Türkiye’de intihar vakaları artıyor...

Verilerin neyi gösterdiğini uzmanlar yorumladı

Türkiye’de intihar vakaları artıyor...




Türkiye’de intihar vakaları artıyor... Verilerin neyi gösterdiğini uzmanlar yorumladı

Farklı uzmanlık alanları bulunan 5 isim, son dönemdeki intihar vakalarını Independent Türkçe'ye değerlendirdi. Hastalıklar, ekonomik sıkıntılar ve gelecek kaygısı intihar nedenlerinde başı çekerken, erkeklerin intihara daha meyilli olduğu belirtildi

Lale Elmacıoğlu Muhabir @laleelmacioglu E-Mail 

Türkiye’de son dönemde art arda intihar vakaları yaşanıyor.

Haftasonu Konya’da evli ve iki çocuk babası kamyon şoförü Mevlüt Çankaya’nın canına kıymasına ilişkin tartışmalar soğumadan, yeni intihar haberleri geldi.

Kayseri’de inşaat bekçisi Saadettin K., Ankara’da ise matematik öğretmeni İnan Avşar dün canına kıydı.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde engelli vatandaş Nezir Kılıç, önceki gün Kaymakamlık binasından atlarken, İstanbul Üniversitesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü son sınıf öğrencisi Hakan Taşdemir yaşamına son veren bir diğer isim oldu.

Hatay Valiliği önünde 7 Şubat tarihinde kendini yakan Adem Yarıcı, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamazken, 5 Ocak’ta İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli, Çorum’da ise 18 Aralık’ta Oktay A. intihar etti.

Siyanürlü ölümler

Son dönemdeki intihar vakaları, bu ölümlerle sınırlı değil.

Geçtiğimiz aylarda İstanbul Fatih’te dört kardeş, Bakırköy’de biri çocuk üç kişi, Antalya’da da dört kişilik bir ailenin cansız bedenlerine ulaşılırken, bu kişilerin siyanür sonucu öldükleri anlaşıldı.

TÜİK: 2018’de 3 bin 161 kişi intihar sonucu öldü

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2019 yılına ilişkin intihar verilerini henüz açıklamadığından ülkedeki intihar oranlarının artıp artmadığına ilişkin net bir bilgi bulunmuyor.

Ancak intihar vakalarının daha görünür olduğu ve basında bu tip haberlere daha sık rastladığımız da bir gerçek.

TÜİK'in açıkladığı son verilere göre 2018’de 3 bin 161 kişi yaşamını yitirdi.

Bu da her gün ortalama 9 kişinin yaşamına son verdiği anlamına geliyor.

 

 

 

Hastalıklar ve geçim sıkıntısı öne çıkıyor

432 ölümle en fazla intihar vakası İstanbul'da yaşanırken, bu kenti Ankara, İzmir, Bursa ve Konya takip ediyor.

İntihar kaynaklı ölümlerde erkek sayısının (2 bin 391) kadınların (770) yaklaşık 3 katı olduğu görülüyor.

İntihar nedenleri arasında psikolojik rahatsızlıklar başta olmak üzere hastalıklar, geçim zorluğu, aile geçimsizliği gibi nedenler yer alıyor.

Kayıtlara “mobbing intiharı” olarak geçmese de iş yerinde gördüğü baskı nedeniyle canına kıyanlar da bulunuyor.

İntihar oranları Türkiye’de yüz binde 3,88, Avrupa’da 12,9

Türkiye’deki kaba intihar hızı (intihar oranı) 3,88.

Bu rakam Avrupa ve dünya ortalamasının altında.

Zira Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre her 100 bin Avrupalıdan 12,9'u intihar ederken, dünya genelinde bu oran 10,5.

Ancak Türkiye’deki intihar oranları, Avrupa ve dünya ortalamasının altında kalsa da son dönem haberlerdeki artış dikkat çekiyor.

Türkiye’deki intihar vakalarını Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Barış Erdoğan, İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir Psikiyatri Bölümü’nden Uzm. Dr. Sibel Bolluk, Nişantaşı Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Uzm. Klinik Psikolog Elif Güneri Yöyen, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi ve Süleymaniye Vakfı Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır ile Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Alkin, Independent Türkçe’ye değerlendirdi.

 

 

 

“Toplumsal yapı değişime izin vermezse intihar etme riskiniz artabilir”

İntiharların sanılanın aksine psikolojik sorunlardan ziyade toplumsal temelli olduğunu belirten Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barış Erdoğan, "Bireyin içinde yaşadığı toplumsal kurallar ve normlar üzerinde çok büyük baskı, düzenleme yaparsa ve bunun değişmesinin imkansız olduğunu birey düşünürse intihar etme riski artabilir. Örneğin kadınların aşırı baskıya uğradığı kapalı toplumlarda bunu görüyoruz, geçmiş zamanlarda köle intiharları da böyleydi" dedi.

“Kişiler fakirlikten değil, mevcut durumlarını kaybettiklerinde intihar ediyor”

İntihar vakalarının salt “fakirlik” ile ilişkilendirilemeyeceği görüşündeki Erdoğan, kişilerin genel anlamda mevcut sosyal statülerini, güçlerini kaybettiklerinde intihara yönelme risklerinin arttığını şu sözlerle belirtti:

"Kişiler fakirlikten değil, mevcut ekonomik imkânlarını kaybettiklerinde ya da aşırı kazanım elde ettiklerinde intihar ediyor. Fakir zaten yaşadığı hayat standartlarını bir ölçüde kabul edip, hayatını bu şekilde sürdürebiliyor. Burada asıl sorun, mevcut durumda aşırı büyük pozitif veya negatif değişim yaşayan grupta görüyoruz. Alışık olmadığı toplumsal yaşam standartlarına uyum sağlayamayan bireyler, zorlanıyor ve intihar etme riskleri artıyor. İntihar vakaları sadece ekonomi ile de açıklanamaz. Ekonomisi güçlü olan Japonya’da intihar oranları yüksek. Avrupa’da da öyle. Zenginler arasında intihar daha yaygın. İnsan bulunduğu toplumsal ortamın bir parçası olarak görmeyince, ya da toplumdan dışlanınca da intihar ediyor.

İntihar haberleri “bulaşıcı” mıdır?

Barış Erdoğan, kişilerin intihar haberlerinden etkilenerek intihara yöneldiklerine ilişkin yorumlara ise katılmıyor ve “İntihar haberleri ‘bulaşıcı’ değildir” yanıtını verdi.

“İnsan intihar haberi gördü diye intihar etmez”

Bu tip haberlerin yalnızca intihara yatkınlığı olan kişileri etkileyebileceğini kaydeden Erdoğan şöyle konuştu:

Herhangi bir sorunu olmayan insan sırf intihar haberi gördü diye intihar etmez. Ama intihar etme riski taşıyan bir gruptaysa yani içinde bulunduğu toplumsal grup tarafından dışlanıyorsa, topluma entegre  olması engelleniyorsa, daha önceki yaşam standartlarından ve normlarından sert ve hızlı bir şekilde uzaklaşmışsa (çok zenginleşme, çok fakirleşme, evliyse boşanma gibi) o zaman medyada gördüğü intiharları taklit ederek intihar etme riski olabilir. Bu haberler çoğunlukla intihar etme yöntemi konusunda riskli gruba fikir verebilir.

İntihar oranları nasıl azaltılır?

Sosyolog Barış Erdoğan, toplumdaki akrabalık, komşuluk gibi sosyal bağlar ile sosyal güvenlik sistemini güçlendirmenin, tüketim faaliyetlerinden ziyade hayata anlam katan etkinliklere yönelmenin intihar oranlarını azaltabileceği yorumunu yaptı.

“Azınlık gruplarda intihar oranları daha düşük”

Yalnızlaşma, bireyselleşme gibi etkenlerin de intihar oranlarını artırdığını söyleyen sosyolog Doç. Dr. Erdoğan, birbirine güçlü bağlarla tutunan azınlık gruplarında ya da toplu ibadetlerin ve faaliyetlerin yapıldığı gruplarda intihar oranlarının daha düşük olduğunu söyledi. 

 

barış erdoğan.jpg

Doç. Dr. Barış Erdoğan / Fotoğraf: Üsküdar Üniversitesi

 

“Erkekler intihara daha yatkın”

İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir Psikiyatri Bölümü’nden Uzm. Dr. Sibel Bolluk da intihar oranlarının erkeklerde daha yüksek olduğunu görüşünde.

İntihar vakalarının genellikle genç erişkinlerde, özellikle de erkeklerde, başta depresyon olmak üzere duygu durum bozukluğu, alkol madde kullanım bozukluğu, ağır kişilik bozuklukları ve şizofreni gibi psikotik bozukluklarda görüldüğünü belirten Bolluk, "İntihar davranışı psikiyatrik, sosyolojik ve ekonomik pek çok durumdan kaynaklanabilen bir halk sağlığı sorunudur" ifadelerini kullandı. 

 

Uzm. Dr. Sibel Bolluk İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir - Psikiyatri.png

Uzm. Dr. Sibel Bolluk / Fotoğraf: İstinye Üniversitesi

 

En riskli grup kim?

Psikiyatr Bolluk, intihar girişiminde bulunan kişilerin, kısa bir süre önce yakınlarına, arkadaşlarına bundan bahsedebileceğini belirterek, “Bildirimde bulunulan kişi dikkat etmeli ve müdahalede bulunmalı” dedi.

İntihar vakalarında en riskli grubun daha önce intihar girişiminde bulunan kişiler olduğunu söyleyen Bolluk, bu bireylerin benzer bir davranışı sergileyebileceği uyarısını yapıyor.

Bu gibi durumlarda sıklıkla yakın gözlem, psikiyatri servisinde yatırılarak tanı, tedavi ve önleme girişimlerinin önemli olduğunu belirten Bolluk’un bir de medyaya çağrısı var.

Medyaya çağrı

Bolluk, bunun tedavi edilebilir bir rahatsızlık olduğunun belirtilerek halkın bilinçlendirilmesi ve kişilerin uzmanlara yönlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

“İntihar giderek artan bir halk sağlığı sorunudur ancak önlenebilir”

Nişantaşı Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Uzm. Klinik Psikolog Elif Güneri Yöyen de Sibel Bolluk ile benzer görüşü savundu.

Kendilerini yetersiz, eksik, çaresiz, değersiz, umutsuz veya karamsar hisseden bireylerin uykularının, yaşam biçiminin, beslenme alışkanlıklarının ve sosyal çevreleriyle ilişkilerinin bozulduğunu belirten Yöyen, risk altındaki kişilerin bir psikiyatr ya da psikologdan yardım almasının şart olduğunu söyledi.

Ekonomik yetersizliğin, kişisel veya ailevi ihtiyaçları karşılamaya yetmediğinde, sosyal hayatta diğer kişilere ulaşıp onlarla olumlu ilişkiler sürdürülemediğinde, bireylerin “Yaşamanın anlamı yok, ölsem daha iyi" ya da “Ne yaparsam yapayım bu anlamsızlıktan, bu boşluktan, bu çıkmazdan kurtulamam” görüşüne kapılarak intihara sürüklendikleri belirtti.

 

Nişantaşı Üni Uzm. Klinik Psikolog Elif Güneri Yöyen.jpg

Uzm. Klinik Psikolog Elif Güneri Yöyen / Fotoğraf: Nişantaşı Üniversitesi

 

Umutsuzluk, karamsarlık, değersizlik, yetersizlik gibi negatif duygulara sahip kimi bireylerin intiharı, acı veren duygu ve düşüncelerinden bir kurtuluş yolu olarak gördüğünü belirten Yöyen, intiharın uygun müdahale programlarıyla önlenebilir bir halk sağlığı sorunu olduğuna dikkati çekti.

 

“Ayetlerin hükmünden uzaklaşmayın”

İntihar vakalarının bir de dini yönü bulunuyor. Zira İslam dinine göre intihar girişimi günah.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi ve Süleymaniye Vakfı Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, Nisa suresinde yer alan “‘Kendinizi öldürmeyin” ayetini hatırlatarak, İslam dininde intiharın yasaklandığını vurguladı.

Bakara suresinden örnek veren Bayındır, ihtiyaç sahiplerine gerekli desteğin sağlanmasının şart olduğunu ifade ederek şunları kaydetti:

Allah’ın ekonomik faaliyetler ile ilgili verdiği emir ve koyduğu yasaklara uymadığımız takdirde, çöküntü içine düşeceğimiz ve artık yaşamanın mümkün olmayacağı bir düzene doğru bozulacağımız anlaşılmaktadır. Dolandırıcılığın, gaspın, hırsızlığın, rüşvetin, yolsuzluğun, zorbalığın ve sahteciliğin olduğu yerde yaşanmaz. Piyasa koşulları bu hale geldiği takdirde en temel ihtiyaçlardan başlayarak çöküş oluşacaktır. Ne kadar kötü duruma düşülebileceği bu ve ilgili diğer ayetlerin hükmünden ne kadar uzaklaşıldığı ile doğru orantılıdır.

 

abdülazizbayındır.jpg

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

“Siyaset kesimi bunlar yokmuş gibi davranıyorsa da rakamlar gösteriyor”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Alkin ise intihar vakalarının Türkiye’de şiddetin yaygınlaşmasıyla birlikte ele alınması gerektiği görüşünde.

Ekonomist Alkin, gelir dalgalanmaları, ebeveynlerin gerekli standartları sağlayamaması gibi ekonomik gerekçelerin intihar sebepleri arasında gösterilebileceğini belirtse de, son yıllarda “adalete olan inancın yara almasının” da etkili olduğunu savundu. 

Prof. Dr. Emre Alkin, şunları söyledi: 

Adalet sistemi doğru çalışmıyor! Kişi, okulda, iş yerinde, adliyede, mahallede ya da hukuk karşısında adalet istediğinde karşılığını bulamıyor ve mutsuz oluyor. Kişilerin adalet duyguları zedeleniyor ve kendilerini çaresiz hissediyorlar. Ekonomik kırılma bunun son noktası. zenginler de intihar ediyor. Büyük bir ümitsizlik söz konusu. 70 sente muhtaçken Türkiye daha mutluydu?  Neden? Çünkü çaresizlik yoktu, umut vardı. Varlıkta anlaşamadık ama yoklukta mutluyduk. OECD ülkeleri arasında çocuk yaşta sefaletin en çok yaşandığı ülke Türkiye! Bu durum, anne-babaların çaresizliği demek! Ebeveynlerin çaresizliği konusunda hamasi yorumların yapılmasını doğru bulmuyorum. Siyaset kesimi bunlar yokmuş gibi davranıyorsa da rakamlar gösteriyor. Anne ve babalar, gerekli standardı sağlayamıyor. Devletin ailelere yaptığı sosyal yardımın milli gelire oranı açısından da sonuncuyuz.

 

Altınbaş Üni. Ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin Twitter emrealkin1969.jpg

Prof. Dr. Emre Alkin / Fotoğraf: Twitter / @emrealkin1969

“Gençler eğitimle bir yere geleceklerine inanmıyor”

Liyakate olan inancın azaldığı ve eşitsizliklerin arttığı yorumunu yapan Prof. Dr. Alkin, "İç siyasetteki sertleşme, toplumdaki adalet beklentisinin minimuma inmesi, eşitliğin olmaması, eğitim ve liyakatla bir şeylere ulaşmaya olan inancın yitirilmeye başlanması da olumsuz etki ediyor. Gençler eğitimle bir yere geleceklerine inanmıyorlar. Çalışabilir seviyede, güçte, liyakata sahip birisinin iş bulamaması da adaletsizliktir" diye konuştu.

The Independentturkish