Yargıtay, “Emri veren general ile emri yerine getiren alt rütbelere ceza verilemez” dedi.
Yargıtay, “Emri veren general ile emri yerine getiren alt rütbelere ceza verilemez”
Yargıtay'dan hiyerarşi kararı
Yargıtay, “Emri veren general ile emri yerine getiren alt rütbelere ceza verilemez” dedi. Peki medyamızın tavrı ne oldu?
15 Temmuz’dan sonra görülen darbe davaları ilk derece mahkemelerinde sonuçlanıp, sanıkların neredeyse tamamına ceza verildikten sonra medyada genellikle “Darbecilere ceza yağdı” başlığı kullandı.
Polatlı 58’inci Topçu Tugayı ile Topçu ve Füze Okul Komutanlığı davasında da böyle oldu.
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 328 sanıklı bu dava Nisan 2018’de sonuçlandı. Sanıklardan 27’si ağırlaştırılmış müebbet, 20’si müebbet hapis cezasına çarptırılırken, 217 sanığa “Darbeye yardım”dan 12 yıl 6 ay ila 20 yıl arasında değişen hapis cezası verildi.
Mahkeme, olay tarihinde vatani görevini yapan 62 er, 1 albay ve 1 sivil memurun ise beraatını kararlaştırdı.
“Darbeye yardım”dan cezalandırılan sanıkların çok büyük bölümü uzman çavuş, uzman onbaşı ve uzman er rütbesindeydi.
İstinaf bu kararları aynen onadı. Nihayetinde dosya Yargıtay’a geldi.
Peki Yargıtay ne karar verdi?
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış olan 27 sanıktan 11’nin, müebbet hapis cezasına çarptırılan 20 sanıktan 1’inin cezasını onadı.
Kalan sanıkların eylemlerinin ise “darbe” değil, “darbeye yardım” kapsamına girdiğine hükmetti.
Kararın en dikkat çekici kısmı; “Darbeye yardımdan” cezalandırılan ve çoğunluğu uzman çavuş, uzman onbaşı ve uzman er gibi alt rütbelerde olan sanıklar hakkında verilen hüküm oldu.
Yargıtay tam 160 sanık hakkındaki hapis cezalarını bozup, tahliyelerine karar verdi.
"ASTLARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU"
Önemli olan bu kararın gerekçesiydi. “Bağlayıcı emrin yerine getirilmesi kapsamında astların hukuki sorumluluğu” başlığı altında önce özetle şu hususlar vurgulandı:
“Hukuka aykırı olan ve emri verenin hukuki sorumluluğunu kaldırmayan bir emrin yerine getirilmesinin hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de, Devlet tarafından yerine getirilen kamu hizmetinin yürütülmesinde amirin emrini yerine getirmek durumunda kalan ast yönünden bu durumun bir sorumsuzluk nedeni olarak kabul edilmesinde zaruret bulunmaktadır. Kural olarak hukuka aykırı emre muhatap olan kamu görevlisinin bu emri denetlemesi, sorgulaması, hukuka aykırı olduğu kanaatinde ise amirin yazılı emri ve ısrarı olmadan yerine getirmemesi gerekir. Ancak Anayasanın 137/3. Maddesinde, ‘Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunda gösterilen istisnaların saklı’ olduğu belirtilerek, yapılan işin mahiyeti, kamu düzeni ve kamu güvenliği nedeniyle bazı istisnalara yer verildiği de görülmektedir. Muadil düzenleme TCK'nın 24/4. maddesinde de yer almaktadır. Keza bir hukuk devletinde prensip olarak konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. Askeri hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teşkil ederse bu suçun işlenmesinden emri veren mesuldür. Gerçekten askerlik hizmeti, diğer hizmetlerden farklı olarak, fertlerden daha tam, daha kesin ve daha çabuk bir itaat bekler, hatta böyle bir itaate askerleri zorlar. İşte askerlik hizmetinin bu özelliğini nazara alan Anayasamız, ‘kanunsuz emir’ kenar başlığını taşıyan 137. maddede, kanunsuz emrin yerine getirilemeyeceğini ve böyle bir emri alan memurun ne suretle hareket etmesi gerekeceğini belirttikten sonra ‘Askeri hizmetlerin görülmesi… için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır’ dediği gibi, Askeri Ceza Kanunu da amir tarafından verilen emrin yerine getirilmesine ilişkin olmak üzere, şöyle bir hüküm sevk etmiştir: ‘Hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teşkil ederse, bu suçun işlenmesinden emir veren mesuldür.’ Bu düzenlemelere göre, emri veren amir ise kesin itaat kuralı her bakımdan geçerlidir; ast emre mutlak surette itaat edecektir. Her asker, amiri tarafından verilen emrin kanuni olduğunu farz ve kabul etmek zorundadır ve bu konuda ast lehine bir karinenin varlığı kabul edilebilir.”
Ardından şöyle denildi:
“Olağan dönemlerde de aranan, failin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, yaşı, rütbe ve görevi, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları gibi kriterlerin, siyasi tarihi itibarıyla darbe geleneğinin demokrasi kültüründen daha baskın olduğu ülkede suç tarihi itibariyle yaşanan kalkışmanın olağanüstü şartları nazara alınarak değerlendirilmesi, mevcut irade ve bilgisini, eylemin haksızlığını algılama, davranışlarını bu algılama doğrultusunda yönlendirme ve böylece haksızlığı tercih etmeme bakımından kendisinden beklenebilen tercih ve tutum noktasında kullanıp kullanmadığı değerlendirilerek belirlenmelidir. Bu değerlendirmeler yapılırken, askeri hiyerarşinin en altında yer alan erler ile rütbeli personelin ‘ast’ kavramına bağlanan hukuki sonuçlar bakımından aynı değerlendirmelere tabi tutulamayacağı da gözetilmelidir.”
KARARLARDA BÜYÜK FARK
Özetle Yargıtay, “Emri veren general ile emri yerine getiren alt rütbelere ceza verilemez” dedi.
Peki medyamızın tavrı ne oldu?
Çoğu söz konusu kararı görmezden gelirken, görenler de bu kadar bozma, tahliye ve gerekçeler yerine 11 sanığın veya 51 sanığın cezasının onanmasını ön plana çıkardı.
Şunu da hatırlatalım.
2018’de tüm sanıklara ceza yağdıran Mahkemenin Başkanı Yargıtay üyesi yapıldı.
3 yıl sonra ise onun verdiği kararlarının büyük bölümü Yargıtay tarafından bozuldu.
Mahkemelerin kararları arasındaki büyük farkı göstermesi açısından çok çarpıcı bir örnek değil mi?
Müyesser Yıldız
Odatv.com