Yargının bağımsız olması yeterli mi?
Evet, yargıya güven hiçbir dönemde yüksek oranlarda olmadı; hep yerlerde süründü.
2019 -2020 adli yılı baroların protestolarıyla başladı.
Yargıtay’ın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştireceği tören davetini “Bize kalırsa, siz de o salona gitmeyin” diyerek ilk geri çeviren İzmir Barosu oldu.
Peşinden İstanbul, Ankara, Muğla, Adana gibi şehirlerin aralarında yer aldığı 50’ye yakın baro yaptıkları açıklamalarla törenin Beştepe’de yapılmasının “yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine” zarar verdiğini söyleyerek törene katılmayacaklarını duyurdular.
Baroların yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına cepheden AK Parti düşmanlığı yapmadan göstermiş oldukları tavır kamuoyunun geniş kesimleri tarafından destek gördü. Adli yıl açılış töreni, yapılacağı tarihe kadar da gündemde kaldı.
Kamuoyunun büyük bir bölümünden destek gören barolara Cumhurbaşkanı Erdoğan şu sözlerle tepki gösterdi:
“Bir takım barolar adli yıl açılışını sadece mekanından dolayı provoke ediyorlar.”
Törenin Beştepe’de yapılmasına tepki gösteren barolardaki herkes AK Parti karşıtı olsalar ve AK Parti’yi açıktan sevmediklerini açıklasalar dahi bu yaklaşımlarının provoke olarak değerlendirilmesi haksızlık olur.
Nitekim eski AK Parti MKYK üyesi ve eski Anayasa Mahkemesi raportörü Prof. Osman Can sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada adli yıl açılış töreninin Beştepe’de yapılmasının doğru olmadığını ve baroların tavrının ise anlamlı olduğunu söylüyor:
“Adli yıl açılış törenlerinin Saray’da yapılmasına karşı Barolar tarafından geliştirilen tavrı anlamlı ve önemli görüyorum. Yüksek yargının da yargı bağımsızlığı adına Yürütme erkine karşı mesafeli durması gerekirdi. Bu yargıyı zayıflatmaz, aksine daha değerli ve halka ait kılardı.” (17 Ağustos 2019)
Sosyal medya hesabından bir açıklama yapan ülkemizin saygın ceza hukukçularından Prof. İzzet Özgenç de adli yıl açılış töreninin yapıldığı mekanın doğru olmadığını söylüyor:
“Adli yıl açılış toplantıları neden yapılır? Başka ülkelerde adli yıl açılış toplantısı adı altında yargı mensubu kişilerle yürütme ve yasama mensubu kişilerin bir araya geldiği toplantı örneği bulunmamaktadır.” (31 Ağustos 2019)
Özgenç hocamız haksız mı? Ancak soralım sadece başka ülkelerde mi?
Üç yıl öncesine kadar bizim ülkemizde de yoktu.
1943 yılından bu yana güzel bir gelenek olarak devam eden adli yıl açılış törenleri bir hukuk geleneği olarak ya Ankara Hukuk Fakültesi’nin salonunda yapıldı ya da Yargıtay’ın kendi salonunda.
Dolayısıyla adli yıl açılış törenlerinin yürütme erkinin merkezinde ve himayesinde yapılmasının siyasi ve yargı tarihimizde bir ilk olduğunu söyleyebiliriz.
Evet, yargıya güven hiçbir dönemde yüksek oranlarda olmadı; hep yerlerde süründü. Yargımızın bağımsız ve tarafsız olduğu bir dönem de olmadı; her dönem yargının siyasallaştığı, tarafgir davrandığı tartışıldı ve yargı her dönem birilerinin oldu.
Ancak şu bir gerçek ki en azından adli yıl açılış törenleri yürütme erkinin himayelerinde yapılmadı, yargı gelenek ve etiği ve parlamenter demokratik rejimin özü en azından adli yıl açılış törenlerinde korundu.
Sayın Erdoğan’ın Beştepe’de yapılan töreni savunmak adına söylediği şu sözleri on yıllar sonra da tartışılacaktır:
“Yasamanın, yürütme ve yargının kendi içlerinde bağımsız bir şekilde çalışması, hepsinin de Anayasa’da cumhurbaşkanına verilen devletin başı misyonu etrafında birlikte hareket etmelerine mani değildir.”
Devletin başının etrafında, yürütmeyle ve yasama ile iç içe geçmiş olan bir yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını nasıl koruyabilir. Nasıl bağımsız ve tarafsız hareket edebilir?
Bu mümkün mü?
Diyelim ki “yargı erkimiz” gerçekten de yürütme ve yasamayla iç içe uyum içerisinde çalışmasına rağmen “bağımsızlığını ve tarafsızlığını” koruyor! Toplum, adli yılını Partili Cumhurbaşkanının makamında yaptığını gördüğü yargı erkinin bağımsız olduğuna inanır mı?
Demek ki yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından mekanlar da tavırlar da önemli bir unsur.
Çünkü hakimlerin tarafsız ve bağımsızlığı hakimlerin “tarafsız ve bağımsız görünmesini” de kapsar. Yani hakimler adil ve hakkaniyete uygun kararlar verirken aynı zamanda topluma mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olduğu inancını pekiştirecek görüntü içerisinde de olmalılar.
AK Parti hükümeti iki ay önce açıkladığı Yargı Etiği Strateji Belgesi’nde bu etik kurala yer verdi:
“Yargıya güvenin sağlanması ve sürdürebilmesi için bağımsız ve tarafsız olmak kadar bağımsız ve tarafsız görünmekte önemlidir.”
AİHM 25 Şubat 1996 tarihli Frindlay-Birleşik Krallık Kararında şöyle diyor:
“Bir yargı makamının bağımsız sayılıp sayılmayacağına karar verilebilmesi için, diğer sebeplerin yanında, üyelerinin atanma biçimi ve onların görev süreleriyle, dışarıdan gelecek baskılara karşı güvencelerinin varlığı ve mahkemenin bağımsız bir görünüm verip vermediğine bakmak gerekir.”
Gördünüz mü?
2015 yılında ülkemiz medyasında yer alan “Yargıçlar ayağa kalkmadı” başlıklı haberi hatırlıyor musunuz?
Haber şöyleydi: ABD Kongresi’nde “Birliğin Durumu” başlıklı bir konuşma yapan dönemin ABD Başkanı Obama’nın konuşmasını bütün salon ayakta alkışladığı halde salonun ön sırasında oturan Yüksek Mahkeme Yargıçları ayağa kalkmamışlardı ve alkışlamamışlardı. Yüksek Mahkeme Yargıçları bu yıl da ayağa kalkmadı. (22 Ocak 2015)
Bir örnek de Trump’tan verelim.
Başkan Trump’ın Amerikan Yüksek Mahkemesi’ne aday gösterdiği Yargıç Neil Gorsuch’a soruyorlar:
“Seni aday gösteren Başkan’dan bir telkin gelse ne yaparsın?
İşte Gorsuch’un muhteşem cevabı: “Hukuk, Başkan dahil herkesten üstündür!”
Gördünüz mü?
Tarafsız ve bağımsız görünmek işte bu.
Bizim ülkemizde Amerika’yı İngiltere’yi sevmeyen birisine dahi “o ülkenin yargısı nasıldır” diye sorulsa hiç kuşkusuz cevabı “bağımsız ve tarafsızdır” olur.
Bizim ülkemizin yargısı için aynı şeyi söylemek mümkün mü?
Hele de Partili Cumhurbaşkanı’nın yerinde adli yıl açılış törenleri yapılırken!
ELİF ÇAKIR / KARAR