kullandılar. Hiç değilse gerekçe buydu.

Dünyanın çeşitli ülkelerinden -özellikle de ABD’den- göç eden yeni Yahudi nüfusa böylece yer açılacak, buna karşılık İsrail Filistinlilerin de üzerinde bayraklarının dalgalanacağı bir devlete sahip olmalarını kabul edecekti.

Geleneksel Amerikan politikası budur.

İsrail hükümetleri –Netanyahu’nun geçmiş hükümetleri de dahildir buna- ABD’nin bu politikasına itiraz etmeyerek, hatta 1980’ler ve 1990’larda o politikayı iki tarafa kabul ettirebilmek için birbiri ardına açılan süreçlere de kabul edecekmiş gibi görünüp katılarak Filistin topraklarındaki yerleşim yerlerini genişletip durdular.

Bu da İsrail’in politikasıydı.

James Baker ismini hatırlayanınız çıkarsa şaşırırım. Amerikan politik hayatının önemli isimlerindendi BakerBush ailesinin yakını olarak hem Baba Bush’un hem de oğlunun başkanlık dönemlerinde önemli görevler üstlenmiştir.

Dışişleri bakanı olduğu 1990 yılında İsrail hükümetinin bu istismar çabasını sezmişti Baker ve İzak Şamir’in başbakan olarak ABD’den talep ettiği 10 milyar dolarlık ek yardım talebine tavır almıştı. O sırada ABD ‘Madrid süreci’ diye adlandırılan yeni bir barış girişimini zorluyordu ve Şamir o sürecin sonuçsuz kalması için elinden geleni yapıyordu.

Düzenlediği basın toplantısında İsrail’in bu sinsi çabalarını ifşa eden ve yardım beklememesini duyuran Baker“Barış konusunda samimiyse ve o yolda adım atmaya karar verirse, Şamir beni 1-202-456-1414 numaralı Beyaz Saray telefonundan arayabilir” diyebilmişti.

İki yıl sonra (1992) yapılan başkanlık seçiminde kampanyasını yürüttüğü Baba Bush sandıkta yenilecekti.

İsrail, ABD’deki ‘Lobisi’ ile güç gösterisi yapmıştı o seçimde.

İslam Dünyası dar görüşlülüğü yüzünden…

Barack Obama da ‘Filistin sorunu’ için başlangıçta İsrail’in bileğini bükmeyi göze alabilecek bir tavır sergiledi. Barack-Hillary ikilisi, biri başkan diğeri dışişleri bakanı olarak, bu konuda çabalar sarf ettiler. İlk yurtdışı gezilerini Türkiye ve Mısır’a düzenleyen Obama, daha başkan iken kendisini en fazla etkileyen devlet adamının Tayyip Erdoğan olduğunu da açıklamıştı.

Bundan yararlanılabildi mi?

Yararlanılamadı.

Trump’la yakın ilişkinin faturası ise ağır olacağa benziyor.

Geçen gün, ‘Yüzyılın Projesi’ iddialı planın açıklanmasından bir gün önce, ABD başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aradığını, iki liderin telefonla görüştüğünü, Ankara’dan önce Washington açıkladı.

Ankara hep ön alırdı, bu defa tersi oldu.

Neden acaba?

Bölgeden iyi haber alabilen bir dostum, ABD’nin projesiymiş gibi açıklanan, ancak üzerindeki İsrail damgası hemen sırıtan planın İslam ülkelerinden bazıları tarafından da desteklenmesi için Trump’ın bir dizi telefon görüşmesi yaptığını iletti.

Galiba Ankara’dan da böyle bir talepte bulundu Trump

Nasıl bir yüz ama…

Türkiye’nin tek başına tepki vermesinin, hatta İslam Dünyası’ndan gelen münferit karşı çıkışların bir sonuç getirmeyeceği ortada. Bugüne kadar ‘Filistin’ söz konusu olduğunda, İslam Dünyası, bazı ülkelerin yönetimleri samimi olmasa bile, tek cephe halinde tepki veriyordu ve hatta gerektiğinde bazı yaptırımlar da uygulayabiliyordu.

Şimdi paramparça bir görüntüde İslam Dünyası…

Önemli ülkeleri önemsiz hale dönüştü.

Bu görüntüde payımızın ne olduğu üzerinde ciddi biçimde düşünüp politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Laf üretmek ve cahilce yorumlara prim vermek yerine etkisi olacak akılcı politik tavırlara ihtiyaç var.

 

FEHMİ KORU