Türkiye nasıl bir siyasi mücadeleye sahne oluyor?
Prof. Dr. Emre Arslan, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
Türkiye nasıl bir siyasi mücadeleye sahne oluyor?
Siyaset bilimci ve sosyolog Prof. Dr. Emre Arslan, Türkiye'de otoriter bir düzen isteyenler ile daha demokratik bir düzeni savunanlar arasında bir savaşım olduğunu söyledi.
14 Mayıs seçimlerinden milliyetçiliğin galip çıktığı görüşüne katılmadığını söyleyen Arslan, "Seçimlerin asıl ortaya çıkardığı sonuç, otoriter rejimin, Recep Tayyip Erdoğan'ın, kendisini yeniden üretecek bir enerji bulmuş olması. Bu da HÜDA PAR ve Yeniden Refah ile kadın düşmanlığı, Sünni köktendincilik bakış açısı. Bunlar birleştirici etkenler olarak ön plana çıkmış oldu" dedi.
Ata İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan'ın ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda takınması muhtemel tutuma ilişkin, "Daha demokratik bir Türkiye mi yoksa daha otoriter bir Türkiye mi istiyorlar göreceğiz" değerlendirmesini yapan Arslan, 28 Mayıs'ta olabildiğince çok insanın sandıklara gidip oylarını kullanmalarının büyük önem taşıdığını vurguladı.
Köln Uluslararası Üniversite'nin (IU) öğretim üyesi Arslan, 14 Mayıs seçimleriyle ortaya çıkan siyasi tablonun nasıl bir Türkiye'ye ayna tuttuğunu ve ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önemini, DW Türkçe'ye değerlendirdi.
DW Türkçe: Türkiye'de dikkatler 28 Mayıs'ta Recep Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun yarışacağı ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimlerine çevrilirken, 14 Mayıs seçim sonuçlarıyla ilgili hararetli tartışmalar sürüyor. Sizin, Türkiye'de seçimlerle ortaya çıkan siyasi tabloya ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Prof. Dr. Emre Arslan: Seçim sonuçları, iki farklı Türkiye'yi, paralel dünyalarda yaşayan, örneğin aynı gazete ve televizyonları izlemeyen, ikiye bölünmüş bir toplumu yansıtıyor. Bir yanda daha da otoriterleşmek isteyen bir rejim ve onu destekleyenler var. Diğer yanda, buna karşı çok ciddi bir direnç sergileniyor. Siyasal yönetim ne kadar çabalasa da, toplumun yaklaşık yarısı otoriterleşmeye direniyor. Sergilenen direnç güçlü, rejim ne yaptıysa kültürü, bilimi, üniversiteler gibi alanları ele geçiremedi. Ama direnen bu kesim seçimleri bekliyordu ve ne yazık ki beklenenden, anketlerin işaret ettiğinden biraz farklı sonuçlar ortaya çıkması, direnç sergileyen kesim için biraz yıkıcı oldu… Ama tüm zorluklara ve çetin koşullara rağmen Kılıçdaroğlu'nun yüzde 45'lik bir oy almış olması, Erdoğan'ın sergilenen güçlü direnç nedeniyle seçimleri kazanamamış olması, seçimlerin ikinci tura kalmış olması çok önemli.
Seçimlerden asıl milliyetçiliğin galip çıktığı, Türkiye tarihinin en milliyetçi meclisinin seçildiği tespiti için ne diyorsunuz?
Ben buna katılmıyorum. Gelişmeleri milliyetçilik üzerinden okumaya çalışırsanız, Türkiye'nin kendi dinamiklerini anlayamayabilir, asıl meseleyi gözden kaçırabilirsiniz. Türkiye'de milliyetçilik çok genişlemiş bir kavram. Farklılıklar gösterse de, kendisini milliyetçi olarak tanımlayan yüzde 70'lik bir kesim var zaten. Türkiye'de milliyetçiliği eleştiren yüzde 20'lik, en fazla yüzde 30'luk bir kesim vardır. Örneğin Almanya'da milliyetçilik kavramıyla sadece aşırı sağ ve faşizm anlaşılırken, Türkiye'deki milliyetçilik, bunu içermekle beraber hemen her ideoloji içinde kendisine yer bulabiliyor. Türkiye'de şu anda milliyetçilerle milliyetçilik karşıtları arasında değil, otoriterleşmeyi destekleyenler ile demokrasiden yana olanlar arasında bir zemin, bir rejim mücadelesi yaşanıyor. Türkiye'deki ayrım çizgisinin otoriter rejimin taraftarları ile daha demokratik bir siyasal sistem isteyenler arasında oluştuğu görüşündeyim.
Bunu biraz açar mısınız?
Türkiye'de, yargının, devlet kurumlarının, hiçbir şeyin sorgulanmadığı, biraz daha Rusya'ya benzer, otoriter bir düzen isteyenler ile daha demokratik bir düzeni savunanlar arasında bir savaşım var. Meseleye milliyetçilik ekseninde bakanlar, kanımca daha temelde olan ve daha acil olan savaşım eksenini gözden kaçırıyorlar. Çünkü Kılıçdaroğlu ve Erdoğan'ın mültecilerle ilgili söylediklerini yan yana koyarsak o zaman 'Erdoğan daha solda, daha az milliyetçi' dememiz gerekebilir. Öte yandan CHP'liler arasında da kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayanlar var, CHP'yi temsil eden altı oktan biri de milliyetçilik… Bazı CHP'lilerin Suriyeliler hakkında söyledikleri çok daha ırkçı, milliyetçi olabiliyor. Ayrıca mesela Cumhur İttifakı'nda MHP ve örneğin kendini Atatürkçü olarak tanımlayan Hulki Cevizoğlu ya da kendilerini solcu, laik olarak nitelendiren DSP'liler yer alıyor. Bunlara Kürt, azınlık milliyetçisi olan, hatta federasyonu savunan HÜDA PAR da katıldı.
Hatta MHP'nin bundan rahatsız olacağı belirtiliyordu ama olmadı…
Evet, Cumhur İttifakı'na HÜDA PAR katıldığında, çoğunluk milliyetçiliğini temsil eden MHP ile sorun olacağı söyleniyordu. Ama birbirlerini beslediler, güçlendirdiler, çünkü otoriterleşmenin dışında ayrıca erkek egemen, militarist zihniyette, kadın düşmanlığında birleştiler. Bir de Sünnilik üzerinde birleşiyorlar ve özellikle Orta Anadolu'da birbirlerini güçlendirdikleri bir tablo ortaya çıktı. Öte yandan kendisini milliyetçi olarak tanımlayan İYİ Parti, Millet İttifakı'nın bir parçası. Ayrıca küçük partileri olan Remzi Çayır, Ahmet Yılmaz gibi ülkücüler de demokrasinin ve bu nedenle de Kılıçdaroğlu'nun desteklenmesi gerektiğini söylüyorlar. Kendini farklı ittifaklarda konumlandıran İYİ Parti'nin milliyetçiliği ile MHP'nin milliyetçiliği de farklı…
Nedir farklılıklar?
İYİ Parti, Antalya ve Mersin gibi, Türkiye'nin kıyılarından, daha modernleşmiş, şehirli kesimlerden oy alıyor. Tabanını da modern, batılı hayatlarla içli dışlı olan insanlar oluşturuyor. MHP ise Orta Anadolu'ndan daha çok oy alabiliyor. Böyle sosyolojik bir kırılma oldu. Kadınlarla ilgili söylemleri, İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik tutumuyla Meral Akşener daha modern ve görece demokratik bir milliyetçiliği temsil ediyor. Millet İttifakı ile yeniden parlamenter sisteme geçişten yana tavır aldı. Seçim sonuçlarıyla ilgili olarak milliyetçilik konusunda söyleyebileceğimiz bir şey varsa o da milliyetçiliğin daha demokratik olarak nitelendirilebilecek formunun, yani İyi Parti'nin beklediği desteği alamamış olmasıdır. Ayrıca seçimlerin asıl ortaya çıkardığı sonuç, otoriter rejimin, Erdoğan'ın, kendisini yeniden üretecek bir enerji bulmuş olması. Bu da HÜDA PAR ve Yeniden Refah ile kadın düşmanlığı, Sünni köktendincilik bakış açısı. Bunlar birleştirici etkenler olarak ön plana çıkmış oldu.
HÜDA PAR ile MHP'yi ortak paydada buluşturan bir etken olarak Sünniliği de sıraladınız… Zaten AKP'yi de MHP ile aynı zeminde buluşturan, dindar Türklerle milliyetçi sağı birleştirmeye yönelik uzun soluklu çabaların da bir sonucu değil mi?
Eskiden beri hem MHP'nin hem Milli Görüş'ün içerisinde dindarlıkla milliyetçilik arasında gerilimler ve ayrışmalar olmuştur. Ama adında vurgulandığı gibi Milli Görüş'te milliyetçilik hep var olmuştur… Daha ırkçı olan Nihal Atsız'ın, ikinci Türkçülük dalgası, İslam'a karşı daha net bir retleri vardı ama 60'lardan sonra Alparslan Türkeş ile gelişen Ülkücü harekette Türkiye'de kitleselleşmek için Sünni-Alevi ayrımını kullandıklarını gördük. Sünnilik üzerinden çok insan devşirdiler. Ülkücülük için din önemliydi…. Din ve milliyetçilik, başka dünya tahayyülleri gerektirse de, bunlar bir takım eksenlerde buluşabiliyorlar.
Son seçimlerde İYİ Parti'ye desteğin bir kısmının MHP'ye bir kısmının da Ata İttifakı ve cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan'a kaydığı görüşüne katılıyor musunuz?
İkisi de olabilir de Sinan Oğan'a kaydığı kesin gibi. İlk etapta bir bölümü Muharrem İnce'ye, çekilmesinin ardından da Oğan'a geçti kanımca… İYİ Parti aslında merkez sağa daha yakın, milliyetçiliğin daha az görünür olduğu bir alana gitmek istedi aslında ama Yavuz Ağıralioğlu gibi isimler MHP söylemlerini kullanınca 'MHP ile aranızda fark yoksa size niye ihtiyaç var' algısı oluşmuş olabilir… Bu nedenle arada kaldılar, biraz daha merkez sağa açık, modern hayata daha fazla yakın yaşayan bir tabanı var, ama İYİ Parti'nin kadrolarının yüzde 90'ı MHP'den geldi. Tabanla tavan arasındaki açığın partiyi zorladığı görüşü var bu nedenle kendisine tam bir ideolojik alan bulamamış gibi duruyor ama yine de yüzde 10'a yakın bir oy almış olmaları da önemlidir.
Peki siz, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda Sinan Oğan'ın "Kingmaker” yani sonuçları belirleyecek aktör olacağı görüşüne katılıyor musunuz?
Oğan da onu destekleyen Ümit Özdağ da MHP'den gelen, orada alan bulamadıkları için ayrılan siyasetçiler. Şu anda ne yapacaklarını öngörmek zor. Daha demokratik bir Türkiye mi yoksa daha otoriter bir Türkiye mi istiyorlar göreceğiz. Mesela Meral Akşener Cumhur İttifakı'na gitse iyi bir pozisyon alamaz mı? Alır. Ama bu biraz da hayat tarzıyla ilgili bir şey… Ayrıca Oğan seçmenlerine çağrı yapsa da, seçmenlerin blok olarak onun işaret edeceği tarafa oy vermeleri de gerçekçi bir beklenti değil zaten…
Sinan Oğan'ın özellikle gelecekteki seçimlerle ilgili iddialı mesajlar vermesi dikkat çekiyor. Öte yandan Erdoğan sonrası döneme, MHP, İYİ Parti ve Ata İttifakı'nın oluşturacağı bir ittifak ile geçiş olabileceği konuşuluyor. Sinan Oğan, Tuğrul Türkeş'in, "Seçimlerin tek ve gerçek galibi Türk Milliyetçiliğidir" ifadelerine yer verdiği ve farklı milliyetçi yapıların bir "Lig"çatısı altında toplanması halinde bu yapının bir sonraki seçimlerin galibi olabileceğine işaret ettiği bildiriyi retweetledi… Yakın gelecekte siyaset sahnesinde böyle bir gelişme yaşanabilir mi?
Bence mümkün değil. Bu milliyetçi partilerin bir çatı altında toplanmalarının önünde zaten sosyolojik engeller de var. "Birleşe birleşe kazanacağız" diyen Millet İttifakı'ndan çok farklı dinamikler söz konusu. Ayrıca birleştikleri için partiler seçmen kitlelerini daha da büyütemiyorlar, ayrıldıkları için de seçmenleri azalmıyor. MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi bir araya gelse bunları oyları yüzde 8'i geçmez mesela. Bir de MHP temsil ettiği Türk milliyetçiliği ile "biz bu devletin sahibiyiz" diyor. Mesela cinayet işlense sıradan bir ülkücü "bu ahlaki değil ben buna karşıyım" demiyor. Bunlar bizim kendi ahlaki, etik değerlerimizle anlayabileceğimiz şeyler değil, o kesimde ahlak değil odak güç. Güç kimdeyse oraya doğru yönelme var… Aslında İYİ Parti'nin merkez sağ partisi olarak ortaya çıkma şansı vardı. Zaten oyu yüzde 18'e kadar yükselmişti, Ağıralioğlu gibi isimler daha erken ayrılsaydı, İYİ Parti, MHP milliyetçiliğine daha fazla mesafe koyabilmiş olsaydı, bu konumunu güçlendirebilirdi ama başaramadı. Gelecekte ne olacağı, İYİ Parti'nin ideolojik konumunu netleştirip netleştirememesine bağlı.
Sinan Oğan'a özellikle gençlerin oy verdikleri belirtiliyor. Sizce bu gençler ikinci turda nasıl bir tutum sergiler?
Bir kısmı AKP'ye, daha büyük bir kısmı da Kılıçdaroğlu'na verecektir diye düşünüyorum. Ama her ikisine vermeyecek olanlar da var. Örneğin Oğan'ı destekleyen kendini milliyetçi ve ateist olarak nitelendirenler de var. Ne Erdoğan'ı seviyorlar ne de "terör destekçisi" ithamları nedeniyle Kılıçdaroğlu'na oy vermek istiyorlar.
Şimdi dikkatler 28 Mayıs'a çevrildi. Cumhur İttifakı'nın zaten mecliste çoğunluğu elde ettiği, Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığını kazanması halinde "Topal ördek" konumunda olacağı görüşleri için ne diyorsunuz?
Önemli olan olabildiğince çok insanın sandıklara gidip oylarını kullanmalarıdır. Evet Millet İttifak'ı için süreç kolay görünmüyor, "oy versek de kazanamayacağız" diye düşünenler de olabilir. Ama eğer Cumhur İttifak'ı destekçilerinin bir kısmı "nasıl olsa kazandık" diyerek sandıklara gitmezlerse de sonuç çok farklı olabilir. Ayrıca cumhurbaşkanı meclise ihtiyaç duymadan da Türkiye'yi yönetebilir. Sistem o kadar tek kişi odaklı inşa edilmiş ki, cumhurbaşkanı, inanılmaz olanaklara sahip. Sadece kararnamelerle ülkeyi yönetebilir. Örneğin bir imzayla İstanbul Sözleşmesi'ne yeniden dönebilir veya liyakatsız valileri veya rektörleri değiştirebilir. Daha önemlisi Erdoğan'ın kaybetmesi durumunda ortaya çıkacak psikolojik üstünlük büyük önem taşır. Kılıçdaroğlu, atayacağı bakanlarla ülkeyi oldukça iyi bir şekilde yönetebilir. İstanbul ve Ankara belediye başkanları da meclis çoğunluğu olmadan oldukça iyi yönetiyorlar. Kısacası, kazanırsa Kılıçdaroğlu topal ördek olmaz, biraz beceri ve cesaretle ülkeyi daha demokratik eksene doğru yönlendirebilir.
dw