Vatikan Gizli Arşivi'nde bir dönemin "renkli" topluluğunu araştırdı…
Marmara: Levantenler, Osmanlı döneminde altın çağını yaşadı
Vatikan Gizli Arşivi'nde bir dönemin "renkli" topluluğunu araştırdı…
Marmara: Levantenler, Osmanlı döneminde altın çağını yaşadı
Yazar Rinaldo Marmara, bir zamanlar, örf, adet ve gelenekleriyle dikkati çeken eski İstanbul'un sakinleri Levantenlerin tarihine ışık tuttu. Marmara, "O renkli kültürleri ve cemiyet yaşamları kalmadı" dedi
Türkiye toprakları üzerinde yaşayan topluluklardan biri olan Levantenlerin varlıkları hep merak konusu oldu.
Galata ve Pera, araştırmacılar tarafından gözde konular olarak ele alınsa da burada yaşamış Levantenlerin ekonomik, siyasal ve kültürel katkılarına ilişkin çalışma sayısı yok denecek kadar az.
Bu konudaki eksikliği gidecek bir esere imza atıldı. Eski Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu Basın Sözcüsü Rinaldo Marmara, "Osmanlı Başkentinde Bir Levanten Semti Galata-Pera" isimli bir kitap yazdı.
Marmara, Fransa, Montpellier Paul Valery Üniversitesi’nden Bizans’tan günümüze Latin veya Levanten cemaatinin kuruluş, yükselme ve gerileme dönemleri hakkında doktora yapan biri.
50’den fazla kitaba ve yüzden fazla makale kaleme alan Marmara, Levantenlerin tarihine ışık tutmak için Vatikan Gizli Arşivleri’nden aylarca çalıştı, elde ettiği bilgileri bir kitapta topladı.
Tarihi belge ve fotoğrafların yer aldığı Türkiye İş Bankası yayınlarından çıkan kitapta Marmara bir döneme ışık tutarken, geçmişin renkli topluluğu yaşantısı hakkında dikkat çeken bilgiler veriyor.
Yazar Rinaldo Marmara, Independent Türkçe’nin sorularını yanıtladı…
"Bütün mesele fetihle başladı"
Kimdir bu Levantenler, ya da kimlere Levanten deniliyor?
Herkes Levantenlerden bahsediyor fakat hiç kimse tam olarak bunların kim olduğunu bilmiyor. Onun için bu soru önemli. Bazıları, Yahudileri, Rumları, Ermenileri ve Hristiyanları Levanten olarak sayıyor. Herkes Levanten değildir. Bunlar için zaten bir tanımlama veya adlandırma vardır. Bunlara gayrimüslim deniliyor. Rumları, Ermenileri, Yahudileri çıkardığımızda geriye Latinler kalıyor. Bu Latinler de ayrı bir gruptu. Bunun da zorluğu vardı. Bizans İmparatorluğu zamanında herkes yabancıydı. O zaman millet mefhumu de yoktu. Yabancılardan kasıt ise Venedikliler, Cenevizliler ve Pisalılardı. Bunlar da Haliç'in sağ kolunda koloni şeklinde yaşıyorlardı. Bütün mesele İstanbul’un fethiyle başlıyor.
"Fatih’in fermanıyla geri dönenler oldu"
Fetihte ne oluyor?
Bazı Latinler İstanbul'da kalıyor, bazıları da korkudan kaçıyor. Kalanlar için Fatih(Sultan Mehmet Han) 1 Haziran 1453'te bir ferman çıkartıyor. Herkes de bunu 'ayrıcalıklarla dolu' bir ferman olarak görüyor. Ancak bu da yanlıştır. Bunu başka türlü okumak lazım. O ferman, Osmanlı'nın Latin cemaatinin kuruluş gerekçesidir. Bu fermandan sonra daha önce kaçanlar yavaş yavaş dönmeye başlıyor. Yabancı vasfıyla geliyorlar. O dönemde bu yabancılar Osmanlı İmparatorluğu'nda bir seneden fazla kalamıyorlardı. Bir seneyi geçtiklerinde onlar, yabancı vasfını kaybediyor ve Osmanlı tebaasına geçiyorlardı. Tabii böyle olunca gayrimüslim olarak görülüyor ve bir daha da Osmanlı'dan çıkamıyorlardı. Dolayısıyla iki grup oluşmuştu. Biri Osmanlı Latin cemaati, diğeri de yabancı Latinler. Levanten ismini işte bu yabancı Latinler için kullanıyoruz ki, onları diğerlerinden ayırmak için. Bütün mesele Osmanlı döneminde gayrimüslimlerden farklı bir Latin grubunun oluşmuş olmasından kaynaklanıyor.
Bugün Türkiye toprakları olarak tarif ettiğimiz Anadolu'nun en çok hangi bölgelerinde yaşadılar Levantenler?
İstanbul ve İzmir'de yaşadılar. Daha çok liman bölgelerinde ikamet ettiler. Fetih sırasında kaçanlar daha çok Yunan adalarına göçmüşlerdi. Geri gelenler de öncelikle işte bu Yunan adalarına gidenlerdi. Fakat 1839'dan sonra yani Tanzimat ile beraber çok daha fazla kişi geri dönmeye başladı. O zaman, İtalya, Fransa, Macaristan ve Avusturya'dan gelmeye başladılar. En kalabalık grup İtalyanlar olduğu için bunlara Levanten denildiğini söylemek daha doğru. Yani buradan İtalyanlar kast ediliyor.
"Bir zamanlar sayıları 35 bin olan Levantenlerden bin 500 kişi kaldı"
Nüfusları ne kadardı?
En kalabalık oldukları dönemde sayıları 35 bin civarındaydı. Tabii o zaman İstanbul'un nüfusu da azdı. Bugün ise sayıları bin 500 civarında.
Latin ifadesini kullanıyorsunuz ama kitabınızda Levanten tabirini tercih etmişsiniz. Bu ayrım neden kaynaklanıyor?
Kalabalık grup İtalyanlar olduğu için Latinler diyorum. Daha sonra evlilikler yoluyla Ortodokslar da bunlara katıldı. Ortodoksların arasında Rumlar vardı. Rumlar dualarını Rumca yapıyorlardı ama Latinler, Latince yapıyordu. Tüm dua ve ibadetleri Latince yapıldığı için Latinler denilmeye başlandı. Fransız olanlara Franco denildi. Bütün bu gruplara Levanten diyoruz. Türkiye'de özellikle de İstanbul ve İzmir'de doğmuş, yaşamış ve yabancı hüviyetini korumuş olanlar kişilere Levanten diyoruz. Bunlar Osmanlı tebaasına geçmemiş oldukları için de gayrimüslim olarak görünmüyorlardı. Bunlar kapitülasyonlara göre idare ediliyorlardı ve her türlü ayrıcalıkları vardı.
İstanbul'da ağırlıklı olarak Galata ve Pera'da mı yaşadılar?
İstanbul'da ilk yaşam alanları daha yoğun olarak Galata ve Pera oldu. Ancak daha sonra yavaş yavaş Pangaltı'ya doğru gelmeye başladılar. 1870’te çıkan yangından sonra herkes Pangaltı'ya doğru geldi.
"Serbestlik ve din hürriyeti sayesinde altın çağını yaşayabildiler"
En rahat hangi dönemde yaşadılar?
Osmanlı döneminde çok rahat yaşadıklarını söyleyebilirim. 1839'dan sonra Levantenler Osmanlı'da altın çağını yaşadılar. Çünkü bu dönemde birçok kişi Osmanlı İmparatorluğu'na geldi. Sebebi de Avrupa'dan çok daha güzel yaşayabiliyorlardı. Dinsel özgürlük ve serbestlik bakımından çok rahattılar. Osmanlı İmparatorluğu’nda her bir yabancı cemaat hem özerk olarak hem diğer dini topluluklarla aynı sınırlar içinde kardeşçe yaşayabilmiştir. Bütün bu özgürlük alanları Osmanlıların misafirperverliği sayesinde oldu. Atını çizmekte fayda var, o misafirperverlik bugün de devam ediyor. Avrupa duvarlar örerken Türkiye, Suriyeliler başta olmak üzere farklı millet mensuplarına kucak açıyor. Tanzimat döneminde değişik milletlerden gelip burada işlerini kurup çok rahat yaşadılar.
"Avrupa Birliği’nin Osmanlı’dan alacağı dersler var"
Kitabınızda vermek istediğiniz mesaj nedir?
O kitabı bir amaç ve mesaj vermek için kaleme aldım. Şu mesajı vermek istedim: O zamanki, Osmanlı Devleti bugün kurulmak istenen Avrupa Birliği'nin öncüsüdür. Kendi sınırları içinde çok farklı dini gruplar, cemaatler vardı. Bir de dışarıdan gelen yabancılar varlıklarını özgürce sürdürüyorlardı. Her cemaatin, okulları, hastaneleri, yaşlılar için huzurevleri, tiyatro salonları, sinemaları mevcuttu. Devlet içinde sanki devletler vardı. Bugünkü Avrupa Birliği'nin pek beceremediğini Osmanlı Devleti o zaman hayata geçirmişti. Onun için her zaman şunu söylüyorum: Avrupa Birliği'nin Osmanlı'dan alacağı çok dersler vardır. Osmanlı Devleti farklı milletlerin beraberce yaşama kültürünü oluşturmuştu.
"Ortak dilleri Rumca idi"
Levantenleri "kuruluş", yükselme" ve "gerileme" dönemlerine ayırarak inceliyorsunuz. Neden böyle bir değerlendirme yapma gereği duydunuz?
Sadece Levantenler için değil pek çok husus için böyledir. Levantenleri bir kuruluş dönemleri, Bizans zamanında tekrar sıfıra inme dönemleri vardır. Osmanlı döneminde yükselme devrini yaşamışlar. Bugün onların tarihi hakkında bilgi veren ne kadar bina, eser ve kilise görüyorsanız hepsi Osmanlılar döneminde yapıldı. Tanzimat döneminden sonra Levantenler de yavaş yavaş gerilemeye başladılar. Çünkü, daha önce elde ettikleri ayrıcalıkları ortadan kalkmıştı.
Levanten bir kültür idi. Levantenler ise doğu ile batı arasında köprü görevi yapıyorlardı. Levantenler ne doğuluydu, ne de batılıydı. İkisinin senteziydi. Onlar başka türlü düşünüyor ve öyle yaşıyorlardı. Örf, adet, gelenek ve görenekleri farklıydı. Ortak dilleri vardı ki, Rumca'ydı. İstanbul'da yaşayan bir İtalyan, Fransız biriyle karşılaştığında her ikisi Rumca konuşurlardı. Artık karma evlilikler olduğu için eski Levantenlik yok oluyor.
"Vatikan arşivlerinden çok az araştırmacı istifade ediyor"
"Osmanlı Başkentinde Bir Levanten Semti Galata-Pera" kitabını yazmak için Vatikan arşivlerinden faydalanmışsınız. Vatikan arşivlerinde ne kadar çalıştınız?
Ben 25 yıldır Vatikan arşivlerine gider gerekli çalışmalarımı yaparım. Çeyrek asırdır bundan faydalanmama rağmen çok az şey bildiğimin farkındayım. Arşivlerin raf uzunluğu 87 kilometredir. Senelerin verdiği tecrübeyle çalışma yapıyoruz. Çok üzüldüğüm bir husus var ki, o da şudur: Çok az araştırmacı o arşivlerden istifade ediyor. Oradaki evrakın bir bölümü Latince'dir. Ama belgelerin çok büyük bölümü Fransızca ve İtalyanca’dır. Ondan dolayı daha eskilerinden faydalanabilmek için çok iyi derecede Fransızca ve İtalyanca bilmek gerekiyor. Çünkü belgelerin büyük bölümü el yazmasıdır. Çok iyi derecede İtalyanca ve Fransızca bilen az olduğundan kimse gidip araştırma yapmıyor.
Kitaptaki fotoğrafları Vatikan'daki arşivlerden mi çıkardınız?
Bir kısım belgeyi oradaki arşivlerden aldım. Diğer bir kısmını ise buradaki kiliselerimizin arşivlerinden elde ettim.
Levantenler bir renkse buna gerektiği gibi sahip çıkıldı mı?
Bunun sahip çıkılıp çıkılmadığı tartışmasına girmek çok anlamlı değil bana göre. Çünkü, bu bir kültürdü ve bugün itibarıyla bitmiştir. 'Bunları tekrar yeniden, diriltip, yaşatalım' lafları boştur. Bir tarihi süreç içinde yaşandı ve bitti. Artık onun üzerinden araştırma yapıp gelecek kuşaklara bilgi aktarmak gerekir. Bunun için paneller, konferanslar düzenlemek lazım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin İstanbul'un Renkleri isimli bir projesi vardı. Ben hemen farklı bir renk olarak Levantenleri yazdım.
"İtalyan olabilirim ama İstanbulluyum"
Ataları İstanbul'da doğup büyümüş, kendisi de göç nedeniyle Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde doğmuş Levantenler Galata veya Pera'ya geldiğinde neler hissediyorlar? Size duygularını anlatan oldu mu?
Tabii ki gelip buraları gezenler veya kabristanı ziyaret ettiklerinde atalarının burada yaşadıklarını farklı şekilde yad edenler oluyor. Ancak çok da farklı duygulara kapılmıyorlar. Çünkü burada doğup, burada büyümemişler. Yani buralı değiller. Onun için milliyet önemli değildir, yaşanılan yer önemlidir. Ben her zaman şunu söylerim: Ben bir İtalyanım ama İtalyalıyım demem. İstanbul'da doğdum. Burada büyüdüm. O nedenle İstanbul'u severim. Bir milliyete mensubiyet olarak İtalyan olabilirim ama Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşıyım ve İstanbulluyum. Ben şimdi İtalya'ya gitsem, nerede yaşarım? İtalya güzel olabilir ama ben orada yaşayamam. Sebebi de oralı olmamamdır. Gönüllü bağlılık budur. İnsan doğduğu yeri özler ve arar.
"Levantenlerin eski kültürleri ve cemiyet yaşamı kalmadı"
Peki bir araya geldiklerinde eski gelenek, görenek, örf ve adetlerine göre organizasyonlar yapıyorlar mı?
Hayır... Onlar artık bitti. Şehrin her tarafına dağılmış durumdalar. En önemli şey de o eski kültürü kalmadı Levantenlerin. Türkiye Levantenleri için Pangaltı Latin Kabristanı'ndaki bu anıt önemlidir. Bu Taksim ve başka mezarlardaki mezar taşları getirilerek burada anıt oluşturuldu. 1864'te yapıldı. Mezar taşlarıyla yapıldı. Vefat eden tüm herkesin kemikleri de buraya konuldu.
The Independentturkish