'Türkiye, Fırat'ın doğusunda 'Arap Kemeri' planladı fakat bu planın zemini yok'
Özuğurlu, asıl Ankara'dan beklenti içinde olan tarafın Şam olduğu görüşünde.
Musa Özuğurlu’ya göre, Ankara ABD ile 'güvenli bölge' uzlaşısıyla Fırat'ın doğusunda bir 'Arap kemeri' planlamasına rağmen istediğini elde edemiyor. Bölgenin iskan edilmişliği ve demografisinin de plana geçit vermeyeceğini belirten Özuğurlu, asıl Ankara'dan beklenti içinde olan tarafın Şam olduğu görüşünde.
Türk hükümeti ABD ile Fırat'ın doğusunda tesis etmek istediği 'güvenli bölgeye' yönelik adımlarlar atsa da nihai hedefine yönelik memnuniyetsizlik içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da 'ABD'nin kendilerini oyaladığı' şikayetini dile getirirken, olası tek taraflı harekete geçmeyi andı. Ancak tartışmalar şimdilik Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesi beklenen eylül sonundaki BM Genel Kurulu'na kadar durulmuş görünüyor.
Türkiye'nin beklenti içerisinde olduğu Suriye'nin kuzeydoğusunda siyasi, askeri ve demografik yapıya dair durumları uzun yıllar Suriye'de görev yapmış Artı TV yorumcusu ve Diken internet sitesinin yazarı Musa Özuğurlu ile konuştuk.
‘AMERİKA İÇİN DE ÇOK İYİ BİR ATILMIŞ BİR SOMUT ADIM YOK’
Musa Özuğurlu'na göre, ABD ile Türkiye arasında güvenli bölge uzlaşması şu anda kimsenin beklentilerini karşılayabileceği bir uygulama değil. Ankara'nın stratejik hedeflerinden birinin Türkiye'nin güneyi ile Suriye'nin kuzeyinde bir 'Arap kemeri' oluşturmak olduğunu belirten Özuğurlu, ancak ABD'nin attığı adımların bunu mümkün kılacak gibi görünmediğini kaydetti. Özuğurlu gerek Erdoğan gerekse Çavuşoğlu'nun memnuniyetsiz açıklamalarının da bunun somut kanıtı olduğunu vurguladı:
“Güvenli bölge şu anda hiç kimsenin kendi beklentilerini karşılayabildiği bir uygulama aşamasında değil. Tabii ki Suriye’de Amerikan varlığını istemediğini biliyoruz. Amerika’nın veya Türkiye’nin varlığının ne şekilde olursa olsun Suriye’yi tatmin edecek bir durum yok. Ama Türkiye ve Amerika açısından baktığımız zaman iki tarafın da aslında bir taraftan Türkiye istediğini alamadı çünkü Türkiye bir şekilde aslında o bölgede daha derin veya aynı zamanda YPG ya da SDG güçlerinin daha geriye çekildiği ve aynı zamanda ağır silahların bir şekilde elimine edildiği bir anlaşmayı öngörüyordu. Bunun yanında orada Türkiye’nin stratejik hedeflerinden bir tanesi Türkiye’nin güneyi ve Suriye’nin kuzeyi arasında deyim yerindeyse bir yeni Arap kemeri oluşturmaktı. Bu Türkiye açısından birkaç açıdan gerekli gördüğü bir şeydi iktidarın. Çünkü bir taraftan hem kendi iç mülteci sorununa kısmi bir çözüm getirecekti hem de o bölgeye kendisine anlayış olarak daha yakın bir kesimi yerleştirecekti. Bunu da iki yönlü kullanabilecekti, yani hem Suriye yönetimine karşı hem de o bölgedeki istemediği yapılanmalara karşı kullanabilecekti. Fakat Türkiye’nin şu ana kadar bunlardan hiçbirisini gerçekleştirecek bir adımı Amerika Birleşik Devletleri’nin atmadığını görüyoruz. Diğer yandan Amerika için de çok iyi bir atılmış bir somut adım yok. Şu denilebilir, Amerika Birleşik Devletleri zaten orada, zaten şu anda istediğini yapıyor. Ama şöyle bir şey de var, Amerika orada Suriye otoritesi olmadan, Rusya’nın tam olarak rızası olmadan, Türkiye’nin keza rızası olmadan bir adım attığı için bu daima geçici bir adım olarak görülebilir. Dolayısıyla Amerika açısından tam olarak tatmin olunmuş veya gelecekte sağlam olarak verilebilecek bir adım da söz konusu değil. Rusya burada Türkiye’nin pozisyonunun ne olacağını bekliyor. Aynı zamanda Suriye yönetiminin de Rusya ile birlikte hareket içerisinde daha sonraki somut adımını bekleyip göreceğiz ve Kürtlere bakacak olursak, Salih Müslim’in yapmış olduğu yönetimi tekrar masaya çağırıyoruz çağrısı var. Onların da ne yapacağını bekleyip görmek gibi bir durum söz konusu. Dolayısıyla ben ortada herkesin ‘Tamam bundan sonra başka aşamayı düşünebileceğimiz bir yere geldik’ diyebileceği net bir durumun olmadığını düşünüyorum. Özellikle bütün bunların arasından asıl hedefi koyan Türkiye olduğu için ve diğerleri duruma göre hareket eden ülkeler olduğu için asıl Türkiye açısından hiçbir kazanımın elde edilemediği bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Zaten hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hem de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan gelen açıklamalara bakacak olursak Türkiye şu anda hiç memnun değil."
'SIĞINMACI YERLEŞTİRİLECEĞİ SÖYLENEN BÖLGE ZATEN İSKAN EDİLMİŞ BÖLGE'
Ankara'nın Suriye'nin kuzeyine sığınmacı nüfusu yerleştirme arzularının da pratik olarak pek mümkün görünmediği görüşünü dile getiren Özuğurlu, en başta sahanın özellikleri ve demografisinin buna engel olacağını söyledi:
"Doğrusu hiçbir yeri öngöremiyorum. Çünkü birtakım cepler diyeceğiz ama o cepler de sonuç itibariyle coğrafik olarak diğer bölgelerle bağlantılı ve soyutlanabilmesi de mümkün değil. Bu açıdan baktığımız zaman bütün olarak değerlendiriyorum. Fırat’ın doğusu ve siyasi tartışmalar bir tarafa teknik olarak bakacağız, yani askeri olarak. Pratik günlük hayat açısından baktığımız zaman böyle bir şey mümkün değil. Çünkü o bölgede ister Arap olsun, ister Kürt olsun, ister Süryani olsun, ister Ermeni olsun, orada çok sayıda etnik grup da var. Hepsi aynı fikirdedir, demiyoruz elbette. Herhangi bir şekilde orada bir boşluk olması gerekiyor ki bunların arasına yeni mülteciler, birtakım insanlar yerleştirilsin. O bölge zaten sınır bölgesi, tamamen kaplanmış bir bölge, kullanılan bir bölge, insanların yaşadığı iskân ettiği bir bölge. Her yeni komşu aynı etnik gruptan olsa bile bir rahatsızlık oluşur.”
‘TÜRKİYE GÖNDERECEĞİ İNSANLARI ŞAM'A KARŞI HAZIR ENSTRÜMAN OLARAK TUTMAK İSTİYOR’
Özuğurlu, Erdoğan yönetiminin Türkiye'den Suriye’ye geri gönderilecek insanları Şam’a karşı bir koz olarak tutmak niyetinde olduğunu ancak Suriye yönetiminin buna izin vermeyeceği görüşünü de dile getirdi. Özuğurlu, Türkiye’nin askeri müdahalesinin, farklı bir direnişle karşılaşabileceği ihtimalinde değindi:
“Kürtler o bölgede laik bir yapı. Yani buradan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göndermeyi düşündüğü gruplar içerisindeyse dini anlayışı ağır basan bazı kesimlerin olduğunu biliyoruz. Bunlar oraya gittiği zaman ortaya farklı bir problem de çıkacaktır. Oradaki sosyal hayatı düşünecek olursak, oranın kaynaklarını ve pastanın paylaşımını düşünecek olursak, bu durumda yereldeki insanların, o bölgenin yerlilerinin başka birileriyle pastayı paylaşmak istememesi de doğal. Çünkü zaten aslında çok gelişmiş bir bölgeden de bahsetmiyoruz. Sosyoekonomik olarak da problem yaratacak bir durum. Bir de şu var, ne olursa olsun bu doğaldır böyle bir savaş içerisinde. Türkiye oraya göndereceği insanları Suriye yönetimine karşı her zaman hazır bir enstrüman olarak tutmak istiyor. Suriye yönetimi de buna hiçbir zaman izin vermek istemez. İstemeyeceği için de mutlaka orada birtakım provokasyonlar olacaktır, birtakım rahatsızlıklar olacaktır. Bütün bu sebepleri toparladığımız zaman bunun pratikte mümkün olmadığını görüyoruz.'
'KİMİN MÜLKÜNÜ KİME VERECEKSİNİZ?'
Özuğurlu, Türkiye'nin sığınmacı iskan planlarının uluslararası hukuk açısından da mümkün görünmediğini belirtirken, 'gidip komşunuzun bahçesine ev yapıyormuşsunuz gibi olur' vurgusu yaptı Özuğurlu Afrin örneğinin ise çok doğru olmadığı görüşünde. ABD'nin Afrin'i zaten önemsemediğini, Menbiç konusunda bile Türkiye ile yakın bir pozisyona geldiğini anımsatan Özuğurlu, ancak Fırat'ın doğusunun farklı olduğunu dile getirdi. ABD'nin YPG/SDG'ye bu kadar 'yatırım yaptıktan' sonra şapkasını alıp gitmesinin de beklenemeyeceğini, Rusya, Suriye ve İran'ın da Türkiye'nin uzun süreli varlığına itiraz edeceğini belirten Özuğurlu'ya göre Türkiye'nin herhangi bir askeri müdahalesi bu bölgede direnişle de karşılaşabilir:
"Kimin mülkünü kime vereceksiniz, bir de bu var. Erdoğan TOKİ eliyle bir şeyler yapılabileceğini söylüyor. Ama bunun için siz gidip komşunuzun bahçesine bir ev yapıyormuşsunuz gibi olur ki yasal olarak da uluslararası hukuk açısından da bu aslında mümkün görünmüyor. Dolayısıyla ben çok da pratik olduğunu düşünmüyorum. Askeri açıdan baktığımızda Afrin örneği veriliyor. Fakat buranın Afrin’den farklı olduğunu görmek lazım. Çünkü Afrin üzerinde Amerika Birleşik Devletleri çok da ısrarcı değildi, hatta Menbiç konusunda bile Türkiye ile anlaşmaya yakın bir noktaya kadar gelmişti. Orada şu ana kadar Türkiye’nin istediklerini gerçekleştirmiş değil Amerika Birleşik Devletleri, ama özellikle Fırat’ın doğusunu düşünmek gerekir bu konuda. Çünkü eğer Kürtlerin son konjonktürde ortaya çıkardıkları oluşumu düşünecek olursak asıl üzerinde durdukları nokta Fırat’ın doğusu. Dolayısıyla şimdi Türkiye’nin herhangi bir askeri müdahalesi burada farklı bir direnişle karşılaşabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nin şu ana kadar o bölgede yürütmüş olduğu bir iddia söz konusu. Bu kadar yatırım yaptıktan sonra Amerika’nın Türkiye’nin herhangi bir adımı karşısında tamam o zaman biz de şapkamızı alır gideriz gibi bir tavır içerisine girmesi çok da mümkün görünmüyor. Ayrıca getirmiş olduğu silahlar da YPG ya da SDG’yi daha da nitelik olarak güçlendirmiş görünüyor. Askeri açıdan baktığımız zaman da çok da kolay olmayan bir durum. Bir de siyasi açıdan bakıldığında ki Türkiye’nin oraya girmesine Amerika’nın kendisi karşı, Türkler yerel olarak karşı, aşiretlerin bazıları Suriye yönetimiyle birlikte hareket ediyor karşı, bazıları etmiyor olsa bile karşı, Suriye yönetimi zaten karşı, Rusya hiçbir zaman için Türkiye’nin uzun süre orada kalıp etkisini devam ettireceği bir oluşumu istemez, İran zaten hiç istemez. Dolayısıyla siyasi açıdan da Türkiye için aslında bir zeminin oluşmadığını görüyoruz. Her 3-4 açıdan baktığımız zaman da bana çok da mümkün gibi mantıklı, kolay bir işmiş gibi gelmiyor.”
‘ASIL BEKLENTİDE OLAN SURİYE TARAFI’
Özuğurlu, asıl beklenti içinde olan tarafın Şam hükümeti olduğunu belirtti. Özuğurlu’ya göre Türkiye, Şam hükümetiyle ilişkilerini düzeltmek için bir adım atarsa, olumlu karşılık alacak:
“Amerika’nın Suriye ile ilişkilerini bundan sonra da belirleyecek olan İsrail dengesini göz ardı edersek eğer çok eksik görmüş oluruz. Dolayısıyla o daha bölgesel politikalarla ilgili bir şey. Yani bir ikili ilişki konusu değil sadece. Ama Suriye’nin Türkiye ile herhangi bir şekilde bunca yaşanmış olan acılara, Türkiye’ye gösterilmiş olan tepkilere ve hatta Türkiye’nin hala Suriye yönetimine göstermekte olduğu tepkilere rağmen bir yol bulunabilir çünkü bunu iki taraf da birbirine sevgiyle yaklaşabileceği için söylemiyorum, bunu iki taraf birbirine zorunlu olduğu için yani aynı coğrafyada komşu oldukları için olmak zorunda bir şekilde bu. Dolayısıyla bir süre sonra Suriye yönetimi, Türkiye’den gelecek herhangi bir olumlu adıma hele hele diyelim ki Kürtler konusunda eğer ortak bir zemin yakalanabilirse, iki ülkenin politikaları açısından veya aynı şekilde İdlib bölgesindeki militanlarla ilgili olarak Türkiye herhangi bir geri adım atar ve Suriye yönetimine daha anlayışla yaklaşacağını ilan ederse, başka bir havanın yakalanabileceğini düşünüyorum. Asıl beklentide olan Suriye tarafı. Çünkü Suriye tarafı herhangi bir şekilde Türkiye’ye yönelik agresif bir tutum içerisinde olmadığını ama bunun tam tersi Türkiye’nin kendi topraklarında bulunduğunu ve kendi egemenlik haklarını ihlal ettiğini iddia ediyor. Dolayısıyla beklentide olan taraf Suriye. Eğer Türkiye’den olumlu bir adım atılırsa, Suriye’nin ben yüksek sesle hayır diyeceğini zannetmiyorum. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında iki ülkeye karşı da benim topraklarımda ne işiniz var, egemenlik haklarını ihlal ediyorsunuz gibi bir söylem kullansa da Suriye yönetimi Amerika ile Türkiye’yi bir tutmadığını aynı zamanda Rusya’nın da etkisiyle birlikte düşünecek olursak söyleyebiliriz.”
‘TÜRKİYE İÇİN ASLOLAN ZEYTİN DALI VE FIRAT KALKANI İLE ELDE EDİLEN HAKİMİYET BÖLGELERİ’
Özuğurlu, diğer yandan Türkiye için aslolanın Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekatlarında elde ettiği hakimiyet bölgeleri olduğunu söylerken, Suriye ordusunun da Rusya ile uyum içerisinde İdlib'de yavaş yavaş ipleri eline almasının beklenebileceği görüşünü dile getirdi:
“Suriye ordusu kaplan kuvvetleri de dahil olmak üzere aslında son iki yıldır çok büyük bir yığınak yaptı o bölgeye. Fakat bir orkestrasyon var, bu da zannediyorum Rusya tarafından yönetiliyor. Rusya’nın Türkiye ile özellikle ilişkisi, Türkiye’nin Amerika ile rahatsızlıkları gibi birtakım faktörleri dikkate alarak Suriye tarafına buyur sen devam ete ya da dur dediğini zannediyorum. Astana sürecinde bir anlaşma yapılmıştı, bu silahlı grupların ağır silahlarını bırakmaları ve belli bölgelere iç taraflara doğru çekilmeleri Türkiye’nin sorumluluğundaydı. Fakat bu yerine getirilmedi, bunun ötesinde Rusya’nın üssüne de dahil olmak üzere ve Suriye ordusuna bazen 15 bazen 20 kişilik gruplar halinde kayıp verdirecek saldırılar oldu. Dolayısıyla Rusya için Suriye’nin bu kez feryat etmesiyle artık tolerans da bitti, Türkiye’ye tanımış olduğu marj da sona erdi. Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri ile S-400’ler olsun, F-35’ler olsun Suriye konusundaki güvenli bölge ile ilgili pazarlıklar olsun orada bir politika yumuşamasına doğru gittiği günlerde Rusya biraz da Türkiye ile aynı zamanda bütün itirazlarına rağmen açıkça belirterek Suriye’nin o yöne ilerlemesine izin verdi. Bu Türkiye’yi fazlasıyla rahatsız etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin’in son görüşmesinde bu konunun gündeme geldiği ifade edildi. Türkiye için orası çok önemli. Aslında İdlib değil önemli olan Türkiye için. Önemli olan Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekatlarında elde edilen hakimiyet bölgeleri. Türkiye şu an aslında orada bir paralel devlet yapılanması içinde. Bunu tamamıyla herhangi bir devletin müessesleriyle pratiğe dökmüş durumda. İdlib tarafını dolayısıyla ön cephe olarak görüyor. Türkiye de yetkililer bazında insani durumu dile getiriyor. Fakat herkesin korkusu oradaki militanlar. Türkiye, orada Suriye ordusunun herhangi şekilde ilerlemesi sonucunda bu militanların kendisi için de bir tehlike oluşturacağını düşünüyor. Bazen acaba Suriye’ye girmek üzere mi o konuşlanmalar sorusu soruluyor. Askeri konuşlanmalar bunların çoğu aslında o bölgeyi korumak üzere yani Türkiye’den gelecek militan akışının bir şekilde durdurulması ya da o tehlikenin bertaraf edilmesi gerektiğinde onun hazırlıkları aslında. O bölgenin ilanihaye bu şekilde kalması mümkün değil, çünkü Suriye yönetimini rahatsız ediyor. Sonuç itibariyle adamların toprağı orası ve geri almak istiyorlar. Ama şu anda Türkiye’nin bastırması nedeniyle Rusya’nın da Suriye’ye dur demesi nedeniyle dondurulmuş durumda. En son Suriye ordusunun ilerlemeleri sonrasın da bir ateşkes ilan edildi. Bu bir süre gidecek sonra duracak, ama nereye kadar? Cisril Şuğur gibi önemli birtakım noktalar var, bu noktalara ulaştıktan sonra geriye zaten fazla bir şey kalmayacağı için kopmuş olacak. O zaman Türkiye de bunun önüne geçemez, geçemeyeceğinin de aslında farkında. Bu nedenle Rusya nezdinde girişimlerde bulunuyor Türkiye. Bir yandan da Suriye yönetimi ile doğrudan bağlantı içinde değil. Ama o bölge şu anda böyle. Suriye yönetiminin önünde zaten şu anda iki başlık var. Bunlardan biri Bir tarafta Fırat’ın doğusu, bir tanesi de İdlib. İdlib’i de zaman zaman Fırat’ın doğusu ile ilgili birtakım gelişmelerden dolayı da durduruyor olabilirler. Yani dengeli bir şekilde gitmeye çalışıyorlar. Çünkü bir cepheye yığılmak diğer taraflarda zayıflığa yol açabiliyor. Bu da aynı zamanda Rusya ile koordinasyon halinde yapılan bir durum."
CEYDA KARAN / SPUTNIK