Türkiye jeopolitik kimlik arayışında çıkmazda mı?
Putin'den ince diplomasi
Türkiye jeopolitik kimlik arayışında çıkmazda mı?
ABD ile müttefiklik ilişkileri hızla zemin kaybeden Türkiye, Rusya ile stratejik alanlarda işbirliğine gidiyor. Türkiye iddialı jeopolitik kimlik arayışında çıkmaza mı girdi? Uzmanlar, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:
Son aylarda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önce ABD yönetimi ile ilişkileri düzeltme çabasına girmesi, hamlelerinde başarısız olunca yeniden Rusya ile yakın işbirliğine yönelmesi, uluslararası toplum tarafından yakından izleniyor.
Birçok uzman, Erdoğan'ın ABD ile Rusya'yı birbirine karşı kullanarak kendi elini güçlendirme stratejisi izlediğini belirtirken, son haftalarda yaşanan gelişmelerin Türkiye'yi Rusya'ya daha fazla taviz vermek zorunda bırakabileceği dile getiriliyor.
Putin'den ince diplomasi
ABD Başkanı Joe Biden, Erdoğan'a karşı tavrını yumuşatmıyor, Türkiye'nin yalnızlaştığını gören Rusya'nın ise Türkiye'ye karşı elinin daha da güçlendiği düşüncesiyle hareket ettiği ve daha fazla taviz beklediği izlenimi yaratıyor.
Erdoğan'ın Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir araya geldiği son görüşme, böyle bir arka planda ve son dönemdeki gerilimlerin gölgesinde gerçekleşti.
Türkiye'nin Ukrayna'ya askeri desteği, Kırım konusunda yaptığı son açıklamalar, İdlib'te tırmanan gerilim, Putin ile Erdoğan arasında baş başa görüşmede ele alındı. Toplantı sonrasında yapılan açıklamalar, Moskova-Ankara hattında gerilimin sürdüğünü, ilişkilerinin seyrinin önümüzdeki günlerde Ankara'nın atacağı adımlara bağlı olacağını gösterdi.
Putin'in Türkiye ile büyük krizlerin yaşandığı dönemlerde bile soğukkanlı hareket etmesi, Türkiye kamuoyunu karşısına almamaya özen göstermesi ve taleplerini Erdoğan ile görüşmelerinde masaya getirerek Rusya'nın lehine sonuçlar içeren diplomatik çözümlerle ilişkileri sürdürmesi dikkat çekiyor.
"Uzlaşı bulmayı öğrendiler"
Türkiye-Rusya ilişkilerini yakından takip eden uzmanlardan Daria Isachenko, yakın dönemde her iki tarafın da derin ihtilaflar ve görüş ayrılıkları yaşamalarına rağmen "uzlaşılar" yoluyla ilişkileri sürdürdükleri, son Soçi buluşmasının da bunun yeni bir örneği olduğu görüşünde.
Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından olan Isachenko, Türkiye ile Rusya arasında en gergin dönemlerde bile görüşmelerin kopmadığını belirterek 1990'lı yılların ortasında, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi olarak görev yapanAlbert Çernişev'in "Türkiye ve Rusya aynı gemide. Gemi batarsa ikimiz de batarız. Bu nedenle suyun üstende kalabilmenin yolunu bulmak zorundayız" şeklindeki sözlerini hatırlatıyor.
Isachenko, "Putin de aslında Soçi'deki görüşme sonrasında, benzer bir şekilde Erdoğan ile her zaman aynı görüşlere sahip olmadıklarını, görüşmelerin kimi zaman zor geçtiğini ancak uzlaşı bulmayı öğrendiklerini vurguladı. Bu uzlaşılardan her iki taraf da kazanç sağlıyor denebilir" diyor.
Rusya'nın Ukrayna hassasiyeti
Türkiye'nin son dönemde Ukrayna ile savunma sanayi ve teknolojileri alanında işbirliğini geliştirmeye çabalaması, diğer taraftan Ukrayna'ya İHA'lar satması, Kırım'ın ilhakının tanınmadığı şeklindeki açıklamalar, Rusya'da büyük tepki yaratmış gözüküyor.
Ancak Rusya, bu konuda uyarılarını iletirken diğer yandan Türkiye'ye yeni öneriler de getiriyor. Daria Isachenko'ya göre Rusya'nın askeri teknoloji, silah sanayi gibi alanlarda işbirliği önerileri hem ticari açıdan Rusya için önemli hem de başka siyasi hedefleri içerebilir.
Isachenko, "Belki Rusya, Türkiye'ye savunma sanayi alanında ihtiyaç duyduklarını vermesi halinde, Ukrayna'ya askeri desteğini sınırlandırabileceğini düşünüyor olabilir. Türkiye'nin Ukrayna ile güçlendirdiği askeri işbirliğinden Rusya’nın son derece rahatsız olduğu biliniyor. Ya havuç ya sopa gösterecek. Ancak bana göre şu anda Türkiye'yi vazgeçirmek için iknaya çalışacak" şeklinde konuşuyor.
Hasım mı, partner mi?
Kimi uzmanlar, Türkiye ve Rusya'yı "iyi hasımlar" olarak tanımlıyor, diğerleri ise "işbirliği yapan iki düşman", "rekabetçi işbirliği" veya "konforlu hasımlık" kavramlarını kullanıyor.
Ukrayna, Suriye ve Libya'da olduğu gibi pek çok bölgesel ihtilafta karşı cephelerde yer alan Türkiye ve Rusya, diğer yandan Dağlık Karabağ'da yaşandığı gibi gibi diplomatik çözümlere de ulaşabiliyor, doğalgaz, nükleer santraller ya da savunma sanayi gibi alanlarda işbirliği yapabiliyor.
Doç. Dr. Aylin Ünver Noi'ye göre Türkiye ve Rusya arasında tarihsel sorunlar ve rekabet bulunmasına rağmen iki ülke arasında artan karşılıklı bağımlılık, Moskova ve Ankara'nın belirli alanlarda işbirliği yapmasını kaçınılmaz hale getiriyor.
"Jeopolitik rakip"
İstinye Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Noi, Türkiye ve Rusya'nın "uzun bir çatışma tarihi olan iki jeopolitik rakip" olduklarını söylerken ilişkilerde son dönemde yaşananları şöyle yorumluyor:
"Suriye ve Libya'da etki alanını arttırma stratejisi, Rusya'nın geçmişten gelen Akdeniz'e inme politikası, Kırım'ın ilhakı, 1768'den beri Osmanlı ile arasında önemli savaşlara neden olan Karadeniz'in kuzeyini kontrol etme stratejisinden çok da farklı değil. En önemli fark ise bu stratejileri uygulamada Rusya'nın Türkiye ile doğrudan çatışma yerine rekabetin sürdüğü bir işbirliğine yönelmesi. İki ülke arasında çatışma çıkmasını, ekonomi ve enerji konusunda iki ülke arasında artan birbirine bağımlılık engelliyor."
CATS uzmanı Daria Isachenko da Rusya-Türkiye ilişkilerinde sorunlara ve zaman zaman yaşanan büyük krizlere rağmen "partnerlik, koordinasyon ve istişare" anlayışının devam ettirildiği görüşünde.
Isachenko, "İki ülke, ciddi ihtilaflar dahil meseleleri koordine ve istişare etmeyi öğrendi ve Putin’in Soçi sonrası açıklamalarına bakacak olursanız, Suriye, Libya ve tüm ihtilaflara ilişkin sürekli koordinasyon ve istişare vurgusu yapması dikkat çekiyor" yorumunu yapıyor.
Yeni askeri alımlar yolda
Bu arada Soçi görüşmesinden sonra Erdoğan'ın ABD'nin yaptırım uyarılarına rağmen Rusya ile savunma sanayi alanında işbirliğini daha da geliştireceklerini söylemesi dikkat çekti.
Erdoğan'ın "Rusya ile S-400'lerde geri adım yok, uzaya roket fırlatma, savaş uçakları ve denizaltı adımlarımız olacak" şeklindeki açıklaması özellikle Batılı başkentlerde büyük yankı buldu.
NATO müttefikleri, Türkiye’nin Rusya ile savunma sanayi alanında işbirliği adımlarından rahatsızlık duyarken, gelişmeler Batı'da Erdoğan'ın dış politika yönelimi ve hedefleri hakkında kuşkuları daha da artırıyor.
Doç. Dr. Aylin Ünver Noi'ye göre ise Türkiye'nin Rusya ile savunma sanayi alanında işbirliğine girmesinde, pragmatik nedenler daha büyük rol oynuyor. Türkiye'nin siyasi sorunlar nedeniyle ABD'den ya da Avrupalı müttefiklerinden savunma sanayi alanında beklentilerine karşılık bulamadığını belirten Noi, şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Türkiye'ye satın almak istediği silahların satılmaması, teknoloji transferi yapılmaması, Türkiye'nin drone teknolojisinde kullanılan parçalar satılmasın diye ABD'de lobi faaliyetlerinin yapılması, ABD'nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne uyguladığı silah ambargosunu kaldırması, silahsız olması gereken Yunan adalarının silahlandırılması gibi son yıllarda gerçekleşen gelişmeler zaten mevcut olan güven bunalımını derinleştirerek Türkiye'yi kendi savunma sanayisini geliştirmesine ve Rusya ile savunma sanayi işbirliğini derinleştirme sürecine girmesine neden olmuştur."
Ufukta yeni ABD yaptırımları görünüyor
S-400 geriliminin sürmesi, Türkiye’nin Rusya ile yeni silah anlaşmaları yapması, Biden yönetiminin Erdoğan'a karşı tutumunu daha da sertleştirebilecek bir gelişme olarak görülüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu için gittiği New York'ta ABD Başkanı Biden ile ayaküstü de olsa bir görüşme gerçekleştirmeyi umut etmiş, ancak Ankara'ye eli boş dönmüştü.
Erdoğan, "İki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil" yorumunu yapmış, "Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta maalesef iyi bir nokta değil" demişti.
Gözler şimde, Ekim ayı sonunda Roma'da yapılacak G20 Zirvesi'nde Biden ile Erdoğan'ın ikili bir görüşme gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğine çevrildi.
Rusya'dan savunma sanayi alanında yeni alımlar, ABD’nin S-400 yaptırımlarına ilave yeni yaptırım kararları alacağı anlamına geliyor.
Zikzakları Türkiye’yi zayıflatıyor
Erdoğan'ın dış politikadaki zikzakları, sadece ABD değil, Avrupalı müttefiklerinin gözünde de Türkiye'yi öngörülemeyen tehlikeli krizlere ve ihtilaflara yol açabilecek, riskli bir partner haline getiriyor.
Doç. Dr. Aylin Ünver Noi ise son gelişmelere rağmen, Türkiye'nin Avrupa ülkeleriyle ve ABD ile gerilimleri azaltma arayışlarının süreceği görüşünde.
Biden yönetiminin iş başına gelmesinden sonra Erdoğan ile ilişkilerin zaten gergin başladığını hatırlatan Noi, şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Biden yönetiminin Erdoğan ile ilk telefon konuşması bile sözde Ermeni soykırımını tanıyacağını söylediği konuşma oldu. Türk-Amerikan ilişkilerinin Biden dönemine olumlu bir şekilde başlamadığını hatırlatmak gerekiyor. Bu mesajlardan ABD ile olan ilişkilerin beklenildiği şekilde gitmediği ama Erdoğan'ın ABD ile olumlu gündem oluşturma çabalarının devam ettiği yönünde okumak gerek. Aslında bu son dönem dış politika stratejisi hem AB ile oluşturulan pozitif gündem ile başlayan hem de diğer sorunlu ilişki yaşanılan ülkelerle normalleşme sürecini başlatarak devam eden sürecin bir parçası."
"Kimse Türkiye'nin nereye yol aldığını bilmiyor"
Ancak Batı ittifakı ile Türkiye arasında uçurum daha da derinleşiyor. Türkiye'nin NATO üyeliği sorgulanmaya devam ediliyor.
CATS uzmanı Daria Isachenko ise geçmişte Türkiye’nin Batı İttifakı bünyesinde, stratejik konumu itibariyle, hep üstlenebileceği bir rol olduğuna işaret ederek şu gözlemini aktarıyor:
"Soğuk Savaş döneminde NATO'nun güneydoğu kanadını koruyan Türkiye, 90'lı yıllarda Orta Asya ülkelerinin entegrasyonu için model oldu. Daha sonra Arap Baharı'nda rol modeldi… Gelinen noktada ise Türkiye'nin rol model olarak üstlenebileceği bir misyon görünmüyor ve Türkiye’nin gerçekten Batının bir parçası olup olmadığı sorgulanıyor. Çünkü kimse Türkiye'nin nereye doğru yol aldığı, hedefinin ne olduğunu bilmiyor."
Değer Akal
Deutsche Welle Türkçe