Vicdanını yitirmiş toplumda ar damarı çatlamış siyaset

Siyasî partiler çıkar şebekelerine dönüşürse

Vicdanını yitirmiş toplumda ar damarı çatlamış siyaset


Vicdanını yitirmiş toplumda ar damarı çatlamış siyaset

OYA BAYDAR YAZDI

Mesela faili meçhuller döneminin siyasî figürlerinden Asena Meral Hanım, "Bizi Beştepe değil Saraçhane sansürlüyor" derken, Kılıçdaroğlu yerine İmamoğlu'nu desteklemek için Saraçhane'ye yellim yeperek koşup şimdi papaz olduğu İmamoğlu ile sarmaş dolaş fotoğraflar çektirdiğini unutmuş görünüyor

Vicdan yitimi sadece Türkiye'ye özgü değil, orman kanununun yürürlükte olduğu,  soykırımın suç olmaktan çıktığı, büyük devletlerin İsrail'i alkışlamak ve silah yardımı yapmak için yarışa girdikleri Dünya da vicdanını yitirdi. Ama Şair'in dediği gibi "Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza (Türkiye'ye) verdiler."

Toplumun çürüdüğünü, çürütüldüğünü; her şey bir gün düzelse de insanın çürümesinin kolay kolay giderilemeyeceğini yazıyorum uzun süredir. Umutsuzluğumun esas kaynağı da bu. Bir toplum vicdan yitimine uğramışsa orada siyaset de, ahlâk da dikiş tutmaz. Toplumun nasıl bu hale geldiği, getirildiği ise apayrı bir konu. Bu sorunun kısa ve basitleştirilmiş cevabı: ekonomiye ve siyasete hükmeden sınıfların ve liderlerin mutlak iktidar hırsları, ahlâki zaafları, etik tutarsızlıkları ve vasat bile değil, vasat altı düzeyleri.

Siyasî partiler çıkar şebekelerine dönüşürse

Demokratik sayılan ülkelerin olmazsa olmazı siyasî partiler, toplumları belli bir ideoloji ve düşünce temelinde daha iyi yönetmek, halka daha fazla refah, sulh sükûn, özgürlük, güvenli gelecek sağlamak için vardırlar. Programlarında bunları yazar, kitlelere bunları vaat eder, iktidara bu vaatlerini gerçekleştirmek üzere talip olurlar.

Gerçeği söylemekten çekinmezsek, iktidarıyla muhalefetiyle bugün siyaset sahnesinde boy gösteren irili ufaklı partilerin tümü değilse de çoğunun ortak paydaları, belli kişilerin iktidar hırslarının oyun sahnesi ve çıkar şebekeleri haline gelmiş olmaları.

Şebek maymunu sanıp da başıma iş açmasınlar diye açıklayım: "Şebeke" ağ anlamına gelir, bir merkezden başlayıp ağ gibi yayılan hatlar ve yollar bütününe denir: Elektrik şebekesi, tren yolu şebekesi, vb… İktidar partisi AKP, bu anlamda bir şebeke yapısına sahip. Ekonomik, siyasî çıkar ve kişisel ikbâl olanağı bir merkezden aşağıya doğru ağ misali yayılıyor. Beşli çete denilenlerden, AKP'den ihale alan daha küçük müteahhitlerden, korunan mafya babalarından, tarikat-cemaat yapılarından, hukuk alimi geçinen cahillerden, TV'lerde, medyada köşe kapmış bilgi, akıl, etik fukarası nevzuhur fetvacılardan başlayıp; partiye yakın birinin torpiliyle taşeron şirkette temizlik işi bulana, köye müezzin, bir devlet kurumuna koruma olana, üniversitelere soy sop atanana kadar uzanan bir çıkar şebekesi bu…

Ülkeyi yıkıma sürükleyen, halkı açlık sınırına mahkûm eden bir partinin nasıl olup da hâlâ iktidarda olduğuna şaşanların bu noktayı gözden kaçırdıklarını düşünüyorum. AKP şebekesine bir noktadan bağlı geniş bir kitle var. Ayrıca o kitle iktidar partisine destek vererek kendini de iktidarın parçası hissediyor. Benzetmek gibi olmasın, sadece daha iyi anlatabilmek için: Organize işler ağında da durum böyledir. Merkezden (reis'ten)alınan güç aşağılara doğru yayılır, en aşağıdakiler de nemalanır ve merkeze çıkar ilişkileriyle sıkı sıkıya bağlanır.

Saraçhane mitinginde İmamoğlu Altılı Masa liderlerini anons edip kürsüye dek eşlik edip sonra geri çekiliyordu. Akşener, İmamoğlu’nun çekilmesine izin vermeyerek, elini tutup bir süre öyle konuştu. (Foto: Meral Akşener/Twitter)

Yalan dolanı siyaset yöntemi sayanlar

İktidar partisinde durum böyleyken bir de muhalefetteki partiler/yapılar var. Bunların bazıları devleti ele geçirmeye çalışan etnik milliyetçi, faşizan devletçi, İslamo-faşist, vb. ideolojik odaklar. Onların amacı ideolojik hâkimiyet, ama bir şekilde iktidar şebekesine bağlanmak ve oradan güç alıp nemalanmak üzere örgütlenmişler. Bazıları da, kifayetsiz muhterislerin kişisel hırslarını tatmin etmeye çalıştıkları, tekke misali yapılar. Ana muhalefet partisi CHP'ye gelince, kendi içinde çıkar ve iktidar mücadelesi vermekten gerçek siyaset yapmaya fırsat bulamıyor. Dün böyleydi, bugün de böyle. Yerel seçimlere doğru giderken siyasetin amacını oy artırmakla, seçim kazanmakla sınırlamanın ve ahbap çavuş ilişkilerinin kötü sonuçlarını aday seçimi sürecinde yaşananlardan da görüyoruz.

Böyle bulanık bir siyasî ortamda kişi yıpratma, yalan, komplo, ikiyüzlülük, dün ak dediğine bugün kara demek, dün savunduklarının tam tersini savunmak, sahtecilik, üçkağıtçılık ayıp değil siyaset sayılıyor.  Mesela, AKP reisi de olan Cumhurbaşkanı, rakip lideri karalamak için imal edilmiş sahte videoları yalanlamak ve özür dilemek yerine "zekî çocukların yaratıcılıklarının" ürünleri olarak benimsemekten ar etmiyor. Mesela faili meçhuller döneminin siyasî figürlerinden Asena Meral Hanım, "Bizi Beştepe değil Saraçhane sansürlüyor" derken, Kılıçdaroğlu yerine İmamoğlu'nu desteklemek için Saraçhane'ye yellim yeperek koşup şimdi papaz olduğu İmamoğlu ile sarmaş dolaş fotoğraflar çektirdiğini unutmuş görünüyor. Mesela Özel CHP'si, etnik faşist eğilimli bir adamı Bolu belediye başkanı adayı ilan ederken Hacer Foggo'yu tasfiye etmekten çekinmiyor. İnce, kalın  bir sürü kişisel hırs erbabı zat, iktidara muhalif görünürken Cumhur koalisyonunu desteklemek için ellerinden geleni yapıyor da bu tutarsızlığı umursamıyor. Cumhur katarına binmeye çalışan BBP'den ve benzerlerinden, Anayasa'nın askıya alınmasına, anayasal düzenin yıkılmasına karşı tek bir söz duyulmuyor. MHP'ye değinmiyorum bile, orada yönetimde siyasî değil psikolojik vaka söz konusu. Yani cezai ve ahlâki ehliyet aramak haksızlık olur.  

Ayıp bir kez kayıp olunca habaset her yana yayılır

Vicdanını yitiren toplumlarda siyasetin ar damarı çatlar, ayıplar kayıp olur. Siyasetin ar damarı çatladı mı habaset (kötücüllük) her yana yayılır. İlgisiz gibi görebilirsiniz ama son günlerde intihal suçlamasıyla bir kesimin bir yazarı linç etme girişimi de anlatmaya çalıştıklarımdan bağımsız değil. Kötücüllük hepimize sirayet ediyor, kin, nefret, haset çevreyi zehirliyor, hepimiz o zehri soluyoruz. Temiz kalabilmenin, iyi insan olmanın zorlaştığı, güvendiğimiz dağlara kar yağdığı, vicdanla birlikte aklıselimin de yitirildiği günlerdeyiz.

Peki ne yapalım? Çökmekten, teslim olmaktansa ar damarımızı gözümüz gibi korumaya, vicdanımızı yitirmemeye çalışalım. Ar damarı çatlamış siyaseti dost-düşman ayrımı yapmaksızın eleştirmekten çekinmeyelim. Önce kendimizden ve yakın çevremizden başlayarak kötücüllüğün yaygınlaşmasını engellemeye çalışalım.

Bazı yazılar vardır. Peki bu yazıyı ben neden yazdım, kime ne faydası var ki duygusu verir insana. İç dökme yazılarıdır bunlar. Bilirsiniz, yine de kendinizi alamazsınız yazmaktan. Bu da öyle yazılardan biri işte: affola…

Oya Baydar T24