Türk Halkı Evrensel Bir Semptomu Daha Fazla Yaşıyor

Prof. Dr. Hartmut Rosa ile Röportaj: Modern Dünyanın Yabancılaşması ve Değişim Umudu

Türk Halkı Evrensel Bir Semptomu Daha Fazla Yaşıyor




Prof. Dr. Hartmut Rosa ile Röportaj: Modern Dünyanın Yabancılaşması ve Değişim Umudu

ŞEHİTLER ÖLMEZ / TÜRKİYE

Prof. Dr. Hartmut Rosa, hızlanma ve modern yaşamın yabancılaştırıcı etkileri üzerine derinlemesine araştırmalar yapan, 'Eleştirel Teori' okulunun önemli bir sosyologu olarak biliniyor. Cansu Çamlıbel'in T24 için yaptığı bu röportajda, Rosa, çağdaş toplumların karşı karşıya kaldığı sorunlar, değişim umudu ve hızla artan şiddet ve krizlerle ilgili çarpıcı görüşler paylaşıyor.

"Türk Halkı Evrensel Bir Semptomu Daha Fazla Yaşıyor"

Cansu Çamlıbel, Türkiye’deki siyasi iklimde birçok insanın güçsüzlük ve çaresizlik hissettiğini belirterek, Rosa’nın dünya genelinde gözlemlediği sosyolojik eğilimlerle bağlantı kurmasını istedi. Rosa, bu duygunun yalnızca Türkiye’ye özgü olmadığını, dünya genelinde benzer güçsüzlük ve öz yeterlilik eksikliği duygusunun yükseldiğini belirtti. Özellikle Almanya’da Yeşiller Partisi iktidara gelmesine rağmen çevresel sorunların artması ve sağ siyasetin yükselmesi gibi örnekler vererek, bu tür toplumsal hayal kırıklıklarının evrensel olduğunu ifade etti.

Ancak Rosa, Türkiye’de halkın bu duyguları biraz daha ağır hissettiğini söyledi. Değişim umudunun kaybolduğuna dair yaygın bir algının olduğunu belirterek, bu durumun sadece Türkiye değil, dünya genelinde büyük bir sorun haline geldiğini dile getirdi. Yine de tarih boyunca büyük değişimlerin her zaman en beklenmedik anlarda, insanların kendilerini en güçsüz hissettikleri zamanlarda gerçekleştiğini vurguladı.

"Kontrol Edelemeyen Canavarlar Yarattık"

Rosa, günümüz dünyasında kontrol etme arzusunun insanlığı büyük sorunlarla baş başa bıraktığını savunuyor. Özellikle ekolojik kriz, ekonomik piyasaların kaosu ve tükenmişlik sendromu gibi problemleri "kontrol edilemeyen canavarlar" olarak tanımlıyor. Bu krizlerin, insanlığın hayatı kontrol etme çabasının bir ürünü olduğunu ve bu çabanın tam da bu nedenle kontrol edilemez sonuçlar doğurduğunu ifade ediyor.

Ekolojik kriz örneği üzerinden, insanların dünyayı kontrol etmeye çalışırken doğanın dengesini bozduğunu, bu nedenle de iklim değişikliği ve çevre felaketleriyle karşı karşıya kalındığını vurgulayan Rosa, bu süreçte insanların kendilerini savunmasız hissetmeye başladığını belirtiyor.

"Değişim Felaket Yoluyla mı, Tasarımla mı Gelecek?"

Rosa, dünyada değişimin felaketlerle mi yoksa insanların iradesiyle tasarlanmış çözümlerle mi geleceği sorusunu gündeme getiriyor. Modern dünyanın hızla felaketlere doğru ilerlediğini kabul eden Rosa, buna rağmen hala umuttan vazgeçmemek gerektiğini söylüyor. Modernitenin vaadinin, geleceği şekillendirebilme yetisine sahip olduğumuz üzerine kurulu olduğunu belirterek, bu umut ve hırsın terk edilmemesi gerektiğini savunuyor.

"Korkularımız Üzerinden Yönetiliyoruz"

Çamlıbel’in kapitalizmin ve sosyal medyanın insanları arzular üzerinden yönlendirdiği yönündeki yorumuna karşılık Rosa, insanların aslında arzularıyla değil, korkularıyla yönetildiklerini düşünüyor. Özellikle gençler arasında yaygın olan ‘her şeyi kaçırma korkusu’ (FOMO) kavramının altında, aslında dünyada yer bulamama ve aidiyetsizlik duygusunun yattığını ifade ediyor. Bu aidiyetsizlik ve yabancılaşma duygusunun, giderek artan bir istikrarsızlık ve güvensizlik ortamı yarattığını vurguluyor.

"Demokrasi Zaman İster, Ama Turbo Kapitalizm Bunu Vermez"

Turbo kapitalizm kavramı üzerine konuşan Rosa, modern ekonomilerin insanlara zaman tanımadığını belirtiyor. Demokrasi ve kolektif katılımın zaman gerektirdiğini, ancak turbo kapitalizmin bu zamanı bireylere sunmadığını söylüyor. Bunun politik bir maliyeti olduğunu ifade eden Rosa, insanların kolektif karar alma süreçlerine katılma imkanının giderek azaldığını, çünkü modern hayatın hızının buna olanak tanımadığını belirtiyor.

Rosa, bireylerin tek başına bu sorunlarla baş edemeyeceğini, ancak toplumsal bir dayanışma ve kolektif mücadele ile turbo kapitalizmin zararlarına karşı durulabileceğini savunuyor.

"Sekülerleşme Teknolojiyle Hızlanıyor"

Dindarlık ve sekülerleşme üzerine de önemli görüşler sunan Rosa, modern dünyada dinin artık günlük hayatın doğal bir parçası olmadığını belirtiyor. Tanrı’nın artık internette yer almadığını, dolayısıyla modern bireylerin sorunlarını çözmek için dine değil, teknolojiye başvurduklarını ifade ediyor. Bu durumun sekülerleşmeyi hızlandırdığını, ancak istikrarsızlığın arttığı dönemlerde bazı kesimlerin kökten dinci görüşlere yönelebildiğini de ekliyor.

"Değişim Daima Mümkün"

Rosa, röportajın sonunda değişim umutlarını korumanın önemine vurgu yapıyor. Tarihin hiçbir döneminde değişimin tahmin edilemediğini, genellikle beklenmedik anlarda geldiğini hatırlatıyor. Modernitenin sunduğu araçlarla hala dünyayı değiştirme kapasitesine sahip olduğumuzu belirten Rosa, her ne kadar şimdiki dünya krizlerle boğuşsa da, umudu ve değişim arzusunu korumamız gerektiğini söylüyor.

Prof. Dr. Hartmut Rosa’nın bu röportajı, hızlanan modern yaşamın insanları nasıl güçsüz ve yabancı hissettirdiğine dair derinlemesine bir analiz sunuyor. Ancak buna rağmen Rosa, değişimin her zaman mümkün olduğunu ve tarihin gösterdiği gibi en beklenmedik anlarda geldiğini hatırlatarak umut aşılıyor.

www.sehitlerolmez.com