Türkiye yabancılar için bir "istihbarat okulu" mu?

Birleşik Krallık dış istihbaratının başına da yolu Türkiye'den geçen bir diplomat atandı

Türkiye yabancılar için bir "istihbarat okulu" mu?




Birleşik Krallık dış istihbaratının başına da yolu Türkiye'den geçen bir diplomat atandı: Türkiye yabancılar için bir "istihbarat okulu" mu?

ABD ve Fransa'dan sonra Birleşik Krallık'ın dış istihbaratından sorumlu birimi MI6'nın başına da Türkiye'de görev yapan bir isim geçti

Gina Haspel 2018'de ABD'nin, Bernard Emie 2017'de Fransa'nın dış istihbarat örgütünün başına geldi. Moore da bundan söyle MI6'yı yönetecek

Amerika Merkezi İstihbarat Örgütü (CIA) Başkanı Mike Pompeo'nun 2018 yılında Donald Trump tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı'na atanmasının ardından Amerikan istihbaratının başına atanan Gina Haspel önce Türkçe eğitimi aldı ardından bir süre Türkiye'de "istasyon şefi" görevinde bulundu. 

2017 yılında Fransız istihbaratının zirvesinde önemli bir değişiklik yaşandı. Fransa'nın eski Türkiye Büyükelçisi Bernard Emie, Fransız Dış İstihbarat örgütü DGSE'nin başına getirildi. Emie, 2007-2010 arasında Ankara'daydı.

Son atama haberi Birleşik Krallık'tan geldi. 

2014'te Birleşik Krallık'ın Ankara Büyükelçiliğ'ne getirilen ve 3 yıl boyunca bu görevi yapan Richard Moore geçtiğimiz günlerde ülkesinin dış istihbarattan sorumlu birimi olan MI6'nın başına atandı.

Moore da tıpkı Haspel gibi Türkçe'yi iyi konuşuyor. 

ABD, İngiltere ve Fransa gibi üç büyük ülkenin dış istihbarattan sorumlu birimlerinin başına yolu Türkiye'den geçen isimlerin atanmasının anlamı nedir?

İstihbarat örgütleri konusunda dersler veren Dr. Kaan Kutlu Ataç, Türkiye'nin yoğun istihbarat operasyonlarının yapıldığı bir bölgede yer aldığını belirtiyor. Dolayısıyla Ataç'a göre en üst düzeyde nitelikli bir istihbaratçının böyle ülkelere atanması olağan. 

Richard Moore ve Bernard Emie'nin büyükelçilik tecrübelerine dikkati çeken Ataç, "Büyükelçi olmuş birini laboratuvara deney ortamına atamazsınız. O zaten bir network yönetiyordur ve ülkesinin siyasi karar alma mekanizmasıyla doğrudan ilişkilidir. Büyükelçilik, bu son örneklerde görüldüğü üzere siyaset ve istihbarat arasındaki kilit mevkide bir pozisyondur. Okul değildir. Bu durumda, Türkiye'ye gönderilip ateşten geçtikten ve böyle bir sınamadan sonra ortaya çıkacak kaliteden bahsedemeyiz" dedi. 

''Haspel'in görev yaptığı Adana istihbaratçılar açısında diplomatik maskelemenin coğrafyadaki son noktası''

Her üç ülkenin istihbarat başkanlarının yolunun Türkiye'den geçmesinin tesadüf olmadığını kaydeden Ataç, Türkiye'nin ABD'nin dış politikasında önemli yer tutan Suriye ve İran ile sınır komşusu olduğunu hatırlattı.

"CIA Başkanı Haspel Adana'da görev yaptı. Adana istihbaratçılar açısında diplomatik maskelemenin coğrafyadaki son noktası" diyen Ataç, "Dolayısıyla hem Adana, hem de Adana'da görev yapanlar önemli bir hale geliyor. Coğrafi konumundan dolayı istihbaratçının faaliyetini kamufle edecek diplomatik maskeyi sağlıyor. İngiltere'nin tarihsel olarak Ortadoğu ile ilişkileri çok açık. Sınırlarını çizdiği bir coğrafyadan bahsediyoruz ve bu noktada yine Türkiye'nin önemi belirginleşiyor. Son süreçte Türkiye'de ortaya çıkan iddialı dış politikasıyla Türkiye ile bölge ilişkileri gelişiyor. Bu da önemi arttırıyor. Fransa'nın Ortadoğu'ya ilgisi ise bir sır değil" şeklinde konuştu. 

 

KKataç.jpeg
Ataç, birçok üniversitede istihbarat ve uluslararası ilişkiler dersleri veriyor / Fotoğraf: Mersin Üniversitesi​​​​​​​


Adana'dan çizilen bir radyanla bin kilometre doğuda Arap Körfezi'ne, Kuzey'den Kafkaslara, Batı'dan ise Libya'ya ulaşıldığını belirten Ataç, ''Bir taraftan da Batı, 'Türkiye nereye gidiyor' sorusunu anlamlandırmaya çalışıyor. Moore örneğinde olduğu gibi, Ingiltere Büyükelçiliği yapmış birinin temas kurduğu yapı nitelikli bir haber toplama mekanizmasına işaret eder. Ülke bürokrasisinin ve karar alma mekanizmasının en tepe noktlarıyla teması vardır. Dolayısıyla istihbaratın kendine has yöntemleriyle de yoğrulmuş bir eğitimden geçen diplomatın başarısız olması için özel bir çaba gerekir ki bu üç ülkenin böyle bir lüksü yoktur. Türkiye, büyük güçlerin küresel siyasetindeki çok fazla etkili olamayabilir ama coğrafyada kendi istemediği bir şeyi yaptırmama yönünde bir güce sahip. 'Yaptırmama' kapasitesini kullanma ihtimali Batılı başkentlerde çok dikkat çekiyor" ifadelerini kullandı. 

''Türkiye bir istihbarat laboratuvarı değil, üst düzey istibaratçıların görev yapabileceği bir ülke''

Bu anlamda Türkiye'nin bir laboratuvar değil en üst düzey istihbaratçıların görev yapabileceği bir bölge olarak netleştiğini vurgulayan Ataç, ülkenin aynı zamanda hibrit meslek memurluğunun uygulama sahası olduğunu söyleyerek şöyle konuştu:

''Yani, asker, diplomat ve istihbaratçı kimliğinin ete kemiğe büründüğü bir yerden bahsediyoruz. İstihbaratın kendine has nitelikleriyle donanmış bir diplomat dünyayı anlayabilir. Son atamanın yansımalarından biri bu. Bu ülkelerde diplomasi ile istihbaratı bir arada kullanabilecek personel yetiştiriliyor ve 'hybrid professionalism' kavramı çok net uygulanıyor. Mesleki tanımlamadaki keskin hatlar ortadan kalkıyor. Bu çok zor bir iş ama siyasi karar alıcının cari gelişmeleri hızı şekilde yorumlayacak adamlara da ihtiyacı var. Karar alıcıların uzun soluklu istihbarat uygulamalarına tahammülü kalmadı. Türkiye gibi ülkelerde görev yapan diplomat-istihbaratçı bileşimi de haliyle önemli oluyor."

İstihbarat örgütü ve siyasi karar alıcılar arasındaki ilişkinin strateji ile doğrudan alakalı olduğunu söyleyen Ataç, "Strateji her şeyden önce bir disiplin işidir. Bu disiplin öncelikle siyasal karar alma mekanizmasının ve karar alıcıların bu stratejiye uyum sağlamasından geçer. Disiplinden kast ettiğim de bu. Günümüzde cari gelişmelerin ortaya çıkardığı milli güvenlik tehditlerinin anlaşılması ve doğru tepkilerin verilebilmesi diplomat-istihbaratçı, asker-diplomat özelliklerini bünyesinde barındıran nitelikli personele bağlı. Dolayısıyla siyasi karar alıcı bu niteliklere haiz personelin ve örgütlerin sunduğu 'hikayeleme'ye daha çok ihtiyaç duyar" değerlendirmesinde bulundu. 

''Küresel bir istihbarat politikası kurgulanacaksa Türkiye ideal bir ülke''

ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkeler adına Türkiye'de istihbarat faaliyeti yürüten ya da diplomatlık yapan isimlerin genelde Ortadoğu ile ilgilendiğini söyleyen eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin, ''Ortadoğu'nun çetrefilli işleriyle ilgileniyorlar. Burada başarınca ise CIA'nın, DGSE'nin ya da MI6'nın başına getirilebiliyorlar'' tespitini yaptı.
 

Pekin.jpg
Pekin, 2007-2012 arasında Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı yaptı 


​​​​​​​Son zamanlarda Ortadoğu'da önemli gelişmelerin yaşandığını belirten Pekin, "Doğu Akdeniz veya Libya'da neler olacak, Suriye meselesi nereye gidecek gibi sorulara yanıt verecek olan istihbarattır. Bir istihbaratçı için böyle bir sahada mücadele etmek kolay değil. Ne dersek diyelim Türkiye hem Ortadoğu, hem Balkanlar hem de Kafkasların merkezi konumunda. Dolayısıyla küresel bir istihbarat politikası kurgulanacaksa Türkiye ideal bir ülke" şeklinde konuştu.

Hem Moore'un hem de Emie'nin "sempatik" olduğunu ve Türkiye'de çok yakın ilişkiler kurduğunu dile getiren Pekin, şunları söyledi:

"Büyük çevreleri var. Doğrudan da bilgi alabilirler. Bu, önemli bir şeydir. Dış istihbaratta birçok şeye elektronik ulaşabilirsiniz ama karar vermek için teyite ihtiyacınız olur. Bu teyit sadece gizli bilgileri ihtiva etmesi gerekmez. Sizin için önemsiz bir bilgi onlar için çok önemli sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla her üç ülkenin dış istihbaratlarının yönetimine Türkiye'den geçen isimlerin atanması tesadüf değildir."

The Independentturkish