Türkiye Akdeniz’deki hasımlarıyla barışmaya mı hazırlanıyor yoksa?
Erdoğan: "Düşman olanlar varsa onları da dost olmaya davet etmek. Derdimiz bu...”
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, “Hakkaniyeti temel alacak şekilde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi hariç, bölgede tüm kıyıdaş ülkelerle deniz yetki alanlarını sınırlamak için müzakerelere hazır olduğumuzu en başından beri vurguluyoruz” diye söze girdikten sonra ekliyor:
“Hakça bir çözüm için tüm ülkelere diyalog çağrımız sürmektedir. Beraber bu çalışmaları yürütebiliriz.”
TRT’den Serdar Karagöz, bu ifadeleriyle “Türkiye’nin farklı konularda sorun yaşadığı devletleri de kastettiğini” hatırlatıyor Cumhurbaşkanı’na.
Erdoğan, “Tabii bunları otururuz, konuşuruz, değerlendiririz. Yani bizim derdimiz düşman kazanmak değil, dost kazanmak. Düşman olanlar varsa onları da dost olmaya davet etmek. Derdimiz bu...” diyerek yanıtlıyor.
*
Erdoğan, Doğu Akdeniz’e dönük “dost kazanma” temasının ön plana çıktığı bu açıklamalarını geçen hafta pazartesi akşamı TRT’de katıldığı canlı yayında yaptı.
Cumhurbaşkanı’nın yalnızca Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (KRY) çağrısının kapsama alanı dışında tuttuğuna bakılırsa, genel bir ifade olarak KRY dışındaki bütün Akdeniz ülkelerine gidiyor bu diyalog çağrısı. Bu mesajın Suriye, İsrail ve Mısır adreslerine de yöneldiği düşünüldüğünde, Erdoğan’ın çıkışı Türkiye’nin ilişkilerinin oldukça sorunlu bir şekilde seyrettiği, siyasi diyaloğunun kopuk olduğu bu ülkelere dönük politikası açısından kayda değer bir açılımı gösteriyor.
Türkiye, geçen ay Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlanmasına ilişkin anlaşmayı imzalamasının ardından “Bütün bölge ülkeleriyle diyaloğa, müzakereye açığız” mesajını muhtelif kanallardan sıkça tekrarlıyor.
Bakın, Libya anlaşmasının tetiklediği dalgalanma Türkiye’yi Akdeniz ülkeleriyle ilişkilerinde diplomatik zeminde ne kadar ilginç bir kavşak noktasına taşımış bulunuyor.
*
Tabii, bunlar içinde Türkiye’nin Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının karşı karşıya geldiği, dolayısıyla sınırlama ihtiyacının belirdiği üç kıyıdaş ülkeye özellikle odaklanmamız gerekiyor. Bunlar Suriye, Mısır ve Yunanistan.
İsrail, Lübnan ve Filistin devleti de Akdeniz’e kıyıdaş olmakla birlikte bu ülkelerin kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeyi içeren deniz yetki alanları Türkiye ile bitişik değil. Ancak böyle de olsa Doğu Akdeniz’le ilgili her gelişme, yaratabileceği emsaller ve tetikleyeceği doğrudan ya da dolaylı sonuçlar itibarıyla bu denize sahili olan herkesi ilgilendiriyor. Bu çerçevede onları da denkleme dahil etmeliyiz.
Diğer üç ülkeye dönersek şu gözlemleri öne sürebiliriz. Türkiye ile Suriye arasında bugüne dek deniz yetki alanlarının sınırlanmasına ilişkin bir anlaşma akdedilmemiş. Her halükârda Suriye’nin bugün içinde bulunduğu savaş ortamı ve ikili ilişkilerin durumu dikkat alındığında böyle bir anlaşmanın yapılabilmesi bu aşamada kolay görünmüyor.
Yunanistan’a gelirsek... Deniz yetki alanlarının sınırlanmasında hangi ölçütlerin esas alınacağı meselesinde, özellikle de adaların karasuları dışında kalan alanlarda otomatik olarak kıta sahanlığına hak kazanıp kazanmayacağı başlığında iki komşu ülke taban tabana zıt pozisyonları savunuyorlar. Sonuçta, Akdeniz’de aralarındaki deniz yetki alanlarının paylaşımı Türkiye ile Yunanistan arasında bugün için ciddi bir anlaşmazlık konusunu oluşturuyor.
*
Galiba asıl odaklanmamız gereken ülke burada Mısır. İki ülke arasında bir deniz yetki anlaşması akdedilmiş değil. Buna karşılık Dışişleri Bakanlığı’nın açıkladığı Türkiye’nin Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının sınırlarını tanımlayan haritada, Mısır ile öngörülen sınır Anadolu ile Afrika kara parçaları arasındaki ortay hattın üzerinden geçiyor.
Türkiye ile Mısır geçmişte Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını sınırlamak üzere ikili müzakereler yürütmüşler, en son müzakere 2009 yılında yapılmıştı. Mısır’da 2013’te gerçekleştirilen darbeye Ankara’nın sert tepkisinin ardından ilişkiler yokuş aşağı gidince, bu konuların görüşülmesi zaten gündemden tümüyle çıkmıştı. Türkiye’nin halen Kahire’de büyükelçisi bulunmuyor, maslahatgüzar düzeyinde temsil ediliyor.
Ancak Mısır konusunda altını çizmemiz gereken bir durum var. Mısır, Kıbrıs Rum Yönetimi ile 2003 yılında bir münhasır ekonomik bölge sınırlama anlaşması imzaladı. Türkiye bu anlaşmayı tanımıyor. Gelgelelim, Türkiye’nin Libya ile akdettiği son anlaşma ‘ortay hat’ prensibini esas aldığı için Mısır açısından da ilginç bir sonuç doğuruyor. Çünkü Ankara’ya göre, Mısır Türkiye ile bu prensip üzerinden bir anlaşma imzalamış olsa, egemenlik hakları KRY ile imzalamış olduğu anlaşmadaki hattın bariz bir şekilde kuzeyine taşıp daha geniş bir alana yayılacaktır. Mısır, bu durumda KRY anlaşmasına kıyasla daha kazançlı çıkmaktadır.
*
İlginçtir ki, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, 1 Aralık tarihinde yaptığı bir açıklamada Yunan-Rum tezlerini “maksimalist ve uzlaşmaz” diye nitelendirerek, “Bu anlayış zamanında Mısır’a 40 bin kilometrekare alan kaybettirmiştir” demişti.
Dışişleri’nin burada kastettiği ‘alan kaybettiren’ faktörlerden biri 2003 tarihli Mısır-KRY anlaşması olmalıdır. Bu açıklamanın Mısır’a deniz yetki alanları konusundaki pozisyonunu gözden geçirmesi yönünde bir mesajla yüklü olduğu aşikârdır. Her halükârda Ankara cephesinde Mısır karşısında yeni bir söylemin su yüzüne çıktığını görmemek mümkün değildir.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçen çarşamba günü ‘A Haber’de Mısır ile anlaşma ihtimali konusunda “Yarın çıkarlar örtüşürse niye olmasın? Şartlar oluştuğu zaman Akdeniz etrafındaki ülkelerle çalışırız, ortak bir noktaya gelirsek anlaşmaları imzalarız” diye konuşması da bu yönelişin belki de en güçlü ifadesidir.
General Sisi, general, general... Ankara’yı duyuyor musunuz?