Yaşamak için Yaşatmak Zorundayız

Türkiye, Dünya üzerinde üç farklı bitki coğrafyasının bulunduğu ender ülkelerden biri

Yaşamak için Yaşatmak Zorundayız


Birleşmiş Milletler tarafından 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü kapsamında TEMA Vakfı, herkesi bugün insanlığın kendi yarattığı iki büyük sorun olan iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybına karşı doğa için harekete geçmeye çağırdı. 2020 yılında ‘Doğa Zamanı’ sloganı ve biyolojik çeşitlilik temasıyla kutlanan Dünya Çevre Günü’nde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, doğa tahribatları ve iklim değişikliği sebepleriyle yüz binlerce türün neslinin tehlikede olduğunu belirterek tüm insanlığı kaybolmakta olan yaşamları korumak için sorumluluk almaya davet etti.

İnsanlığın doğa ile kurduğu ilişkiyi yeniden tanımlama ve kurma ihtiyacını hissettiğimiz bugünlerde Dünya Çevre Günü, biyolojik çeşitlilik temasına odaklanarak tüm dünyada ‘Doğa Zamanı’ sloganıyla kutlanıyor. Arazi bozulumu, iklim değişikliği, aşırı yararlanma ve işgalci türler nedeniyle yaşanan biyolojik çeşitlilik kayıplarının vurgulandığı Dünya Çevre Günü’nde TEMA Vakfı, doğayu korumanın gezegenimizi ve kendi yaşamamızı korumak olduğunun bir kez daha altını çizerek biyolojik çeşitliliğin yaşamsal önemine çekti.

Konuyla ilgili konuşan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç yaşamın sağlıklı bir şekilde devam etmesinin ve insanlığın gıda güvenliğinin devamlılığının biyolojik çeşitliliğe bağlı olduğunu belirtti. Ataç; “Oysa gün geçtikçe habitatlar hızla tahrip ediliyor. Örneğin; Dünyadaki iki yaşamlıların %80’ini, kuş türlerinin %75’ini, memelilerin %68’ini bulunduran, bir anlamda canlılar için adeta güvenli liman olan ormanlar yok oluyor. Sadece 2010-2015 yıllarında dünyada 32 milyon hektar orman alanı yok edildi. Yaygın pestisit ve kimyasal gübre kullanımı toprak biyolojik çeşitliliğini ve tozlaşmada rolü tartışmasız olan arıları yok etmekte, sucul ekosistemleri ise kirletmektedir. İklim değişikliği, kirlilik, kentleşme ve vahşi madencilik nedenleriyle gezegenimizi değiştirdiğimiz için antroposen çağı olarak isimlendirilen yaşadığımız çağda türlerin yok oluş oranları insanlık tarihinde görülen tür kayıplarının bin katıdır” dedi. Dünyadaki türlerin %25’i -yani yaklaşık 1 milyon türün- yok olma tehditi altında olduğunu belirten Ataç “Genetik çeşitlilik azalıyor. Doğaya olan yükümüz her geçen gün artıyor. Bu yükün azaltılması için tek bir bireyden tüm insanlığa, politikacılara ve yöneticilere görevler düşüyor. Daha fazla zaman kaybetmeden her birimizin gezegenimiz konusunda sorumluluk alarak harekete geçmesi gerekiyor. Bu anlamda salgın sonrası dünyada, doğa koruma vebiyolojik çeşitliliği tehdit eden iklim krizi ile mücadelede daha somut adımlar atılmasını umut ediyorum” dedi.

Türkiye, Dünya üzerinde üç farklı bitki coğrafyasının bulunduğu ender ülkelerden biri

İnsan faaliyetlerinin karasal alanın %75’ini şekillendirdiğini, okyanusların ise %66’sında etkilerini artan şekilde gösterdiğini belirten Ataç bu sebeple sulak alanların %86’sının yok olduğunu belirtti. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç sözlerini “Dünya’da karasal ve tatlı su ekosistemlerinin sadece %15’i, deniz ekosistemlerinin %6’sı koruma altında. Türkiye’de ise korunan alanların karasal alana oranı %8.9. Bu oranla ülkemiz, karasal alanların %17’sinin korunan alan statüsünde olmasını hedefleyen BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Aichi 2020 hedefinden ne yazık ki çok uzakta. Dünya üzerinde üç farklı bitki coğrafyasının bulunduğu ender ülkelerden biri olan Türkiye’de %31’i (3650 tür) endemik olmak üzere 10 bine yakın bitki türü bulunmaktadır. Sahip olduğumuz zengin biyolojik çeşitliliği korumak için korunan alanlar artırılmalı, bozulan habitatlar restore edilmeli, arazi kullanımında biyolojik çeşitliliğin ve ekosistem işlevlerinin korunmasını ön planda tutacak arazi kullanım planları yapılarak uygulamaya konulmalıdır” diyerek tamamladı.