Trump'la dört yıl: Türkiye-ABD ilişkilerinde neler yaşandı?
SEÇİLDİĞİ GÜN DANIŞMANI TÜRKİYE MAKALESİ YAZDI
Trump'la dört yıl: Türkiye-ABD ilişkilerinde neler yaşandı?
ABD’de başkanlık seçimlerine sayılı günler kala, Donald Trump’ın yeniden seçilip seçilemeyeceği Ankara’da çok yakından izleniyor. Trump’ın dört yıllık başkanlığına Türkiye-ABD ilişkilerine bir yanda rahip Brunson krizi, S-400’ler ve Suriye harekâtı, bir yanda da ABD Başkanı'nın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la kurduğu şahsi ilişkiler damga vurdu. İşte son dört yılın öne çıkan gelişmeleri...
DUVAR - Donald Trump’ın başkanlığında, Türkiye-ABD ilişkileri tüm dünyanın merakla takip ettiği bir alan haline geldi. Son dört yılda iki ülke arasında birçok gerilim patlak verdi; S-400, F-35 ve Rahip Brunson krizleri, Trump’ın yeşil ışık yakıverdiği Suriye harekâtına “Aptallık etme, gel anlaşalım” ifadelerini içeren mektubun eşik etmesi ve Ankara’ya ağır yaptırım tehditleri eksik olmadı.
Bununla birlikte, tüm bu krizler bir şekilde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Trump arasındaki şahsi ilişkilerin gölgesinde kaldı. Öyle ki, Erdoğan’ın Trump’a istediği zaman telefon ettiği, iki başkent arasında bir ‘damatlar hattı’ kurulduğu, hatta Ankara’nın Halkbank davasının savcılarının görevden alınmasını bile istediği iddia edildi. İşte, Trump’ın dört yıllık başkanlığında Türkiye-ABD ilişkilerinde öne çıkan olaylar...
Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesinin tüm dünyada yankılandığı 8 Kasım 2016 gününde, Türkiye duruma daha farklı bir açıdan bakıyordu. Zira Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlığını üstlenecek olan Michael Flynn, daha seçim sonuçlarının yeni netleştiği saatlerde The Hill sitesine Türkiye hakkında bir makale yazmıştı. Flynn, "Müttefikimiz Türkiye krizde ve desteğimize ihtiyacı var" başlıklı makalesinde, Fethullah Gülen'in iade edilmesi ve Amerikan dış politikasında Türkiye'ye öncelik verilmesi gerektiğini söylüyordu.
Ancak Şubat 2017’ye gelindiğinde, Flynn’in kendi adını taşıyan Flynn Intel Group şirketi üzerinden yabancı hükümetler için yaptığı lobi faaliyetlerini bildirmediği ortaya çıkacak, görevden alınacak ve Türkiye hükümetiyle ilişkilerinin de soruşturulduğu karmaşık bir yasal süreç başlayacaktı. Sonuçta, şirketin Türkiye-ABD İş Konseyi Başkanı Ekim Alptekin'in sahibi olduğu Hollanda merkezli danışmanlık şirketi Inovo BV ile üç aylık bir anlaşma yapıp 530 bin dolar para aldığı ortaya çıktı. Söz konusu makale ise The Hill’in sitesinde artık, Flynn’in ‘Türkiye hükümetine yardımı dokunmuş olabilecek danışmanlık hizmetleri için 530 bin dolar kazandığı’ ve ‘Türkiye cumhurbaşkanıyla bağlantıları bulunan Hollandalı bir iş insanının sahibi olduğu Inovo BV şirketinden ödeme aldığı’ notuyla yer alıyor...
Trump’ın başkanlığının ilk günündeki ‘Türkiye gündemi’, ilerleyen günlerde de hız kesmedi. Bu dönemde, iki ülke arasındaki en ‘somut’ anlaşmazlık ise rahip Andrew Brunson’ın tutukluluğu oldu. Trump yönetiminin Aralık 2016'da "FETÖ'ye üye olmak" suçlamasıyla tutuklanan Brunson’ın serbest bırakılması yönündeki girişimleri başta sonuçsuz kalırken, Erdoğan’ın Eylül 2017'de sarf ettiği "'Papazı verin' diyorlar. Bir papaz da sizde var, bize verin, yargılayalım, biz de onu size verelim. 'Onu karıştırma' diyorlar" sözleri de karşılık bulmadı.
Yurt dışındaki ABD’li tutukluları ‘eve döndürme’ yemini etmiş olan ve hatta bu nedenle Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a bile mektup yazdığı ifşa olan Trump, Brunson konusunda bastırıyordu. ABD, bu dava nedeniyle 1 Ağustos 2018’de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'e yaptırım uygulama kararı aldı. ABD Başkanı’nın 9 Ağustos 2018’de yaptığı "Türk lirası, çok güçlü dolarımız karşısında hızla düşerken Türkiye'den gelen çelik ve alüminyum üzerindeki gümrük vergilerinin ikiye katlanmasına onay verdim! Alüminyumda bu oran artık yüzde 20, çelikte de yüzde 50. Türkiye ile ilişkilerimiz bu dönemde iyi değil!" paylaşımı da doların hızla yükselmesine yol açtı.
Brunson 12 Ekim 2018'deki duruşmada 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılsa da, ev hapsinin ve yurtdışı yasağının kaldırılmasıyla ABD’ye döndü. Taraflar arasında bir anlaşma yapıldığına dair iddialar yalanlandı.
ERDOĞAN’LA TELEFON SONRASI SURİYE’NİN KUZEYİNDEN ÇEKİLME
Trump’ın başkanlığında Türkiye’yle ilişkilerine dair en çok tartışılan konulardan biri de, Erdoğan’la 6 Ekim 2019’da yaptığı telefon görüşmesinin hemen ardından Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki harekâtına yeşil ışık yakması ve bu süreçte Erdoğan’a yazdığı mektup oldu. Türkiye’nin harekâtı 9 Ekim’de başlarken, Trump hem ABD içinden hem de dünyadan görülmemiş bir baskı altında kaldı. Amerikan kamuoyu Trump’ı, ‘IŞİD’le mücadelede en önemli ortağı olan Suriyeli Kürtlere ihanet etmekle’ suçluyor, Demokratlar ve hatta kendi partisi Cumhuriyetçiler arasından sert eleştiriler yükseliyordu.
‘KÜRTLERE ÇOK PARA ÖDEDİK’
Trump kendisini “Kürtler bizimle savaştı ama bunun için devasa boyutlarda para ve ekipman aldılar. Türkiye'yle on yıllardır savaşıyorlar. Ben bu savaşı yaklaşık üç yıl erteledim ama bizim, birçoğu kabilesel olan bu saçma Sonu Gelmez Savaşlardan çekilme ve askerlerimizi eve döndürme vaktimiz geldi” diye savunmaya çalıştı ama baskıyı savuşturamadı. Savunma bakanı James Mattis istifa etti, Temsilciler Meclisi Başkan'ı kınadı, kararını savunmak için Kongre liderleriyle Beyaz Saray’da yaptığı toplantı fiyaskoya dönüştü. Trump’ın bu toplantıda öfke nöbeti geçirdiği ve Demokrat siyasetçi Nancy Pelosi'ye 'üçüncü sınıf' dediği ortaya çıktı. Pelosi toplantıyı terk etti.
‘SERT ADAMI OYNAMA, APTALLIK ETME’
Beyaz Saray bu baskı karşısında, Trump’ın Erdoğan’a 9 Ekim günü, harekâttan hemen önce gönderdiği mektuba ‘sığınmaya’ çalıştı. Mektupta Trump, diplomatik nezaketten uzak bir dille "Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, sizi sonsuza dek hep bir şeytan olarak görürler. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım" ifadelerini kullanıyordu. Mektup Türkiye’de tepki çekerken, bir hükümet yetkilisi "Erdoğan tarafından reddedilerek çöpe atıldı" diyecekti…
‘ERDOĞAN GOLF OYNARKEN BİLE ARIYOR’
Trump’ın dört yıllık başkanlığında, Brunson ve mektup krizlerinin yanı sıra Erdoğan’la yakın ilişkileri de gündemden düşmedi. ABD'de Watergate skandalını ortaya çıkararak başkan Richard Nixon'ın istifasına yol açan gazetecilerden Carl Bernstein'in CNN için kaleme aldığı haberde, Erdoğan'ın Trump'ın en çok görüştüğü iki liderden biri olduğu belirtiliyordu. Bernstein’a konuşan kaynaklar, Erdoğan'ın Beyaz Saray'ı bazen haftada en az iki kere aradığını ve Trump'ın emriyle, doğrudan Başkan'a bağlandığını anlattı.
‘SURİYE KONUSUNDA DÜKKANI SATTI’
Haberde, "Erdoğan Başkan'a ne zaman doğrudan ulaşacağını bilmekte öyle uzmanlaşmıştı ki, bazı Beyaz Saray yetkilileri, Washington'daki Türk güvenlik servislerinin ne zaman müsait olacağı konusunda Erdoğan'a bilgi vermek için Trump'ın programını ve nerede olduğuna dair bilgileri kullandığına inanıyordu" deniliyordu. İddiaya göre, Erdoğan Trump'ı birçok kez golf oynarken aradı; ABD Başkanı oyunu bırakıp uzun uzun telefonda konuştu. Bir kaynak, Erdoğan’ın Trump’ı ‘genellikle hazırlıksız yakalandığını’, Trump’ın bu konuşmalarda ‘özellikle Suriye konusunda Amerikan çıkarları açısından çok fazla taviz verdiğini’ ve Erdoğan'ın Trump'a ulaşmak için Ulusal Güvenlik Konseyi protokollerini ve prosedürlerini baypas ettiğini söylüyordu. Bir kaynak Trump'ın Suriye'den çekilme kararının hem Türkiye'nin hem Rusya'nın işine geldiğini belirterek "Dükkanı sattı" derken, bir diğer kaynak Halkbank konusunun ikili telefon görüşmelerinde birden fazla defa gündeme geldiğini öne sürdü.
İDDİA: ERDOĞAN ‘HALKBANK SAVCILARINI DEĞİŞTİRİN’ DEDİ
Halkbank konusundaki en çarpıcı iddia ise Trump’ın eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton’dan gelecekti. Bolton, Beyaz Saray'da görev yaptığı döneme ilişkin anılarını kaleme aldığı kitapta Erdoğan’ın Trump’tan Halkbank davasına bakan savcıları değiştirmesini istediğini öne sürdü. Bolton kitapla ilgili bir söyleşide de, Erdoğan ile Trump arasında Halkbank hakkında çok sayıda konuşma yapıldığını öne sürerek, "Erdoğan temelde, Halkbank üzerindeki baskıyı kaldıracak bir uzlaşma istiyordu" dedi.
"Halkbank'ın yaptığı şey, İran'a yönelik Amerikan yaptırımlarına dair yasaları ihlal etmekti" diyen Bolton, sözlerine şöyle devam etti: “Başkan ise Erdoğan'a bir noktada, 'Bakın, New York'taki o savcılar hep Obama'nın adamı. Ben kendi adamlarımı yerleştirene kadar bekleyin. Ve o zaman bu konuyu halledeceğiz' dedi."
'DAMATLAR HATTI' İDDİASI
Trump-Erdoğan ilişkilerine dair bir diğer iddia, Berat Albayrak, Mehmet Ali Yalçındağ ve Jared Kushner arasında bir ‘damatlar hattı’ kurulduğu yönündeydi. İlk olarak New York Times gazetesinin 2019’da ortaya attığı iddia, John Bolton’ın kitabında da gündeme geldi. İddiaya göre, ‘damatlar hattı’ arasındaki temaslarda iki ülke arasındaki krizlere çözüm bulunması için görüşmeler yapılıyordu. Bolton kitabında, "(Dışişleri Bakanı Mike) Pompeo ve (Hazine Bakanı Steven) Mnuchin'e bu 'damatlar hattı' konusunda bilgi verdim. Pompeo çok öfkelendi. Kushner'in girmemesi gereken uluslararası ilişkiler alanına girdiğini düşünüyordu” ifadelerini kullandı.
‘NE KADAR ACIMASIZ, O KADAR İYİ’
Trump’ın kendisi de başkanlığı süresince Erdoğan’la ilişkileri konusunda açık konuşmaktan geri durmadı. Watergate skandalını ortaya çıkaran gazetecilerden Bob Woodward ile söyleşisinde, Erdoğan’la nasıl geçindiğine dair soruya şu yanıtı verdi: "[Yabancı liderlerle] İlişkilerimde işin tuhaf tarafı şu ki, onlar ne kadar sert, ne kadar acımasız olursa, o kadar iyi anlaşıyorum. Anladın mı? Bir gün bana bunu açıklarsın, olur mu?" dedi.
‘ERDOĞAN’I ARAMAM İÇİN BENİ ARADILAR’
Trump, geçtiğimiz yaz Demokrat Partili rakibi Joe Biden'a yaşı ve sağlığı konusunda yüklenirken de Türkiye'yle ilişkilerini 'örnek' göstermekten çekinmedi. Biden'ın 'birinci sınıf satranç oyuncusu olan zehir gibi liderlerle muhatap olamayacağını’ savundu; diğer ülkelerin liderlerinin "Seni dinliyor" diyerek kendisinden Erdoğan'ı aramasını istediklerini iddia etti.
Trump, Türkiye basınının büyük kısmı tarafından ‘Erdoğan’a övgü’ olarak verilen açıklamasında şu ifadeleri kullandı: "Geçen hafta beni arayıp Türkiye konusunda yardım istediler. Ülkelerin liderleri, geçen hafta beni aradılar. 'Erdoğan'ı ara' dediler; neden diye sordum. Dediler ki, 'O bir tek seni dinler. Bizi dinlemiyor. Bir tek seni dinliyor'. Bunun ABD yüzünden olup olmadığını sordum. 'Hayır. Senin yüzünden, senin kişiliğin yüzünden. Tek dinleyeceği kişi sensin'. Ve biliyor musunuz, bunu herkesin ortasında söylemek istemiyorum ama bu doğru. Onunla anlaşıyorum. Ve dinliyor."
Gelinen noktada, Türkiye-ABD ilişkilerindeki en ‘dikenli’ konu, Ankara’nın bir NATO müttefiki olarak Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerini almış olması. Trump’ın bu konuda Kongre baskısına ve CAATSA yasasına rağmen Türkiye’ye yaptırım uygulamaktan kaçınması dikkat çekiyor. Bu durum Ankara’da olumlu karşılansa da, Trump'ın ikinci bir dönem daha seçilmesi halinde aynı politikayı ne kadar sürdürebileceği ve Kongre'de Demokratlara ne kadar direneceği bilinmiyor.
Öte yandan, Trump yönetimiyle ilişkilerde Doğu Akdeniz konusunda da anlaşmazlık söz konusu. Trump Türkiye’ye Doğu Akdeniz’de ‘provokasyondan kaçınma’ çağrısı yaparken, Kıbrıs Cumhuriyeti'ne yönelik 33 yıllık Amerikan silah ambargosunun eylül ayının başında kısmen kaldırılması dikkat çekti. Trump yönetimi, Ayasofya’nın müze statüsünün kaldırılmasını da eleştirdi. İki ülke arasında yapılacağı belirtilen 100 milyar dolarlık serbest ticaret anlaşması ise Trump'ın dört yıllık başkanlığında S-400 krizinin gölgesinden kurtulamamış görünüyor...