Yargı Reformu ile Terörle Mücadele Kanunu'an Eklenen Yenilik
Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz”
Yargı reformu kapsamında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa 7. maddesine eklenen “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” ibaresi ile eleştiri amaçlı düşünce açıklamasını suç olmayacağına hükmetmiştir.
Bununla birlikte Anayasamızın 26. Maddesi “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümlere, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”Hükmü ile düşünce özgürlüğünün Anayasal bir hak olarak belirlenmiştir.
Ayrıca AİHS 10. Maddesi ile 1. “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir. 2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” İfade özgürlüğünün evrensel bir hak olduğunu ifade etmiştir.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa 7. maddesine eklenen bu ibare görüldüğü üzere yeni bir şey olmayıp gerek Anayasal gerekse taraf olduğumuz Uluslararası Antlaşmalarla tanınan bir haktır. Bu nedenle anlaşılıyor ki var olan hakkın kullanılmasında ve uygulamalarda aksaklık ve eksiklikler görülmektedir.
Bu aksaklıkları giderme amacıyla yapılan bu düzenleme yine muğlaklık barındırmaktadır. Her ne kadar mevcut kanun maddesinde şu fiiller:
“a) (Mülga: 27/3/2015-6638/10 md.)
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.” kapsamında yapılan eylemleri düşünce özgürlüğü dışında tutmuşsa da ““Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” ibaresinde yer alan haber verme ve eleştiri sınırının ne olacağı ve kimler tarafından belirleneceği belli değildir.
Sonuç olarak uygulama sırasında hüküm vericiler maddenin muğlâklığına bağlı olarak farklı kanaatler getirip hüküm vermeleri muhtemeldir. Söz konusu bir haberin ya da eleştirinin bir hüküm verici tarafından suç olarak görülmemesi, aynı fiilin başka bir hüküm verici tarafından suç olarak nitelendirilmesi muhtemeldir.
Bu nedenle gerek Anayasal gerekse Uluslararası sözleşmeler kapsamında var olan bir hakkı reform olarak sunulması yerine uygulamada var olan muğlaklıkların giderilmesi ve içtihat farklılıklarının giderilmesi gerekir.