Türkeş: Türkiye’nin büyümesi özgürlüklerle olur, cezalarla olmaz
Adalet Bakanlığı’nın önündeki Osman Kavala dilekçesi
Ardından AK Parti Ankara Milletvekili ve Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Türk Delegasyonu Başkanı Tuğrul Türkeş, bu görüşe destek verdi.
MHP’nin itirazlarına rağmen geri adım atmıyorlar.
Çünkü Adalet Bakanlığı’nda Gezi Parkı Davası’na dair bir arayış var. Osman Kavala’nın avukatı Hilal Zengin’in sunduğu yargılamanın yenilenmesi dilekçesi, bu çözüm arayışına çerçeve sunuyor.
KAVALA’NIN AK PARTILI AVUKATI
Zengin, kamuoyu tarafından pek bilinmiyor.
Ben de adını Selvi’nin yazılarından sonra öğrendim.
Bir önceki dönem AK Parti İstanbul Milletvekili ve avukat Mürteza Zengin’le aynı büroyu paylaşıyor.
Bu ikisi eş, kardeş ya da baba-kız olabilir.
İstanbul Barosu’na kayıtlı Zengin, 1 Nisan’da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak, yeniden yargılama istedi.
Mahkeme “şartlar oluşmadığından” reddetti.
Şartlardan kasıt, yeni delil.
Zengin, 18 Nisan’da itiraz etti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 25 Nisan’da itirazı reddetti.
Zengin ise 3 Mayıs’ta İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yargılamanın yenilenmesi için bir dilekçe daha verdi.
‘MAĞDUR ORTADAN KALKTI’
Dilekçede, Kavala’ya Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi gereğince “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçundan ceza verildiği anlatılıyor.
Hükümetten başbakan ve bakanlar kurulunun kastedildiği ifade ediliyor.
16 Nisan 2017’deki referandumla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiği, başbakanlığın ve bakanlar kurulunun kaldırıldığı, dolayısıyla mağdurun ortadan kalktığı savunuluyor.
Mağdurun ancak gerçek kişi olabileceği, Cumhurbaşkanlığının mağdur sayılamayacağı kaydediliyor. Bu da yeni delil olarak gösteriliyor.
Mahkemeden başbakanlığın ve bakanlar kurulunun kaldırılıp kaldırılmadığının Cumhurbaşkanlığına sorulması isteniyor.
FETÖ GEREKÇESI
FETÖ’nün Gezi’de çadırları yakarak, provokasyon çıkardığı, İdare Mahkemesi kararı beklenmeden duvarlar yıkılınca protestoların seyrinin değiştiği anlatılıyor.
“Gelişmeleri zamanında ve doğru şekilde” Erdoğan’a iletmeyen FETÖ’nün “sinsice rollerini perdelemek için” 15 Haziran 2013’te 11 sayfalık ‘Analiz Raporu’ hazırladığı savunuluyor. Raporu hazırlayanların 17-25 Aralık’ta darbeye kalkıştığı ifade ediliyor.
Dilekçeden:
“Bu raporla olaylar ‘uluslararası komplo’ görüntüsü verilerek izah edilmiş, günah keçisi olarak Kavala’nın ismi hedefe oturtulmuştur. Emniyet’in masa başında ürettiği bu akla ziyan raporu ile FETÖ’cü savcıları harekete geçmiştir.”
Raporun 15 Temmuz’dan sonra ‘kripto yapılar’ tarafından işleme konduğu vurgulanarak, şöyle devam ediliyor:
“15 Temmuz’dan sonra kripto unsurlar hükümet düzeyinde etkin olmaya başlamışlar, Cumhurbaşkanımızı ondan daha çok savunuyormuş görüntüsüne bürünerek, FETÖ tarafından hazırlanmış evrakları ‘yeniden kıymetlendirmek’ bahanesi ile büsbütün her şeyi karartmışlardır.”
NORMALLEŞME VURGUSU
Erdoğan ve Özel diyalogu ile başlayan normalleşme çabasına atıfta bulunularak, şöyle deniyor:
“Bu açıklamaları yapmamızın nedeni, ülkemizin hukuk alanında normalleşmesine zemin hazırlamak, genel iyileşmeye ve Cumhurbaşkanımızın kripto yapılarla mücadelesinde ufak da olsa katkıda bulunmak içindir.”
Gezi Parkı Davası hükümetin, altında ezildiği ve taşıyamadığı bir kambura dönüşüyor. Çünkü Türkiye, 12 Eylül’de bile dışlanmadığı Avrupa Konseyi’nden bu yüzden ihraç edilebilir.
Erdoğan, AB’den kopuşu göze alamaz.
Bu, ekonomik yıkımı...
Ekonomik yıkım da iktidarın çöküşünü getirir.
15 Temmuz’dan sonra muhalefeti sindirip baskı altında tutmak için açılan bu dava bugün Erdoğan’ın ayağına dolanıyor.
Erdoğan, ‘Gezi Parkı’ yükünü iç hukuk yoluyla kaldırıp atmak ve uluslararası piyasalarda kaynak arayan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in elini rahatlatmak istiyor.
Kavala’nın avukatlarının dilekçesi, Gezi Parkı Davası’nda yeniden yargılamanın ve tahliyenin önünü açabilir.
Sinan Ateş failleri ya Wifi cihazı kullanmış ya telefonunu değiştirmiş ya da mesajları silmiş
SİNAN Ateş’in iddianamesine göre suikastta rol alan her kim varsa delilleri yok etmiş.
Azmettirici Doğukan Çep, tetikçi Eray Özyağcı ve motosikletli suç ortağı Vedat Balkaya, zaten başka suç ve kesinleşmiş cezalardan arandıkları için Wifi cihazı kullanıyormuş.
Tetikçilerin Ankara’da evinde kaldıkları Zekeriya Asarkaya, bu kişilerin “yanlarında sürekli sigara kutusu büyüklüğünde iki cihaz” bulundurduğunu söylüyor.
Asarkaya, “Bu cihazların ne olduğunu sorduğumda Wifi cihazı olduğunu, internete bu cihazlarla bağlandıklarını söylediler” diyor.
Özyağcı, Ankara’ya Wifi cihazıyla gitmiş.
İfadesinde şunları söylüyor:
“Yabancı GSM numaraları kullanıyorum. Bu hatları sadece cep telefonunda WhatsApp numarası olarak tanımlıyorum. Wifi cihazı kullanarak internetten haberleşme sağlıyorum. Bu şekilde numaralar kullanmamın sebebi firar olduğum içindir. Kullanmış olduğum Wifi cihazı içerisindeki numarayı hatırlamıyor, kimin adına olduğunu bilmiyorum.”
Özyağcı, Wifi cihazını ve kullandığı SİM kartını olaydan sonra kırıp attığını söylüyor.
Balkaya da Wifi cihazının suikasttan üç gün önce Doğukan Çep tarafından kendisine verildiğini anlatıyor.
ÜLKÜCÜLER TELEFONLARI DEĞİŞTİRMİŞ
Tetikçiyi kaçırıp Ankara’dan İstanbul’a getiren eski Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş, üçüncü kez gözaltına alınmadan ve tutuklanmadan dört gün önce telefonunu değiştirmiş!
Demirbaş:
“Dört gün önce telefonumu değiştirdim. Numaram halen aynıdır.”
Demirbaş, mesajlarını silmiş.
İfadesinde “Neden sildiğimi hatırlamıyorum. Birçok şeyi güncel hayatta telefonumdan silerim” diyor.
Ancak eski telefonundaki mesajları kurtarılarak, geri getirildi.
Demirbaş’la birlikte tetikçiyi kaçıran eski Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Emre Yüksel’in eski telefonu da gözaltından bir ay önce kırılmış.
Haliyle Emniyet’e yeni cep telefonunu sunmuş.
Yüksel, şunları söylüyor:
“Arabayla giderken telefonum düştü. Üzerinden kendi aracımın tekeri geçti. Parçalarını yol üstünde çöpe attım. Telefon tamamen dağıldığı için tamir ettirme gereği hissetmedim. Yoksa suçlandığım olayda delilleri gizlemek gibi bir niyetim yoktur.”
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı avukat Serdar Öktem de telefonunu değiştirmiş.
“Ne zaman değiştirdiğimi hatırlamıyorum. Çünkü geçirdiğim COVİD sonrası entübe oldum
ve iki ay hastanede yattım” diyor.
Öktem, telefonun şifresini unuttuğunu söylüyor.
MESAJLAR SİLİNMIŞ
Polis noktasında yakalanmasın diye tetikçiyi Ankara’ya getiren iki özel harekat polisinden biri olan Aşkın Mert Gelenbey, telefonunu temizlemiş.
İfadesinde, “O gün kimle ne konuştuğumu ne yazıştığımı ve hangi mesajı niye sildiğimi hatırlamıyorum. Evli olduğumdan eşim yanlış anlar diye uygunsuz mesaj, fotoğraf ve videoları siliyorum” diyor.
Demirbaş’a Ateş’in anlık konum bilgisilerini veren eski MİT’çi Çağlar Zorlu, suikastten sonra bütün yazışmalarını silmiş.
AMIR ŞİFRESİNİ VERMEDİ
Demirbaş’a Ateş’in ve avukatının adres bilgilerini verdiği ileri sürülen eski Ankara Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro Amiri Mustafa Ensar Aykal ise telefonunun şifresini vermeyi reddetmiş.
Aykal, ifadesinde şöyle diyor:
“Telefonumun şifresini vermek istemiyorum. Unutmuş değilim ancak telefonun incelenmesini istemiyorum. Eşim de polistir. Eşime ve bana ait özel hayata ilişkin bilgi ve paylaşımların açığa çıkmasını istemiyorum. Şifresini vermemekteki amacım, bazı delillerin açığa çıkması kaygısı değildir.”
SUİKAST SİLAHI KAYIP
Bu arada suikastte kullanılan Glock marka silah kayıp.
Tetikçi Eray Özyağcı, Ankara’dan İstanbul’a dönerken, yol üzerinde silahı gizlediğini iddia ediyor.
Özyağcı, şöyle diyor:
“Üzerimdeki silah Glock marka Gen-3 modeldi. Üzerinde 15 mermi kapasiteli orijinal şarjörünün yanında 31 mermi kapasiteli uzun şarjörü vardı. İkisi de doluydu. (İstanbul’a dönerken) Aracı durdurdum. Tek başıma inerek, çalılıklara geçtim. Tabancayı, şsarjörleri ve 35 fişeği çalıların altına gizledim. Bunu yapmamın amacı, sonradan gelip almaktı. Buranın neresi olduğunu hatırlamıyorum. Silahı firar gezdiğim için bir buçuk-iki yıl önce İstanbul’da yerini ve ismini hatırlamadığım şahıstan 50 bin TL karşılığında almıştım.”
Türkeş: Türkiye’nin büyümesi özgürlüklerle olur, cezalarla olmaz
CHP lideri Özgür Özel, geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı görüşmede, Gezi Parkı Davası’nı gündeme getirdi.
Görüşmeden sonra Özel’e bu diyalog soruldu.
Özel, Avrupa Parlementosu’ndaki Türk temsilcilerin “Ağzımızı açsak karşımıza Kavala çıkıyor. Saati soruyorsun sen önce Kavala’yı çıkar diyorlar’’ dediğini söyledi.
Bu iddiayı Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi Türk Delegasyonu Başkanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş’e sordum.
Türkeş, Gezi Parkı Davası’nun iç hukuk yollarıyla çözülmesini savunuyor.
Türkeş, yeniden yargılamaya karşı çıkanlara Twitter hesabında yanıt vererek, şunları yazdı:
“Bu kişiler neye dayanarak ve neye karşı çıktılar?
Kavala’nın nihayet tahliye olma ihtimalinin yüksek olmasına mı?
Türkiye’nin haksız ithamlardan kurtulmasına mı?
Düşünmek bile istemiyorum ama acaba konunu iç hukuk ile çözülmesi ihtimali mi bu çevreleri rahatsız ediyor?”
Türkeş’e bu ihtimalleri sordum.
■ Avrupa Parlamentosu’ndaki tablo Özgür Özel’in aktardığı gibi mi?
Bu, gerçeği yansıtıyor. Türkiye, uluslararası kuralları kabul etmiş ve Avrupa Konseyi’nin kurucularından bir ülkedir. Siz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını üst hukuk olarak kabul ettiğinizi söylerseniz, bunu tatbik etmeniz gerekir.
Özel, yoğun temaslarda bulundu. Sağ olsun, bizim Türk delegasyonun odasını ziyaret etti. Söyledikleri doğrudur. Ama siyasetçi olarak kendine has şekilde ifade etti.
■ Bu dosya Türkiye’nin hamlelerini kısıtlayan bir duruma dönüştü mü?
Çok, tabii ki dönüşüyor. Senin hukuka bakışın ve saygın tartışılır hale geliyor, bu tip olaylarla.
■ Bizden ne talep ediyor Avrupa Konseyi?
“Ya kurallara uy ya burada durma” diyor. “AİHM’i üst hukuk olarak kabul ettiysen uy” diyor. “Kabul etmem’ diyorsan buradan git.”
■ Attığınız tweetten anladığım kadarıyla Türkiye’nin Avrupa Birliği yolculuğunu sürdürebilmesi adına bu davanın çözülmesini istiyorsunuz.
Türkiye’nin gelişmesi, büyümesi ve ekonomik sıkıntılardan çıkabilmesi için özgürlükleri arttırması lazım, cezaları değil. Şartları daraltmak, Türkiye’yi büyütmez. Her şeyi özgür bırakacağız. Herkesi daha da fazla özgürlüğe kavuşturacağız. Bundan Türkiye de kazanacak, Türk insanı da kazanacak, AK Parti de kazanacak. Özgürlüklerin artması lazım.
■ Özel, Cumhurbaşkanı ile görüşmesinde Gezi Parkı davası ile 28 Şubat’tan tutuklu paşaların tahliyesini gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı da olumlu yaklaşmış.
Türkiye gün geldi, Apo gibi bir tipin idamını kaldırdı. Bunu unutmayalım. Bugün için önemli olan, bir iki kişinin yürürlükteki kanunlara göre cezasını çekmesi midir, Türkiye’nin büyümesi mi? Türkiye’nin büyümesi özgürlüklerle olur, cezalarla olmaz.
Türkiye’de her şeyin hukukla çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Hukukta da güzel bir laf vardır: Geç gelen adalet, adalet değildir.
■ “Türkiye’nin menfaati için Osman Kavala tahliye edilmeli” diye mi düşünüyorsunuz?
Tahliye edilir edilmez; bu benim değil, hukukçuların işidir. Ben layihayı (Kavala’nın avukatlarının verdiği dilekçe) okumadan fikir beyan eden hukukçuya (Mücahit Birinci’yi kastediyor), daha da kötüsü, hukukçu olmayanlara, benim itirazım.
■ Ama onlar da AK Partili.
Kimden olduğunu bilmem. Yani FETÖ’cü müdür, AK Partili midir... Kendisi “AK Partiliyim” diyor. Babasını (Yavuz Bahadıroğlu’nu kastediyor) eşeliyorsun. FETÖ çıkıyor. Bu cümleyi istiyorsan özellikle yaz.
■ Yazacağım evet. Açabilirsiniz daha iyi olur.
Babası ismini değiştirmiş. FETÖ’cülüğünü unutturmaya çalışıyor. Kendisi de kendinden gayrı Amerikancı arıyor.
■ Siyasi davalar ekonomiye nasıl etki ediyor?
Çok etki ediyor. Şöyle İsmail Bey; bir ülkeye para vereceksen neye bakarsın, o ülkede hukuk var mı diye bakarsın. Hukuk işliyor mu diye... İki, geriye ödemede veyahut parayı işletmede, yatırımda samimi mi, ciddi mi, onlara bakarsın.
Sen basit bir davayı yedi sene sürüncemede bırakmış bir ülkenin hukukuna güvenip buraya yatırım yapmayı düşünür müsün, yatırımcı olsan. Empati yahu! Adamdan gidip para istiyorsunuz. Dese ki “Adamın biri hapse düşmüş. Yedi senedir canını kurtaramıyor. Parayı versem kaç senede alırım?” Sen yetkili merci olsan bunu değerlendirmez misin? Buna dikkat çekiyorum.
■ Sonuç olarak Avrupa Konseyi, AİHM kararının uygulanmasını bekliyor.
12 Eylül’de bile Türkiye atılmadı Avrupa Konseyi’nden. Türkiye’de belediye seçiminde yüzde 78 oy kullanma oranı var. 35 parti seçime girmiş. Bu kadar demokratik ortamdaki bir Türkiye’nin Avrupa’dan dışlanıyor görünmesi hoş bir görüntü mü?
■ Şu an Avrupa Konseyi ile ilişkimiz ne aşamada?
Onlar izliyorlar. Bekleme sürecindeyiz.