Türkiye'de Ceza Adalet Sistemi Çöküyor: Dramatik Artış ve Yapısal Dönüşüm İhtiyacı
Dramatik Artış ve Yapısal Dönüşüm İhtiyacı
Türkiye'de Ceza Adalet Sistemi Çöküyor: Dramatik Artış ve Yapısal Dönüşüm İhtiyacı
YEREL GÜNDEM / ANKARA
Türkiye'nin ceza adalet ve infaz sistemi, son yıllarda hızla büyüyen bir krizle karşı karşıya. Deva Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu'nun dile getirdiği çarpıcı verilere göre, cezaevlerindeki kişi sayısı 2024 itibarıyla 356 bin 865'e ulaşmış durumda. Bu rakam, Almanya, Fransa, İtalya gibi benzer nüfusa sahip ülkelerdeki cezaevi nüfuslarının çok üzerinde. Almanya'da 56 bin, Fransa'da 72 bin, İtalya ve İspanya'da yine 56 bin civarında mahkûm bulunuyor. Türkiye’nin cezaevlerinde yaşanan bu patlama, ülkedeki ceza adalet sisteminin çöküşünü gözler önüne seriyor.
Cezaevi Nüfusundaki Dramatik Artış
Türkiye’de cezaevi nüfusu, son 20 yılda dramatik bir artış gösterdi. 2004 yılında cezaevlerinde yalnızca 58 bin kişi varken, bu sayı 2010 yılında 120 bine, 2024 yılında ise 350 binin üzerine çıktı. Ülke nüfusu bu süreçte yalnızca %20 oranında artarken, cezaevi nüfusu %200 oranında arttı. Bu tablo, Türkiye’nin suç ve suçlu üretimindeki artışın kaynağını daha yakından incelemeyi gerektiriyor.
Suç Üreten Derin Sorunlar
Yeneroğlu, cezaevlerindeki bu dramatik artışın nedenlerini toplumsal adaletsizlikler, eşitsizlikler, eğitim sistemindeki yapısal sorunlar, işsizlik, yoksulluk ve gelir adaletsizliği gibi ekonomik etmenlere bağlıyor. Ayrıca uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması ve toplumda artan gerginlikler, suça yönelimi artıran diğer önemli faktörler olarak öne çıkıyor. Bu temel sorunların çözümü için sosyal politikaların yetersiz kalması, cezaevlerinin dolup taşmasına yol açıyor.
Toplumdaki kutuplaşmanın, bireylerin tahammül sınırlarını zorlayarak suça eğilimi artırdığını belirten Yeneroğlu, toplumun daha da fazla suç üretmesine neden olan bu olumsuz iklimin hızla değişmesi gerektiğini vurguluyor.
Yargı Sistemi ve Caydırıcılığın Yetersizliği
Adalet sistemindeki cezaların caydırıcılığının yetersiz olması ve yargılamaların adil sürelerde yapılamaması da bu sorunun bir diğer boyutunu oluşturuyor. Yeneroğlu’na göre, suç işleyenlerin adil ve hızlı bir şekilde yargılanması ve cezalandırılması, masum kişilerin ise keyfi soruşturmalardan korunması gerekiyor. Ancak Türkiye’de hukuk devletinin asgari gereklerinin dahi yerine getirilememesi, suçluların etkili şekilde cezalandırılmadığı, masumların ise haksız yere mahkum edilebildiği bir adalet sistemine yol açıyor.
Geçici Çözümler: İnfaz Düzenlemeleri
Son yıllarda uygulanan infaz düzenlemeleri, sorunu çözmek yerine daha da karmaşık hale getiriyor. 2020’de yapılan infaz düzenlemesi ile 90 bin kişinin tahliye edilmesi, kısa vadeli bir rahatlama sağlasa da bir yıl içinde cezaevi nüfusu tekrar önceki seviyesini aşarak 314 bine ulaştı. 2023 Temmuz ayında bir kez daha infaz düzenlemesi yapılmış ve 80 bin kişi tahliye edilmiş olmasına rağmen, 1 Ağustos 2024 itibarıyla cezaevlerindeki nüfus 350 bin kişiyi geçmiş durumda. Bu geçici çözümler, sorunu çözmek yerine kalıcı ve etkili adımlar atılmasının zorunluluğunu gösteriyor.
Cezaevleri Rehabilitasyon Merkezi Olmaktan Uzak
Cezaevleri, suçluların topluma kazandırılması gereken yerlerken, Türkiye’de bu işlevini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Yeneroğlu, cezaevlerinin suçluların rehabilitasyonunu sağlamaktan çok, onları suça daha da alıştırdığı bir ortam haline geldiğini vurguluyor. Ceza infaz sisteminin amacı, suçluların cezaevinden çıktıklarında kamu güvenliğini tehdit etmeyecek şekilde topluma kazandırılması olmalıdır. Ancak mevcut durumda, cezaevleri bu amaca hizmet edemiyor.
Sonuç: Yapısal Dönüşüm Zorunlu
Mustafa Yeneroğlu, Türkiye’nin ceza adalet sistemiyle samimi bir şekilde yüzleşmesi gerektiğini savunuyor. Toplumsal adaletsizlikler, eşitsizlikler ve ekonomik sorunlar çözülmeden, adil ve caydırıcı bir ceza ve infaz politikası uygulanmadan bu sorunun çözülmesi mümkün görünmüyor. Aksi halde, toplumu daha büyük bir maliyetin beklediği açık. Türkiye, geçici çözümlerle ilerlemek yerine uzun vadeli ve bütüncül yapısal dönüşüm planları ortaya koymalı ve temel toplumsal sorunlara gerçekçi çözümler üretmelidir.