Türkiye Buğday Açığını Venezuela’yla Kapatabilir mi?
“Son 10 yılda buğday ekili alanlar azaldı”
Türkiye Buğday Açığını Venezuela’yla Kapatabilir mi?
İZMİR —
Türkiye’nin buğday arz açığını kapatmak için Güney Amerika ülkesi Venezuela’da buğday üretimine başlaması gündemde. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, Venezuela Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro’nun teklifiyle Türkiye’nin Venezuela'da buğday üretimi yapacağını açıkladı.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Venezuela Üretken Tarım ve Araziler Bakanı Wilman Castro Soteldo'nun Bakan Kirişci'ye “Türk yatırımcıların Venezuela'da 400 bin hektar tarımsal alanda yatırım yapabileceklerini” ilettiği aktarılarak şunlar kaydedildi: “Yapılan teklife göre, Venezuela'da Türkiye için ayrılan ve 'Turkish land' olarak adlandırılan bölgede tarımsal yatırım yapılması ve elde edilecek hasılatın yüzde 70'inin yatırımcıya, geri kalan yüzde 30'luk kısmının da Venezuela'ya bırakılması ifade edilmiştir. Yatırımcının elde edeceği hasılatın Türkiye'nin ihracatı için de kullanılabileceği kaydedilmiştir.”
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından en son açıklanan Bitkisel Ürün Denge Tabloları’na göre, Türkiye’de 2020-2021 döneminde 20,5 milyon ton buğday üretimi gerçekleştirildi. Aynı dönemde buğdayda yeterlilik derecesiyse yüzde 102,3 oldu. Bu oranının yüzde 100’den fazla olması üretimin tüketimden fazla olduğu anlamına gelse de bu dönemde 8,2 milyon ton buğday ithalatı da yapıldı.
Türkiye ekmeklik buğdayda yeterlilik oranı düşük kaldığı için iç pazara yönelik olarak ve Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında buğday mamulleri ihracatı amacıyla ithalat yoluna gidiyor. Dünya un ihracatında birinci olan Türkiye, makarna, bisküvi gibi diğer ürünlerin dünyaya tedarikinde de ilk sıralarda geliyor. Ancak son dönemde Corona virüsü salgını ve Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle küresel gıda tedarik zincirinin sekteye uğraması ve gıda ithalatının giderek daha pahalı hale gelmesi üzerine, Türkiye buğday açığını Venezuela’da kapatmayı deneyecek.
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan buğday üreticileri ve tedarikçileriyse bu açığın kapatılmasının yolunun yerli üretimde aranması gerektiğinde hemfikir. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Ülkemizde yerli üretimi ve üreticiyi korumadan, kendi kendimize yeterli olduğumuz temel ürünlerde dışarıya bağımlı hale geldiğimiz bir dönemde gıda egemenliği ve güvenliğinden bahsedemeyiz” dedi.
“Sudan başarısız, Nijer başarısız, Venezuela belirsiz”
2000'li yıllardan beri özellikle Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya ülkelerindeki arazilerin kiralanması ya da satışının tüm gelişmiş ülkelerin gündeminde olduğunu belirten Suiçmez, Türkiye’nin Sudan ve Nijer’de de aynı yolu denediğini ancak başarılı olamadığını hatırlattı: “Gıdanın önemini dikkate alarak buralardaki verimli, işletilmeyen arazileri ABD, İngiltere, Hindistan, Çin dahil olmak üzere birçok ülke uzun yıllardır kiralıyor. Ülkemizde de 2015'te Sudan'da arazi kiralanması gündeme geldi. TİGEM (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) üzerinden Sudan'la bir ortak şirket kuruldu ve 780 bin 500 hektarlık bir arazi kiralanıp özel şirketlere verilmesi, bunun da 12 bin 500 hektarında TİGEM'in örnek işletme kurarak tohum üretimi yapması gündemdeydi. Biz o zaman da bunun çözüm olmadığını söylemiştik. Türkiye için Sudan'daki bu girişime biz o dönemde ihtiyatla bakarak, buraların istikrarsız ülkeler olduğunu, istikrarsız ülkelere yapılan yatırımların kesintiye uğrayabileceğini söylemiştik. Nitekim darbe oldu. 2015'te kurulan şirket oraya yönelik hiçbir yatırım yapmadı. En son Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu'nda, Türk-Sudan Tarım Hayvancılık Anonim Şirketi'nin faaliyet raporu görüşülürken, genel müdürün de söylediği gibi orada gerekli arazi tahsisinin de yapılmadığını öğrendik. Dolayısıyla o, başarısız bir örnek oldu. 2018'de Nijer’de 1 milyon hektar arazide yem bitkisi üretimi gündeme geldi. Orada da hiçbir somut adım yok” diye konuştu.
Venezuela’nın iklim koşullarının da buğday üretimine uygun olmadığına dikkat çeken Suiçmez, “Tarım ve Orman Bakanı'nın açıklamasından basına yansıdığı kadarıyla Afrika ve Latin Amerika dahil on ülkede arazi kiralaması da gündeme gelecek. Bugün bizim gıda arz açığımızı yerli üretimle karşılamamız mümkünken, Güneydoğu Anadolu Projesi'nde (GAP) sulama oranının yüzde 30'larda olduğu bir ortamda bu projeyi tamamlayıp sulamayla birlikte verim ve ürün artışını sağlamamız mümkünken, bugün mazotta, gübrede, tohumda, ilaçta, yemde yurtdışına bağlı olduğumuz girdiler nedeniyle üretim maliyetleri yükselip üreticiler alandan çekilirken, 4,2 milyon hektar araziyi çiftçi işlemekten vazgeçmişken bizim önceliğimiz yurt dışından arazi satışı ya da kiralama olmamalı. Artık bir milli güvenlik sorunu haline gelen buğday, arpa gibi hububat, nohut, mercimek gibi bakliyat, ayçiçeği, mısır, pamuk, şeker pancarı gibi temel ürünlerde yerli üretimle kendimize yeterliliğimizi arttırmamız gerekir. Sudan başarısız, Nijer başarısız, Venezuela belirsiz. Venezuela arazilerinin buğday üretimi için elverişli olmadığı konusunda da bilgiler var. Böylesi bir ortamda bizim dış arayışlar yerine somut olarak başarabileceğimiz iç üretimi artırmaya yönelik arayışlara girmemiz bizim için en temel çözüm” diye konuştu.
Suiçmez, Venezuela’da üretim yapılmasının ekonomik bir seçenek olmadığını da söyleyerek, “Biz o ülkelerde özel şirketler yoluyla üretim yaptırsak bile oradaki ürünlerin Türkiye'ye getirilmesinin lojistik maliyeti çok çok daha fazla. Nitekim Nijer'e yönelik çalışmaların sonlandırılmasının gerekçesi de orada üretilen ürünlerin Türkiye'ye getirilmesinin daha maliyetli olması, dolayısıyla oradaki yatırımın ekonomik olmamasıydı” şeklinde konuştu.
“Ekilmeyen alanların buğday üretimine kazandırılması daha düşük maliyetli ve daha kolay”
Türkiye'deki hububat ticareti yapan firmaların bir araya geldiği Hububat Tedarikçileri Derneği (HUBUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Gülfem Eren de hem maliyetler hem de iklim koşulları açısından Venezuela’da buğday üretimi yapılmasının uygun olmadığı görüşünde. VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Eren, “Venezuela, Güney Amerika ülkesi olup tropikal bir iklime sahiptir. Bu nedenle iklim yönüyle buğday üretimine çok uygun gözükmemektedir. Bu ülkeden Türkiye’ye buğday taşıma maliyetlerinin yüksek olması da dezavantaj oluşturmaktadır. Ayrıca Venezuela kendi tüketim ihtiyacı kadar buğday üretemediğinden buğday ithalatçısı olan bir ülke konumundadır. Venezuela’da buğday üretmek yerine buğdayın anavatanı olan Türkiye’de ekilmeyen alanların buğday üretimine kazandırılması, sulanan alanların artırılarak verimliliğin ve ülke içerisinde arzın artırılmasının daha düşük maliyetli ve kolay olduğunu düşünüyoruz. Daha önce Sudan ve Nijer’de tarımsal üretim yapılması ve üretilen ürünün Türkiye’ye getirilmesi konusunda çalışmalar yapılmış̧ olup bir netice alınamamıştır. Bu nedenle öncelikle ve ivedilikle ülkemizde buğday üretiminin artırılmasına yönelik politikaların yeni duruma göre güncellenmesini elzem görüyoruz” dedi.
“Son 10 yılda buğday ekili alanlar azaldı”
Peki hem üreticilerin hem de tedarikçilerin destek verilmesini istediği Türkiye’de buğday üretimindeki sıkıntılar neler? HUBUDER Başkanı Eren, son 10 yılda Türkiye’de buğday ekili alanların yüzde 10 azalarak 7,5 milyon hektardan 6,7 milyon hektara gerilediğini kaydetti. Bu süreçte üretim miktarının iklim şartlarına bağlı olarak 17,5 ile 21 milyon ton aralığında seyrettiğini belirten Eren, 2022 yılında buğday rekoltesinde düşüş beklediklerini de ifade etti: “Normal iklim koşullarında Türkiye buğday ihtiyacı kadar üretim gerçekleştirmektedir. Ancak ülkemizde buğdayın genellikle kuru alanda üretilmesi nedeniyle olumsuz iklim koşullarına bağlı olarak bazı yıllarda tüketim ihtiyacı kadar üretim gerçekleşmemekte ve arz açığı oluşabilmektedir. Nitekim 2021 yılında yaşanan kuraklığa bağlı olarak 17,6 milyon üretim gerçekleşmiş̧ ve bir miktar ithalat yapılmıştır. 2022 yılında ise iklim verilerinin normal seyretmesi nedeniyle TÜİK’e göre 19,5 milyon ton üretim beklenmektedir. Ancak biz HUBUDER olarak yetersiz sertifikalı tohum ve yetersiz gübre kullanımına bağlı olarak 18 milyon ton civarında üretim bekliyoruz. Bu üretim miktarının devir stoklarıyla birlikte tüketim ihtiyacını karşılayacağını ve buğday yönüyle sorun olmayacağını tahmin ediyoruz.”
Son yıllarda dünya buğday fiyatları ve lojistik maliyetlerinin artmasıyla yerli üretimin daha değerli hale geldiğine değinen Eren, “Pandemi ve devam eden savaş̧ tedariki de zorlaştırdı. Bu nedenle tüketim ihtiyacımızın mutlaka iç̧ üretimle karşılanması gerektiğine inanıyoruz. Devletimizin de bu yönde çalışmaları olduğunu görüyoruz. DİR kapsamında buğday ithalatının devam edeceğini, un ve makarna ihracatımızdaki lider konumumuzu sürdüreceğimizi düşünüyoruz” dedi.
“Üretici taban fiyatı düşük bulduğu için buğdayını TMO’ya satmıyor”
Türkiye’nin buğday mamulleri ihracatındaki başarısına karşın Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı ise ithalatın giderek daha pahalı hale geldiğini kaydetti. Dünyada diğer tarımsal ürünler gibi buğdayda da fiyatların düşmeyeceğini beklediklerini söyleyen Suiçmez, “Hasat döneminde kısmi düşüşler olsa da yıl ortalamasına baktığımızda, örneğin geçen yıl 30 Haziran 2021'de 2 bin 800 TL karşılığı buğday almışken, 2022 mart ayında 6 bin 300 lira, hatta bir ara 6 bin 700 TL karşılığı buğday aldık. Kendi kendimize yeterli olduğumuzu söylememize rağmen Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO) 14 tane ihale yaptı. TMO yerli üretimle stoklarını dolduramadığı için bu yıl da nereden ucuz buğday bulabilirsek bir an önce almak amacıyla ihalesiz alım için kendisine yetki aldı. Açıklanan buğday taban fiyatları da maliyeti maalesef karşılamadığı için çiftçi yerli ve yabancı piyasada oluşan fiyatlara göre buğdayını TMO'ya satmıyor. TMO da bu nedenle yurt dışından almayı, yıllardır yaptığı bu dışa bağımlı politikaları devam ettiriyor. 2022 yılı buğday fiyatları yine maliyetin altında kaldı. Üretici yine ürününü TMO'ya satmayacak. TMO yine yurt dışından daha yüksek bir fiyatla alacak” dedi.
TMO’nun yurt dışından buğday alımındaki ithalat fiyatını sübvanse ederek sanayicilere buğday verdiğini de kaydeden Suiçmez, bu sübvansiyonun üreticilere de destek olarak sağlanmasını istedi. Suiçmez “TMO yurt dışından 6 bin liranın üstünde aldığı buğdayı un sanayicisine 4 bin 500 liraya vererek sübvanse etmekte. Bu tüketiciyi korumak için önemli ve gerekli. Ama sadece tüketiciyi korumak için sübvansiyonu sanayiciye vermek değil, ekmeğin ana maddesi olan buğdayda, ülkemizde yeniden 23-24 milyon tonları üretilebilecek koşulların sağlanması, üreticinin sübvanse edilmesi, mazot ve gübrede doğrudan desteklerinin olması gerekiyor. Çiftçilerin sonbaharda yeni girdilerle yeniden üretime devam edebilmesi için bu girdi maliyetlerine göre taban fiyatlarının açıklanması ve alım garantisinin verilmesi, dünyada ve Türkiye'de geçen yıl oluştuğu gibi yeniden oluşabilecek yüksek fiyatlara göre geriye dönük telafi edici fark ödemesi yapması gerekir. Sağlıklı ve kalıcı çözüm, üretim maliyetini azaltmak, yeterli destekleri sonraki yıl değil o yıl içinde ödemek ve üretimde devamlılığı sağlamak” diye konuştu.
VOA