Üç Avrupalı liderden "Macron'u seçin" çağrısı
Üç liderin ortak çağrısı alışılmışın dışında bir adım
Üç Avrupalı liderden "Macron'u seçin" çağrısı
İki siyasetçi arasındaki oy farkı 2017'de yapılan seçime göre daha az. Ülkede yapılan son üç anketin ortalaması alındığında Cumhuriyet Yürüyüşü üyesi Macron'un oy oranının yüzde 55, rakibi aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi lideri Le Pen'in ise yüzde 44,9 olduğu görülüyor. İlk turda ise oy oranları yüzde 26,6 ile yüzde 23,4'tü.
Macron'un son günlerde arayı açtığı görülse de Almanya, İspanya ve Portekiz liderleri, Fransa'daki seçmenlerin, aşırı sağcı ve popülist bir adayı seçmemeleri amacıyla harekete geçti. Alışılmışın dışında bir adım atarak Almanya Başbakanı Olaf Scholz, İspanyol mevkidaşı Pedro Sánchez ve Portekiz mevkidaşı António Costa, Fransızlara ortak bir çağrı yaptılar ve "Macron'u seçin" dediler.
Almanya, İspanya ve Portekiz başbakanları, Fransa'nın önde gelen gazetelerinden Le Monde'da yayınlanan bir makalede, "bu seçimin çok kritik" olduğuna vurgu yaptılar. Scholz, Sánchez ve Costa, makalelerinde, "Bu seçim, Fransa'nın gücünün, bağımsız ve güçlenen bir Avrupa Birliği'nde arttığını bilen demokratik bir aday ile özgürlüklerimizi ve demokrasilerimizi hedef alanlarla dayanışma içinde olan, aşırı sağcı bir aday arasındadır" ifadelerine yer verdiler. Makalede, üç lider Macron ve Le Pen'in ismini zikretmedi.
Scholz, Sánchez ve Costa, Le Monde'daki makalelerinde, "Avrupalıların, kendilerinin yanında duran bir Fransa'ya ihtiyacı olduğunu" vurgulayıp, "Adalet için ayağa kalkan bir Fransa'ya, Putin gibi antidemokratik liderlerin karşısında duran bir Fransa'ya" şeklinde ifadeler kullandı. "Pazar günü seçimi yapılacak şeyin de aslında tam bu olduğunu" belirten liderler, "Umut ediyoruz ki Fransa Cumuriyeti'nin vatandaşları bunu seçer" diyerek, seçmenleri Le Pen'e değil açıkca Macron'a destek vermeye çağırdıkları dikkat çekti.
Üç liderin ortak çağrısı alışılmışın dışında bir adım
Üç ülkenin lideri, alışılmışın dışında bir adım atıp çağrı yapmalarının arkasındaki sebep olarak da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'ya açtığı savaşı gösterdi. "Putin'in bir dönemece götüren savaşının, Avrupa'daki barış düzeninin en temel kuralını ihlal ettiğini, onun da 'Sınırlar şiddet ile değişemez' ilkesi olduğu" hatırlatıldı.
Makalede ilaveten, "Putin'in açtığı savaş, Fransa ve bizim ülkelerimizin değerleri olan, demokrasi, egemenlik, özgürlük ve hukuk devletine karşı bir savaştır" ifadeleri yer aldı. Makalede, Almanya, İspanya ve Portekiz'de de popülistlerin ve aşırı sağcıların Putin'i ideolojik ve siyasi model ilan ettikleri ve onun şovenist söylemlerini tekrar ettikleri savunuldu. Her ne kadar şimdi o popülist ve sağcılar Putin ile arasına mesafe koyuyormuş gibi görünseler de, onların da azınlıklara karşı kışkırtıcılık yaydıkları ve özünde Putin gibi ulusal temelli bir halk oluşturma amacını güttükleri de ifade edildi.
Putin, Ukrayna'ya savaş açtıktan sonra da defalarca Ukraynalıların ayrı bir ulus olmadığını, onların da Rus olduğunu ileri sürmüştü. Almanya, İspanya ve Portekiz'deki sosyal demokrat partilerin başbakanları olan Scholz, Sánchez ve Costa da kendi ülkelerinde aşırı sağcı ve popülist akımlarla yoğun mücadele ederek iktidar olmaya başardılar.
Putin göndermesi Le Pen'in Putin ile yakınlığı nedeniyle
Macron'un rakibi Marine Le Pen, seçim kampanyası süresince Rusya lideri Putin ile yakınlığı nedeniyle sert eleştirilere uğruyor. Le Pen, daha önce adı "Ulusal Cephe" olan partisi için bir Rus-Çek ortaklığındaki bankadan 9 milyon euroluk kredi almış, 2017 yılında da Moskova'da Putin tarafından kabul edilmişti. Krediyi savunan Le Pen, Fransa'da aşırı sağcı bir parti olarak defalarca denemelerine rağmen kredi alamadıklarını, o nedenle böyle bir yola başvurmak zorunda kaldıklarını ve bu kredinin onların bağımsız hareket etme yeteneğini olumsuz etkilemediğini savunuyor.
dw