Türk istihbaratı nasıl örgütledi... Bir hibrit savaş örneği: Trablusgarp

DAĞINIK TARİKAT GÜÇLERİNİ MODERN ORDU HÂLİNE GETİRDİLER

Türk istihbaratı nasıl örgütledi... Bir hibrit savaş örneği: Trablusgarp




Dağınık tarikat güçlerinden modern orduya... Türk istihbaratı nasıl örgütledi... Bir hibrit savaş örneği: Trablusgarp

Mustafa Kemal ve Enver Paşaların birlikte katıldığı, Osmanlı'nın son dönemine damga vurmuş 1911-1912 Trablusgarp Savaşı'nda Türk istihbaratı, hibrit savaşı nasıl örgütledi?

Genel yayın yönetmenliğini Cihat Arpacık'ın yaptığı "İstihbarat Raporu" dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran sayısında, Osmanlı İmparatorluğu'nun Afrika'daki son toprağını kaybettiği Trablusgarp Savaşı, hibrit savaş modeli üzerinden ele alındı.

Yazıya geçmeden önce kısaca hibrit savaşın ne olduğundan bahsetmek gerek. Hibrit savaş, siyasi savaşı kullanan ve konvansiyonel savaşı, düzensiz savaşı ve siber savaşı yalan haberler, diplomasi, hukuk ve dış seçim müdahalesi gibi diğer etkili yöntemlerle sentezleyen bir askeri strateji.

Cihat Arpaçık imzasıyla yayımlanan "Farklı zarf aynı mazruf: Türk istihbaratı Trablusgarp’ta hibrit savaşı örgütledi" başlıklı yazı şöyle:

Trablusgarp Savaşı, bir hibrit harp örneğiydi. İstihbarat, sivil toplum, yerel güçler koordine oldu ve bir savaş verdi. Bu savaşı hazırlayan ekibin, ilk modern istihbarat örgütünün kadrosu arasında yer alması hiç şaşırtıcı değil.

İstihbarat Raporu’nun geçtiğimiz sayısında hibrit savaş ve istihbarat ilişkisini yorumlamaya çalışırken “Nasıl ki adına hibrit savaş denmese de hibrit savaş vardıysa, adına ‘istihbarat’ denmese de ya da kurumsallaşmasa da istihbarat vardı.” diye bir cümle kurmuştum. Yakın tarihte kavram olarak tedavülde olmasa da hibrit savaşın, istihbarat ve yerel milis güçlerin de organize bir biçimde kullanıldığı mücadelelerin en dikkat çekici olanı Trablusgarp Savaşı’dır zira Osmanlı Devleti bu savaşta İtalya’ya karşı gayrinizami harbin neredeyse bütün unsurlarını kullandı.

Osmanlı’nın haber alma birimleri, İtalya’nın Trablusgarp bölgesindeki siyasi ve askerî hedeflerinin niteliğini 1880 yılının ilk yarısında öğrenmişti. Burada “istihbarat paylaşımı” mekanizmasının da oldukça önemli bir noktada olduğunu belirtmekte fayda var. İtalya’nın almaya hazırlandığı aksiyon, Kuzey Afrika’daki rakipleri olan Fransa’nın da dikkatini çekmiş ve bu durum Fransa askerî istihbarat birimleri tarafından Osmanlı’ya bildirilmek üzere raporlaştırılmıştır.

1900’lü yıllara gelindiğinde Trablusgarp’ta daha etkili tedbirler alma ihtiyacı doğdu. Serasker Rıza Paşa, 8 Nisan 1902’de bölgedeki Trablusgarp Fırkası mensubu askerin elinde bulunan eski tüfeklerin ahaliye dağıtılıp askere yeni tüfekler teslim edilmesini önermişti. Savaşla birlikte ahaliden müteşekkil milis güçlerin İtalyan güçlere karşı organize olması bu öneri raporuyla birlikte değerlendirildiğinde milis savaşının nüvesinin çok önceden atıldığı, yüksek Osmanlı askerî bürokrasisinin Trablusgarp’ta hibrit yöntemler kullanmayı planladığı anlaşılmaktadır.

DAĞINIK TARİKAT GÜÇLERİNİ MODERN ORDU HÂLİNE GETİRDİLER

İtalya’nın 1911’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesi üzerine İstanbul’un tehdit algısının isabeti de gün yüzüne çıktı. Savaşın ilk yılı Osmanlı nizami kuvvetleri Libya’dan çekilmişse de Binbaşı Enver ve Binbaşı Ali Fethi ile Yüzbaşı Mustafa Kemal ve Yüzbaşı Süleyman Askerî gibi Osmanlı zabitleri Trablusgarp mücadelesine farklı bir boyut kazandırdı. Libya’da kalan ya da İstanbul’dan farklı “maske”lerle Libya’ya giden zabitler, “gayriresmî” olarak bölgede yerli halktan müteşekkil bir güçle İtalya’ya karşı direniş örgütlediler. Bu mücadele 2 yıl devam etti ve 1914’te Libya’ya yeniden rütbeli personel gönderilmesine karar verildi. Bu kararla birlikte bölgeye gönderilen zabitanın, yerli direniş güçlerini askerî bir disiplin içinde daha efektif bir şekilde kullanabilmek için çalışmalara girişti.

Trablusgarp’ta İtalya’ya karşı organize edilen direniş için aktif destek alınan güçler arasında Senûsî tarikatı da var. Senûsîlerin Osmanlı zabitanı öncülüğünde İtalyan kuvvetlerine karşı bir savunma hattı oluşturduğu ve bu güçlerin taarruzlarıyla İtalyanların ağır kayıplar verdikleri biliniyor. Milis güçleri eğiten Türk zabitanı, ilk olarak kabilelere göre ayrılan Senûsî güçleri modern anlamda sınıflara ayırarak taburlar hâline getirdi (bu tecrübenin neredeyse benzerinin son dönemde Suriye’deki hibrit harekâtlarda yaşanmış olması da dikkat çeken bir konu). İstanbul’dan bu gizli harekâta mali destek ise tüccarlar kullanılarak yapıldı. Girit’ten Atina’ya giden tüccarlar, para ve emirleri alarak Almanların lojistik desteğiyle bunları Libya’ya ulaştırdılar.

Trablusgarp’taki savaşta kullanılan hibrit yöntemler sadece paramiliter güçlerle sınırlı değil. Uluslararası kamuoyu oluşturma çabalarında Hilal-i Ahmer Cemiyeti de etkin roller aldı ve İslam âleminden ayni ve nakdî yardımların toplanmasında Cemiyet öncü rol üstlenmiştir. Öte yandan direnişe destek vermek amacıyla Trablusgarp’a gitmek isteyen bazı gönüllü subayların bu niyetlerini Hilal-i Ahmer Cemiyeti kamuflajıyla gerçekleştirdi.

HİBRİT SAVAŞI İSTİHBARAT YÖNETTİ

Trablusgarp’taki savaş, yakın tarihin istihbarat da dâhil olmak üzere hibrit yöntemler kullanılarak icra edilen bir savaş şekliydi. İtalyanlara karşı böyle bir mukavemet gücü kuran subayların ekseriyeti İttihat ve Terakki’ye bağlı olsa da yasal bir statüsü bulunmayan Feda-i Zabitan grubuna mensup olması ayrıca dikkat çekici. Öte yandan Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı bu gayrinizami savaşı örgütleyen Feda-i Zabitan mensubu Osmanlı subaylarının, Osmanlı Devleti’nin ilk modern istihbarat örgütü sayılan Teşkilat-ı Mahsusa’nın da kadrosunda yer alacak olması hiç şaşırtıcı değil. Çünkü “gelenek aktarımının” önemli olduğu, istihbarat örgütlerinin isimleri farklı olsa da mazrufun sadece zarfının değiştiği anlaşılmaktadır. Bu durum, 20. yüzyılın ilk 10 yılında Trablusgarp’ta yaşananlarla bir kez daha gün yüzüne çıkmaktadır.

Daha sonra kurulan Karakol, Millî Emniyet Hizmeti Riyaseti ve Millî İstihbarat Teşkilatı’nın aynı geleneği devamı olduğu gerçeği de (devletin yönetim sistemi ve hatta ismi değişse de) bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır. Aynı durum, OSS-CIA ya da KGB-FSB örneklerinde de kendilerini göstermektedir.

Bu mesele, üzerinde akademik olarak durmaya değer bir konu olarak değerlendirilmelidir.

Odatv.com