Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkını Kazanmasının 86. Yıldönümü kutlu olsun

Nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınımızın bugün Mecliste temsil oranı sadece ’dir.

Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkını Kazanmasının  86. Yıldönümü kutlu olsun




Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkını Kazanmasının

86. Yıldönümü kutlu olsun



5 Aralık 1934’te, Anayasa ve seçim kanununda yapılan değişiklikler sonucunda Türk kadınlarının seçme ve seçilme haklarını kazanmalarının 86. yılı kutlu olsun!

Kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet kadroları, Türk milletini kültür ve ülkü ortaklığında birleşmiş, eşit ve özgür yurttaşların oluşturacağı yeni düzene geçiş için hızla hukuki düzenlemelere girişmişlerdir. Cumhuriyet kanunları; meşrutiyetten beri kadın mücadelesinin içinde olan ve Kurtuluş Savaşımızda topraklarımızı kahramanca savunan Türk kadınının en doğal hakkının erkekle eşit haklara sahip yurttaşlar olarak geleceğe yürümek olduğu bilinciyle hazırlanmıştır. Cumhuriyet, mazlum Anadolu halkına ama en çok da Anadolu kadınına elini uzatmış, onu sarmış sarmalamış, ona hak ettiği bütün değerleri sunmanın gayretine düşmüştür.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim’ diyemez” sözleri O’nun kadınımızdaki güçlü milli duygulara duyduğu hayranlığı ve kadınımıza verdiği değeri ifade etmektedir.

Öncelikle 1926 yılında, kadınlarımızı toplum yaşamında medeni haklara sahip bir birey olarak tanıyan Türk Medeni Kanunu çıkarılmıştır. Bu adımı, kadınımıza siyaset yaşamında erkekle eşitlik getiren düzenlemeler izlemiştir. 1930'da belediye seçimlerinde seçme hakkı, 1933'te muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı düzenlenmiştir.

5 Aralık 1934'te de Anayasa ve seçim kanununda yapılan değişiklikle kadınlarımız milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını kazanmışlardır. Ertesi yıl yapılan genel seçimde 17 kadın milletvekili Meclise girmiştir. Dönemin birçok gelişmiş ülkesinde henüz kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmamışken, yıkılan bir imparatorluğun ardından kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlarımız milletvekili seçilebilmiştir.

Daima yaşatacağımız bu gururu, 86 yıl sonra baktığımızda, yaşamda hak ettiği yere ulaştırabildiğimizi söylemek ise zordur. Kadın ve erkeğin hukuki eşitliği, toplum yaşamında da eşitliğin sağlandığı anlamına gelmemektedir. Kadınlarımızın eğitim, üretim, istihdam alanlarında erkeğin oldukça gerisinde olduğu gerçektir. Nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınımızın bugün Mecliste temsil oranı sadece %17’dir. Meclisteki siyasi partiler yerel ve genel seçim dönemlerinde kadın adayların artırılmasının önemini konuşmakta fakat buna yönelik somut adımlar atmamaktadır. Kadının siyaset dünyasında yetersiz kalacağı düşüncesinin altı boştur. Kadınımızın giriştiği her işte özveriyle çalıştığı ve başarılı olduğu ortadadır. Yeter ki kadının önüne engeller konmasın!

Ülkemizin ilerlemesi ile kadına yönelik ayrımcılık ve şiddetin ortadan kaldırılması aynı mücadele üzerinden sağlanacak ve ancak kadınlarımızın eğitimli olmaları, üretime katılmaları ve istihdamlarının artırılması ile mümkün olacaktır.

Büyük Önderimizin şu sözleri bugün de kılavuzumuzdur:

“Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!”