Ukrayna savaşı ve kaçırılan barış fırsatı: Müzakerelerin geleceği belirsizliğini koruyor

Müzakerelerin geleceği belirsizliğini koruyor

Ukrayna savaşı ve kaçırılan barış fırsatı: Müzakerelerin geleceği belirsizliğini koruyor




Ukrayna savaşı üçüncü yılına girerken, ateşkesin ardından müzakerelere geçileceği yönündeki söylemler yeniden gündeme geldi. Buradaki varsayım, iki tarafın da 'kazanamayacağı' için barış görüşmelerine başlamanın mantıklı olacağı yönünde. Artık çok az kişi savaşın daha başlamadan bitmek üzere olduğunu hatırlıyor. 24 Şubat 2022'de Rusya Ukrayna'ya kara ve hava saldırıları başlatmıştı. 28 Şubat 2022'de Rus ve Ukraynalı yetkililer, bir ay boyunca yedi tur görüşme gerçekleştirilmişti.

ÇEVİRİ: SELMAN CÖMERT

İlk üç tur Belarus'ta yapılmıştı. 7 Mart'ta Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov, Ukrayna'nın anayasasına tarafsızlığı koyması ve Kırım ile Donbas'ın ayrılıkçı bölgelerini kaybetmeyi kabul etmesi halinde Rusya'nın 'özel operasyonunu' 'derhal' durduracağını söylemişti. Ukrayna, Kırım dahil, Rusya'nın tamamen çekilmesini talep ederken Kiev, tarafsızlığın garanti altına alınması konusunu değerlendirmeye hazır olduğunu belirtmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iki ülke arasında barış anlaşmasına öncülük etmeye istekli olması sonucunda 10 Mart'ta Türkiye'nin sahil beldesi Antalya'da düzenlenen toplantı, Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları Sergey Lavrov ve Dimitro Kuleba'ya savaşın başlamasından bu yana ilk kez bir araya gelme fırsatı vermişti. Ardından birkaç video konferans toplantısı yapılmıştı.

Müzakerelerin yedinci turu 29 Mart'ta İstanbul'da yüz yüze görüşmelere sahne olmuştu. Avrupa Pravda'sı bunun şimdiye kadar 'Ukrayna-Rusya müzakerelerinin en etkili turu' olduğunu yazmıştı. Müzakerelerin ana hatlarını Ukrayna'nın daimi tarafsızlığı ve nükleer silahlardan arındırılmış statüsü oluştururken, bunun karşılığında Ukrayna'nın Çin, Rusya, İngiltere, Fransa, Belarus ve diğer ülkelerden NATO ittifakının 5. Maddesine benzer güvenlik garantileri alacağı bir anlaşma taslağı üzerinde yoğunlaşmıştı. Ukrayna ayrıca Luhansk ve Donetsk'i geri alma hakkını saklı tutmakla birlikte Kırım'ın statüsü konusunda 15 yıllık bir istişare dönemi başlatacaktı (Ukrayna Pravda). Rusya ise 'daha sonraki müzakerelerin yapılabilmesi için gerekli koşulları yaratmak' amacıyla Kiev yakınlarındaki askeri faaliyetlerini 'büyük ölçüde azaltacaktı'.

Putin bu taslağı 17 Haziran 2023'te televizyonda açıklayacaktı. Bunu "fena olmayan bir sonuç" olarak nitelendirdi (TASS (Rus hükümet gazetesi). Asıl beklenti, taslağın Putin ve Zelenskiy tarafından imzalanarak ortak bir barışın temellerinin atılacağı yönündeydi. Bu sayede savaş; Ukrayna'nın altyapısı harap olmadan, büyük can kayıpları yaşanmadan ve kontrolsüz gerilim riski ortaya çıkmadan sona erebilirdi. Ancak taslak hiçbir zaman hayata geçirilmedi ve bundan sonra da ikili görüşme yapılmadı.

MART 2022'DE BARIŞ İÇİN GERÇEK BİR FIRSAT VAR MIYDI? EĞER ÖYLEYSE, BU FIRSAT NEDEN KAÇIRILDI?

İki taraf da hiçbir zaman uydurdukları formüllerin öngördüğü ölçüde birbirlerine yakın olmadılar. Evet, Ukrayna NATO'ya katılmaktan vazgeçmeye istekliydi, ancak büyük güçlerden, NATO'ya katılmakla eşdeğer bir güvenlik garantisi almanın zor olduğunu biliyordu. Rusya'nın 2014'te Kırım'ı ilhakını 'müzakere ederek' geri alma ihtimali de yoktu. Ayrıca, bilindiği kadarıyla Ukrayna'nın doğu ve güneydoğusundaki Rusça konuşulan Donbas'ın geleceği konusunda da herhangi bir ilerleme kaydedilmemişti.

Bu konular daha sonraki görüşmelerde ele alınabilirdi. Ancak, dengeyi barış aleyhine değiştiren iki dramatik olay yaşanmıştı. Mart sonunda Rus güçleri Kiev bölgesinden çıkarılırken Ukraynalılar Buça, İrpin, Borodyanka ve Azovstal'da vahşet (tecavüz, cinayet, katliam, yağma, gelişigüzel bombardıman ve diğer savaş suçları) kanıtları bulduklarını iddia ettiler. Rusya'nın sorumlu olduğu BM İnsan Hakları Yüksek Komisyonu (Aralık 2022) tarafından da teyit edilen bu menfur olaylar, Ukrayna'ya müzakereleri kesmek için ek bir sebep daha verdi ki bu adım Batı tarafından güçlü bir şekilde desteklendi.

Görüşmelerin ilerlemesinin önündeki daha büyük bir engel ise İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın 6 Nisan'da Kiev'e gerçekleştirdiği ziyaret olabilir: "Johnson Kiev'e iki net mesaj verdi. Birincisi Putin bir savaş suçlusudur; ona baskı yapılmalıdır, onunla müzakere edilmemelidir. İkincisi ise, Ukrayna Putin'le teminatlar konusunda bazı anlaşmalar imzalamaya hazır olsa bile, onlar [NATO güçleri] böyle bir anlaşmaya hazır değil." Zelenskiy'nin müzakereci ortaklarından Davyd Arakmahia, Johnson'ın müdahalesinin ana hatlarını böyle özetliyordu (Ukrainska Pravda 24 Kasım 2023). Bu, ilerideki barış görüşmelerine yönelik bir Anglo-Amerikan vetosu anlamına geliyordu. Johnson'ın ülkesine dönmesinden üç gün sonra Putin, Ukrayna ile görüşmelerin "çıkmaza girdiğini" kamuoyuna duyurdu.

PEKİ YA GELECEK?

Peki ya gelecekte ne olacak? Elbette savaşın kaderi çok önemli ve belirleyici olacak. Ukrayna ordusunun başkomutanı General Valery Zaluzhny'ye göre Ukrayna'daki askeri durum artık 'çıkmaza girmiş' durumda ve barış görüşmeleri için yeniden baskı yapılıyor. ABD ve Rus yetkililer arasında 'gizli görüşmeler' yapıldığına dair raporlar var. Çin, Vatikan, Brezilya, Meksika ve diğerleri tarafından kamuya açık barış girişimleri olmuştu. Anatol Lieven ve Jeffrey Sachs gibi kanaat önderleri derhal ateşkes yapılması gerektiğini güçlü bir şekilde savundular. Bu girişimler, savaşın hiçbir yere gitmediği, ancak bir yere gitmesi halinde de bunun tehlikeli bir nükleer çatışmaya dönüşebileceği düşüncesine dayanıyor gibi görünüyor.

Temeli geçici yorgunluğa dayanan bir barış kalıcı olmayabilir. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Ukrayna krizinin 'Ukrayna'dan ziyade meşru dünya düzeniyle ilgili olduğunu' söylediğinde, kalıcı bir barışın önündeki ana engeli doğru bir şekilde tespit etmişti: Büyük güçler arasında meşru bir dünya düzeni üzerinde anlaşma olmaması. Rusya'nın kendi güvenliğini korumak için Ukrayna'ya müdahale etme hakkı ve hatta görevi olduğu iddiası, yasal olarak belirlenmiş sınırların güç kullanılarak değiştirilmemesi gerektiği doktrinine ters düşmekte. Ancak, genellikle sömürge dönemindeki harita çiziminin sonucu olan mevcut sınırlar, mevcut gerçeklerle uyuşmayabilir. Peki duyguların ya da güvenliğin gerektirmesi halinde sınırlar barışçıl bir şekilde nasıl değiştirilebilir? Rusya'nın Ukrayna'yı Rusya'nın ayrılmaz bir parçası olarak görmesinin Ukrayna milliyetçiliği ile bağdaşmadığı açık. Aynı zamanda Ukrayna'nın Batı tarafından desteklenen dış politikada tam egemenlik iddiası da Rusya'nın güvenlik ihtiyaçlarına ilişkin tarihsel anlayışıyla bağdaşmıyor. Bu iki zihinsel yapının arasındaki uyumsuzluk barışın önündeki en büyük yapısal engeldir.

Ukrayna için, NATO dışındaki 'güvenlik teminatları' fikrinde daha umut verici bir şeyin tohumu yatmaktadır: Soğuk Savaş'ın NATO-Varşova Paktı sisteminin yerini alacak yeni bir güvenlik mimarisi kavramı. Rusya NATO'ya karşı koruma talep ediyordu: Ukrayna ise NATO içinde Rusya'ya karşı korunma arayışındaydı. Uzlaşılan nokta, NATO'nun önemli bir parçası olacağı ama tek parçası olmayacağı bir güvenlik yapılanmasıdır. Ukrayna'nın güvenliği ne NATO üyeliğine ne de Rusya'nın güvenliği Ukrayna'nın NATO üyeliğini engellemeye bağlı olmalıdır. CIA Başkanı Bill Burns'ün 1995'te söylediği gibi, ihtiyaç duyulan şey Avrupa'da 'Rusya'nın çıkarlarına yeterince uygun bir güvenlik düzeniydi, böylece yeniden canlanacak bir Rusya'nın bunu değiştirmek için mücbir bir nedeni olmayacaktı'. Bu ihtiyaç devam etmektedir: Ukrayna savaşı bu ihtiyacı daha da acil hale getirmiştir.

KARAR