Ukrayna savaşı AB-Türkiye ilişkilerini nasıl etkileyecek?
İlişkileri onarma fırsatı var mı?
Ukrayna savaşı AB-Türkiye ilişkilerini nasıl etkileyecek?
Almanya'nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP), Rusya'nın Ukrayna savaşının AB-Türkiye ilişkilerine olası etkilerini mercek altına alan dikkat çekici bir analiz yayımladı.
SWP bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanı Sinem Adar tarafından kaleme alınan analizde, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırarak Soğuk Savaş sonrasında oluşturulan güvenlik mimarisini tehlikeye attığı, bunun Avrupa için olduğu kadar Türkiye için de "önemli bir dönüm noktası” olduğu vurgulandı.
Analizde, savaşın yol açtığı jeopolitik ve ekonomik zorunlulukların, kısa vadede Türkiye'nin NATO üyeliği ve AB ile Ortaklık Anlaşması çerçevesinde Batı'yla hareket etmeye devam etmesini muhtemel kıldığına işaret edildi.
Uzun vadede ise, taraflar arasında tam anlamıyla bir stratejik uyum sağlanması ihtimalinin "kesin olmaktan çok uzak olduğu” belirtildi.
İlişkileri onarma fırsatı var mı?
Ukrayna savaşı ile yaşanan jeopolitik değişimin AB'ye Türkiye ile ilişkilerini onarma fırsatı sunduğuna dikkat çeken Sinem Adar, şu tespitini aktardı:
"Bu sadece içinde bulunulan jeopolitik gelişmelerin ağırlığından kaynaklanmıyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, çok ince bir ipte yürümeye çalışıyor ve sonunda bir taraf seçmek zorunda kalacak.”
Bununla birlikte, AB-Türkiye ilişkilerinin geleceğine ilişkin belirsizliklerin sürdüğünün altını çizen Adar, bunun bir çok nedeni bulunduğunu belirtti.
Türk kamuoyunda Batı'ya karşı güvensizliğin hakim olduğunu, Avrupa başkentlerinde, özellikle de siyasi karar alıcılarında da, demokraside yaşanan gerileme ve dış politikası nedeniyle Türkiye'ye karşı güvensizlik olduğunu aktaran Sinem Adar, ayrıca Avrupa kamuoylarında da Türkiye'ye yönelik tepkisel, eleştirel algının sürdüğüne işaret etti.
Şahsi siyasi öncelikler
Adar, analizinde ayrıca Türkiye'nin kendi ekonomik ve güvenlik çıkarlarını elinden geldiğince korumaya çabalayacağını, bağımsız bir dış politika izlemeyi sürdürebileceğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da kendi siyasi geleceğini önceliklendireceğini belirterek, şunları kaydetti:
"Kesin olan şu: Erdoğan ve iç siyasetteki müttefikleri için cumhurbaşkanlığından ayrılmanın maliyeti, görevde kalmanın oluşturduğu maliyetten çok daha yüksek.”
Sinem Adar, kaleme aldığı yazısında Erdoğan için, "AB ve genel olarak Batı ile daha fazla yakınlaşmanın ona daha fazla getirisi olacaksa rotasını değiştirmekten çekinmez” tespitini aktardı.
Bununla birlikte Türkiye'deki kamuoyu tartışmalarında Batı karşıtlığının hakim olduğunu ve bunun kolayca değişemeyeceğini anlatan Adar'a göre Erdoğan'ın bizzat kendisi bu kutuplaşmadan yarar sağlıyor, iç kamuoyuna yaptığı konuşmalarda bunu aktif olarak besliyor.
Ankara'yı yakınlaşmaya iten nedenler neler?
Sinem Adar, SWP tarafından yayımlanan analizinde, Türkiye'deki siyasi aktörleri de ayrıntılı olarak irdeliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilişkilerde yeni bir sayfa açma girişimlerine uzun süre isteksiz bir tavır sergileyen Batılı liderlerin Ukrayna savaşı ile değişen tutumuna işaret edilen analizde, "Erdoğan, Batılı liderlerin yeniden Türkiye'ye ilgi göstermesini, ülkenin artan jeopolitik öneminin bir delili olarak görüyor. Türk siyasi liderliği bu varsayıma dayanarak mevcut konjonktürü, savunma ve güvenlik gibi ihtilaflı konularda Batılı müttefikleri üzerinde baskı uygulamak için bir fırsat olarak görüyor” ifadeleri yer aldı.
Ankara'nın Mart başından itibaren söylemlerinde Batı yanlısı mesajlarda artış olduğuna dikkat çekilen analizde, bunda AB ve ABD'nin, Rusya'nın Ukrayna işgaline ekonomik yaptırımlar yoluyla verdiği yanıtın etkili olduğu, Batı'da sergilenen birliğin de Ankara'yı, "Batı sonrası dünya düzeni” şeklindeki temel varsayımında şüpheye düşürmüş olabileceği belirtildi.
"Batı karşıtlığı ana fay hatlarından biri”
CATS uzmanı Adar, Rusya'nın Ukrayna savaşıyla ilgili olarak Türkiye'de yürütülen tartışmalara Batı karşıtı söylemlerin hakim olduğuna dikkat çekerken, "Savaş, Batı karşıtlığının Türkiye'deki siyasi rekabette ana fay hatlarından birini oluşturduğunu bir kez daha gözler önüne serdi” yorumunu yaptı.
Son haftalarda hükümet yanlısı medyada yayımlanan yorumlara da yer verilen analizde, bu yorumlarda "artık çok kutuplu bir dünyanın şekillenmekte olduğu, Türk liderliğinin savaşta arabulucu rolü üstlendiği, Batılı başkentlerde memnuniyet yaratan bu gelişmelerin de Türkiye'nin bağımsız dış politikası ile artan nüfuzunun bir delili” olarak nitelendirildiğine işaret edildi.
Sinem Adar, AKP iktidarını oluşturan ittifak bünyesindeki farklı aktörlerin tutumlarını da incelerken bu aktörlerin "Türkiye'nin Batı karşısındaki yükselişini” söylemlerinde kullandıklarına dikkat çekerek, örnek olarak MHP lideri Devlet Bahçeli ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun açıklamalarını ve Berat Albayrak'a yakınlığı ile bilinen medya gurubundaki Batı karşıtı yorumları sıraladı.
Batı karşıtı söylemlerin Türkiye siyaset sahnesinin sol kanadında da yankı bulduğuna, bunun da merkezinde ABD karşıtlığının yer aldığına işaret eden Adar, Avrasyacılar ve Ulusalcıların yaklaşımlarını mercek altına alarak, Erdoğan'ın yeniden NATO ile yakınlaşmasının sol cenahtaki farklı aktörlerde yol açtığı endişelere dikkat çekti.
Muhalefet partileri nasıl bir tutum sergiliyor?
Merkezdeki muhalefet partilerinin Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısına verdikleri tepkilerde Batılı kurumların Türkiye'nin demokratikleşmesindeki önemine vurgu yaparken, Türkiye'nin Rusya'ya artan bağımlılığını eleştirdiklerini hatırlatan Adar, İYİ Parti lideri Meral Akşener, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, DEVA Partisi lideri Ali Babacan'ın açıklamalarından örnekler sıraladı.
Adar, analizinde merkezdeki siyasi aktörlerin Türkiye'nin Batı ile stratejik ilişkilerinin, kurallar ve demokratik ilkeler zemininde yeniden canlandırılmasını savunduklarına işaret etmekle birlikte, bu söylemlerde iktidarı oluşturan ittifak üzerinde baskıyı artırma hedefli taktiksel bir boyut olduğuna da işaret eti.
Ayrıca bu aktörlerin Türkiye'nin dünyadaki yerine dair iddialı jeopolitik düşüncelerden uzak olmadıkları, aynı zamanda dış ve güvenlik politikalarına ilişkin bakış açısı ve özellikle de Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin Avrupa ve ötesine yönelik olası sonuçları ile ilgisinin de çok açık olmadığı vurgulandı.
AB'li karar alıcılara öneriler
CATS uzmanı Sinem Adar, analizinin son bölümünde ise AB'deki karar alıcılara, Türkiye ile ilişkiler konusunda bir dizi önerilerde bulundu.
İlişkilerin orta ve uzun vadede nasıl şekillendirileceğinde Türkiye'deki iç siyasi dinamikler kadar AB'nin tercihlerinin de belirleyici olacağına işaret eden Adar, Avrupalı siyasi karar alıcıların aslında Türkiye ile sürdürülebilir bir çalışma ilişkisinin,
"bir tercih değil bir zorunluluk” olduğunun farkında olduklarını vurguladı.
AB'nin, "dar kapsamlı” da olsa Türkiye ile güven zemininde, sürdürülebilir ilişkiler inşa etmekte yapıcı bir rol oynayabileceğine işaret eden Adar, Avrupalı siyasi karar alıcıların üç konuya özel önem atfetmeleri gerektiğine dikkat çekti.
Üç kritik konu: Rusya, işbirliği, demokrasi
CATS uzmanı Adar'a göre, AB'nin öncelikle, kısa vadede, Türkiye'den Batı'nın Rusya'ya yaptırımlarını baltalayacak adımlardan kaçınmasını, Rusya ile ekonomik ilişkilerini bu dönemde geliştirecek adımlar atmamasını talep etmesi gerekiyor.
Rusya'nın Türkiye'yi, kendisini içine sürüklediği zorlu durumdan çıkmasını sağlayacak ülke olarak gördüğünü belirten uzmana göre, Kremlin'in yaptırımları delecek kanalları oluşturma girişimlerine Ankara'nın izin vermemesi gerekiyor.
Sinem Adar, AB'nin ayrıca Türkiye konusunda üyeler arasında birlik sağlamak konusunda aktif çaba göstermesi gerektiğine vurgu yaptı.
CATS uzmanı, üye ülkeler arasında çıkar ve tehdit algılarındaki farklılıklar nedeniyle bunun çok da kolay olmadığını, bununla birlikte, yeni gerçekler ışığında AB'nin Türkiye ile çıkarların örtüştüğü alanlarda işbirliği arayışında olmasının önemli olduğunu kaydetti.
Adar, bunun için de ikili gerilimlerin AB düzeyindeki siyaset belirleme süreçlerini rehin almasına izin verilmemesi gerektiğine işaret etti.
AB'nin güvenlik ve ekonomi alanlarında Türkiye ile ilişkileri geliştirirken, demokrasiyi ikinci plana atmaması gerektiğini savunan uzman, "Avrupalı siyasi karar alıcılar, otoriter devletlerle ilişkilerinde çoğu zaman istikrara demokrasiden daha büyük önem atfetti. Rusya ile ilişkiler bu yaklaşımın uzun vadede meyve vermediği gerçeğini acı bir şekilde gözler önüne seren önemli bir örnek” görüşünü vurguladı.
DW