Tutuklanan TTB Başkanı Fincancı'nın sözleri 'ifade özgürlüğü' kapsamına girer mi? 

Uluslararası hukukta ifade özgürlüğü

Tutuklanan TTB Başkanı Fincancı'nın sözleri 'ifade özgürlüğü' kapsamına girer mi? 


Tutuklanan TTB Başkanı Fincancı'nın sözleri 'ifade özgürlüğü' kapsamına girer mi? 

  • Yazan,Selin Girit
  • Unvan,BBC Türkçe

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın "terör propagandası" yaptığı suçlamasıyla tutuklanması bir kez daha ifade özgürlüğünün ne olduğu, kapsamı ve sınırları hakkında tartışmaların başlamasına yol açtı.

Şebnem Korur Fincancı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dün “terör örgütü propagandası” yapmak ve "Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak" suçlamalarıyla tutuklandı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bugün Fincancı ve TTB merkez yönetiminin görevden alınmasını da istedi.

Fincancı 20 Ekim'de PKK’ya yakın Medya Haber TV’de katıldığı bir yayında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı "kimyasal silah kullandığı" iddialarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş, iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemişti.

Bazı muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları, Fincancı hakkındaki hukuki süreci eleştirirken "ifade özgürlüğüne" vurgu yaptı.

Peki ifade özgürlüğü nedir, çerçevesi nasıl çizilir? Fincancı'nın açıklamaları ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir mi?

Uluslararası hukukta ifade özgürlüğü

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nca 10 Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. Maddesi ifade özgürlüğünün genel çerçevesini şu şekilde çiziyor:

“Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. Maddesi de şöyle diyor:

“Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.”

Ancak maddenin 2. Fıkrasında ifade özgürlüğüne belli sınırlamalar getiriliyor:

“Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

Türkiye hem İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin hem de AİHS’nin imzacı ülkeleri arasında. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin hukuken bir bağlayıcılığı bulunmuyor.

Buna karşın Türkiye AİHS'ye taraf ve Avrupa Konseyi üyesi bir devlet olarak ve Anayasa'nın 90. Maddesi gereği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını tam olarak yerine getirmekle yükümlü.

İç hukuka bakıldığında Anayasa’da da ifade özgürlüğünü koruma altına alan maddeler mevcut. Anayasa’nın 25, 26, 27 ve 28. Maddeleri ifade özgürlüğünü garanti altına alıyor.

Ancak AİHS’nin 10. Maddesinin 2. Fıkrasında olduğu gibi 26 ve 28. Maddelerde de ifade özgürlüğüne bazı sınırlamalar getiriliyor.

Örneğin 26. Madde’de şu ifadeler kullanılıyor:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. (…) Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.”

Yani ifade özgürlüğü mutlak bir hak olarak değerlendirilmiyor ve özellikle terör ve milli güvenlikle ilgili konularda belli sınırlamalara tabi tutuluyor.

Peki ama bir açıklamanın "terör propagandası" mı olduğu, yoksa ifade özgürlüğü kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiğine nasıl karar verilir? Bu hassas çizgi nasıl çekilir?

İfade Özgürlüğü Derneği’nden hukukçu Prof. Yaman Akdeniz, “AİHM ve AYM içtihatlarına göre kamu otoriteleri veya toplumun bir kesimi için hoş olmayan düşüncelere, şiddeti teşvik etmediği, terör eylemlerini haklı göstermediği ve nefret duygusunun oluşmasını desteklemediği sürece sınırlama getirilemez” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Yüksek mahkeme içtihatları bu yöndeyken, Türkiye’deki hukuk düzeni, kanunlarda yazanlar ve bu kararlardan bağımsız keyfi bir şekilde uygulanıyor.

“O bakımdan hükümetin tepkisini çeken her söylem için terör propagandası, Cumhurbaşkanına hakaret, kamu görevlisine hakaret veya hatta artık dezenformasyon suçu iddiası ile soruşturma açılması, gözaltına alınma, hatta tutuklanma ve yargılanma riski mevcut.

“Mesele, dolayısıyla, kanunlarda yazan değil, keyfi uygulamalardır.”

Freedom House: Türkiye 'özgür değil'

Demokrasi, siyasi özgürlük ve insan hakları konusunda araştırmalar yapan ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House’un 2022 yılı için hazırladığı "Freedom in the World" (Dünyada Özgürlük) raporunda Türkiye, hak ve özgürlükler açısından “Özgür Değil” kategorisinde değerlendiriliyor.

Raporda “Vatandaşlar siyasi ya da diğer hassas meselelerde takibat ya da misilleme korkusu olmaksızın şahsi görüşlerini ifade edebiliyorlar mı?” sorusuna özetle şu yanıt veriliyor:

“Vatandaşlar özel alanlarda fikirlerini seslendirmeye devam ederken, kamusal alanda temkinli davranıyorlar. Muhaliflerin gelişigüzel şekilde yargılanması, çoğunlukla yargı önüne çıkmadan gözaltında tutulmaları ve uzun hapis cezaları riski ülkede bir otosansür iklimi yarattı.”

Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın İngiliz PEN için hazırladıkları 2018 tarihli “Türkiye’de Can Çekişen İfade Özgürlüğü: OHAL’de Yazarlar, Yayıncılar ve Akademisyenlerle İlgili Hak İhlalleri” başlıklı raporda da şu tespitlerde bulunuluyor:

“Genel olarak bakıldığında, medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğü bakımından Türkiye, Avrupa Konseyi’ne üye devletler içerisinde her daim en kısıtlayıcı ülkelerden biri olmuştur.

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde bugüne kadarki sicili incelenirse, 1959 ile 2017 yılları arasında Mahkeme’nin vermiş olduğu 20,657 kararın 3386'sının (%16.36) tarafı olan Türkiye, hakkında en çok karar verilen Taraf Devlettir. 2988 ihlal kararı ile Türkiye ayrıca hakkında en çok ihlal kararı verilen ülkedir.

“Mahkemenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10. maddesine yönelik ihlal tespitinde bulunduğu toplam 700 karardan 281’i aleyhinde verilen Türkiye hiç zorlanmaksızın bu alanda ilk sıraya yerleşmektedir.”

Akdeniz: 'Fincancı hiç kimseyi suça teşvik etmemiştir'

TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın kamuoyunu yakından ilgilendiren bir konu hakkında, insan hakları savunucusu olarak fikirlerini beyan ettiğini söyleyen Yaman Akdeniz, TSK’nın kimyasal silah kullandığı iddialarının araştırılması gerektiğini söylemenin soruşturmayla sonuçlanmaması gerektiğini belirtiyor.

Akdeniz, “Hükümet, devlet ve Türk Silahlı Kuvvetleri bu iddialara cevap verebilir ve hatta soruşturabilir de. Asıl yapılması gereken de iddiaların soruşturulmasıdır. Şebnem Korur Fincancı da bu talebini dile getirirken herhangi bir terör eylemini haklı göstermek için bu talepte bulunmamıştır, hiç kimseyi suça teşvik de etmemiştir, sözleri nefret söylemi de içermemektedir” diyor.

Demokratik toplumlarda hükümetlerin kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorunda olduklarının altını çizen Akdeniz, Fincancı’nın tutuklanmasını "ifade özgürlüğü hakkına yönelik caydırıcı etki yaratma çabası” olarak değerlendiriyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bu bağlamda hedef sadece Şebnem Korur Fincancı değil tüm sivil toplum ve insan hakları savunucularıdır. Amaç da sivil toplumu 2023 Genel Seçimleri öncesinde susturmak ve zapturapt altına almaktır.

“Benzer susturma çabası ve mesajlarını gazeteci Sedef Kabaş’ın tutuklanması ve yargılanması sürecinde de gördük, sanatçı Gülşen’in tutuklanması sürecinde de gördük.

“AİHM’in Castells/İspanya kararına göre ‘Sağlıklı bir demokrasi, bir hükümetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil; aynı zamanda sivil toplum örgütleri, basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir.

“Türkiye’de ise üst düzey siyasetçilerin çok hassas davrandıklarını ve eleştirileri yargı yolu ile cezalandırma çabasında olduklarını görüyoruz.”

Ne olmuştu?

18 Ekim'de PKK’ya yakın medya organlarında TSK'nın Kuzey Irak'taki bazı operasyonlarda "kimyasal silah kullandığı" öne sürüldü, iddiaya dayanak olarak çeşitli görüntüler paylaşıldı.

Şebnem Korur Fincancı iki gün sonra PKK'ya yakın Medya Haber TV'de katıldığı bir yayında, ortada bu tür iddiaların ve ölümün olduğu bir durumda, Birleşmiş Milletler'in Minnesota Protokolü ilkeleri gereği, bu iddiaların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söyledi ve şu ifadeleri kullandı: 

“Görüntüleri daha önce de bir hekim olarak incelemiştim ve belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, zehirli gazlardan, kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda.”

Minnesota Protokolü, adli nitelikli otopsilerin tamamının, muhakkak adli tıp uzmanı veya adli patologlar tarafından ve tam donanımlı otopsi birimlerinde yapılmasını öngörüyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) iddialarla ilgili olarak TBMM'de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.

Milli Savunma Bakanlığı'nın basın açıklamasında "Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kimyasal silah kullanıldığına yönelik iddiaların tamamen asılsız ve gerçek dışı olduğu" belirtildi.

Şebnem Korur Fincancı, hakkında soruşturma başlatılmasının ardından Independent Türkçe’ye yaptığı açıklamada söylediklerinin iddiaların araştırılmasını savunmaktan ibaret olduğunu vurguladı ve Medya Haber TV'yi şu sözlerle eleştirdi:

“Medya TV ve ondan haberleştirenlerin sorumsuz habercilik anlayışı var. Sanki ben 'Kimyasal kullanılmıştır' demişim gibi haber yapıyorlar. Öyle bir şey demedim ben. Canlı yayında konuşuyorum. Hani diyorum ki bir kimyasal etkisi olabilir, sinir sistemini de etkileyen, o istemsiz hareketler ama bunun araştırılması gerekir diyorum.”

Fincancı'ya tepkiler nasıldı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pazartesi günkü kabine toplantısının ardından, "TTB Başkanı'yla ilgili yargı harekete geçmiştir. Gerekirse yasal düzenlemeyle bu ismin değişmesini sağlayacağız. Böyle bir şahsın adı Türk’le başlayan kurumun başında olmasının milletimizin tüm fertlerini rahatsız ettiğine inanıyorum," dedi.

Twitter paylaşımını geçin, 1
Video altyazısı:Uyarı: BBC üçüncü taraf sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.

Twitter paylaşımının sonu, 1

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, "TSK'yı kimyasal silah kullanmakla suçlayanlar iftira şebekesidir. PKK'nın cinayetlerini övenler kirli odakların temsilciliğini yaparak TSK'ya saldırıyorlar. TSK, mücadelesini en yüksek hukuki standart ve ilkelerle yürütmektedir" ifadelerini kullandı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise Salı günü partisinin grup toplantısında TTB'nin kapatılmasını, yönetimine en ağır ceza verilmesini, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve yönetiminin Türk vatandaşlığından çıkarılmasını istedi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Fincancı'nın Çarşamba günü gözaltına alınması sonrası yaptığı paylaşımda "ifade özgürlüğüne" vurgu yaptı.

Twitter paylaşımını geçin, 2
Video altyazısı:Uyarı: BBC üçüncü taraf sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.

Twitter paylaşımının sonu, 2

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da "Fikirlerin doğruluğunu yanlışlığını, özgür tartışma ortamlarında konuşabiliriz. Yargı sopası altında değil," dedi.

Twitter paylaşımını geçin, 3
Video altyazısı:Uyarı: BBC üçüncü taraf sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.

Twitter paylaşımının sonu, 3

HDP, iktidarı "elinde tuttuğu yargı sopası ile gerçeklerin gün yüzüne çıkmasının önüne geçerek; şiddet, işkence, hukuksuz ve keyfi tutuklamalarla bir korku rejimi yaratmakla" suçladı.

EMEP'ten yapılan açıklamada "Şebnem Korur Fincancı derhal serbest bırakılmalıdır; suçsuzdur ve ifade özgürlüğü engellenemez" denildi. 

TTB'den Perşembe günü yapılan açıklamada ise "Sağlık çalışanlarının hakları ve toplumun sağlık hakkı için; emek, demokrasi, özgürlük ve barış için; bilimin bağımsızlığı ve bilim insanlarının ifade özgürlüğü için Türk Tabipleri Birliği’ne ve Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya sahip çıkmayı sürdüreceğiz" ifadeleri yer aldı: 

Aynı gün Barış Vakfı'ndan yapılan açıklamada da benzer bir vurgu vardı:

"Barışın, demokrasinin gelişmesini engelleyen, düşünce ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran bu karardan geri dönülmeli, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı derhal serbest bırakılmalıdır."

BBC TÜRKÇE