Türk-Yunan anlaşmazlıkları niçin giderilemiyor?

Taraflar neden Lahey Adalet Divanına başvurmuyor?

Türk-Yunan anlaşmazlıkları niçin giderilemiyor?


Türk-Yunan anlaşmazlıkları niçin giderilemiyor? Taraflar neden Lahey Adalet Divanına başvurmuyor?

Türkiye ile Yunanistan arasında yıllardan bu yana süregelen Ege anlaşmazlıklarına neden bir çözüm bulunamıyor? Savaş istemediklerini resmen açıklayan taraflar, yarım asırdır sürdürdükleri müzakere ve diyalog yöntemlerinden sonuç alamıyorsa, neden Lahey Adalet Divanı veya diğer uluslararası mahkemelere başvurmaktan kaçınıyor?

Bunun birçok nedeni olduğu varsayılıyor. Sorunun tarihi kökleri olduğuna, coğrafi yapının buna izin vermediğine ya da bunun bir rekabet olduğuna inanlar var.

 

Türk ve Yunan yetkililer, kamuoyu önünde yaptıkları konuşmalarında - her zaman - karşı tarafın haksız olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar.

Ancak aynı yetkililer, gazeteci dilinde "off the record" olarak bilinen yani, "yayınlanmaması kaydıyla" yaptıkları özel sohbetlerinde "bu anlaşmazlıklar silsilesinde karşı tarafın tezlerinde de haklılık payı olduğunu" kabul etme cesaretini gösterebiliyorlar.

Konu yerel gazetelerde nasıl yer alıyor?

Her iki ülkedeki medya organlarının tutumu da farklı değil.

Türk yayın organlarının da Yunan yayın organlarının da ezici bir çoğunluğu, "karşı tarafın tahrik edici bir tutum izlediği ve kendi ülkelerinin her zaman haksızlığa uğratılarak mağdur durumda bırakıldığı” algısını işlemeye özen gösteriyor.

Ege kıta sahanlığı ve hava sahası anlaşmazlıkları envanterine son zamanlarda bir de enerji kaynakları, Münhasır Ekonomik Bölgeler (MEB) ve nitekim Yunan Dışişleri Bakanlığında deprem etkisi yaratan Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları mutabakatı eklendi.

Hükümetlerin çekinceleri

Türkiye ile Yunanistan, anlaşmazlıkların giderilmesi için sürdürdükleri müzakerelerden somut hiçbir sonuç alamıyor.

Çünkü, hiçbir hükümet yürütülen devlet politikasından ödün vermeye cesaret edemiyor.

Oysa Türkiye ve Yunanistan’daki bütün hükümetler imzaladıkları BM Antlaşması'nın 33. maddesine göre, "müzakerelerden bir sonuç alınamazsa, tarafların uluslararası Lahey Adalet Divanına başvuracağı" konusunda bir mutabakat sağladıkları biliniyor.

Lahey 'korkusu'

Tarafların niçin hala Lahey Adalet Divanına başvurmadıklarını anlamak için Türk ve Yunan yetkililerinin verdikleri izahatların bir resmi, bir de gayriresmi boyutunu görmek gerekiyor.

Yunanistan’da iktidardaki Yeni Demokrasi Partisi milletvekili ve Türk/Yunan ilişkilerinde uzmanlaşmış uluslararası ilişkiler profesörü Angelos Syrigos, verdiği tüm demeçlerinde Yunan devlet politikasına uygun olarak ve Türkiye’nin kabul edemeyeceğini bilerek, "iki ülke arasında Lahey’e götürülebilecek tek sorun olarak kıta sahanlıklarının, dolayısıyla MEB alanlarının belirlenmesi" olduğunu söylüyor.

Türkiye’de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da "tarafların Lahey Adalet Divanına başvurabileceğini" ima eden açıklamalarda bulunuyor.

Ne var ki, Çavuşoğlu gibi Türkiye’deki siyasetçi ve akademisyenlerde de Türk devlet politikasının belirlediği gibi ve Yunanistan’ın kabul edemeyeceğini bilindiği halde, "Adalet Divanına yalnız kıta sahanlığı ve MEB konularının değil, Yunanistan’ın Ege’deki adalarının kara suları 6 mil olduğu halde hava sahasının 10 mil olmasından kaynaklanan sorunun, aidiyeti belirsiz adacık ve kayalıkların statüsünün ve Lozan Anlaşması gereğince silahtan arınması gereken Yunan adalarının silahsızlandırılması gibi konuların da bir paket haline getirilmesi gerektiği" görüşü hakim.

Eski Yunanistan Dışişleri Bakanı ve aynı zamanda anayasa profesörü Evangelos Venizelos ise son açıklamasında, "Lahey'e evet ama sadece kıta sahanlığı ve MEB’in belirlenmesi için başvurulabilir. Yunanistan’ın 10 mil hava sahası, küçük adacıkları ya da adaların silahsızlanması gibi egemenlik hakları asla mahkemelik olamaz" görüşünü savunarak Yunan devlet politikasından şaşmıyor.

Adalet Divanına gidilebilmesi için ne gerekiyor?

Ama Türkiye ile Yunanistan’ın Lahey’e başvurabilmesi için, Adalet Divanına hangi anlaşmazlık konularında mutabık kalındığını gösteren ortak bir tahkimname hazırlamaları gerekiyor.

Bu tabloya ve resmi açıklamalara bakıldığında ne Türkiye’nin ne de Yunanistan’ın bir araya gelerek ortak bir tahkimname üzerinde mutabık kalmaları mümkün görünmüyor.

Tarafların bu tutumlarındaki ısrarı - her ne kadar paradoksal görünüyorsa da - aslında Lahey Adalet Divanına başvurmak istemedikleri izlenimini yaratıyor.

Çünkü biliyorlar ki, Adalet Divanının hükmedeceği karar, ne Türkiye’yi ne de Yunanistan’ı yüzde yüz tatmin edeceği gibi "kendi gönüllerinde" yatan maksimal MEB alanlarına yüzde 100 sahip olamayacaklar.

CC BY 4.0
Yunanistan'a göre Akdeniz'deki kıta sahanlığıCC BY 4.0marineregions.org

Örneğin Türk Dışişleri Bakanlığına yakın kaynaklar, "Adalet Divanı'nın BM Deniz Hukuku sözleşmesine atıfta bulunarak yerleşik adaların kıta sahanlıklarına ve MEB alanlarına sahip olduğuna kanaat getirmesi olasılığında Türkiye ile Libya arasında belirlenen deniz yetki alanlarındaki deniz sınırının daha da daralacağından hatta silineceğinden ve Meyis gibi Türkiye’ye çok yakın olan küçük ama yerleşik adalara - kısıtlı bile olsa bile - MEB alanlarına sahip olma hakkı verileceğinden" endişe duyuyor.

Yunan Dışişleri Bakanlığına yakın kaynaklar da, "Adalet Divanı'nın Türkiye-Yunanistan ve Kıbrıs adasının kıta sahanlıkları için hükmedeceği olası MEB alanları kararının, Yunanistan’ın Kıbrıs adası ile oluşturmak istediği ortak MEB alanını imkansız kılacağından" endişe duyuyor.

Bu nedenle Türk ve Yunan akademisyenleri ve siyasetçilerle yaptığımız özel sohbetlerimizden çıkardığımız sonuç; Adalet Divanına başvurmamak aslında her iki ülkenin de işine geliyor.

Çünkü Uluslararası Adalet Divanı'nın vereceği kararlar üye devletler için bağlayıcı olup, bu kararlara karşı temyiz başvurusu yapılamıyor.

Çünkü her iki ülkenin başında bulunan (ve bulunacak) hükümetler, Adalet Divanının hükmedeceği kararları kamuoyuna izah etmekte zorlanacaklarını ve muhalefet partileri tarafından ülkelerinin egemenlik haklarını satışa çıkarmakla suçlanacaklarını iyi biliyorlar.

Bu nedenle zaman içinde artan ve kemikleşmeye yüz tutan anlaşmazlıkları Lahey’de çözmek yerine, bugüne dek yaptıkları gibi sorunları zamana yaymaya ve kısır döngü haline gelen müzakereleri devam ettirmeyi tercih ettikleri görülüyor.

 

Stelyo Berberakis  / EURO NEWS