“Yeni normal"de erken seçim tartışmaları

Erken seçim tartışmaları

“Yeni normal"de erken seçim tartışmaları


Türkiye'de “yeni normal”in ilk adımları atılırken iç siyasette ise uslüp sertleşiyor. Bazı uzmanlara göre salgın ve sertleşen dil erken seçim gibi sonuçlara yol açabilir.

Salgında “yeni normal dönemin” ilk adımlarının atılmaya başlandığı bugünlerde Türkiye’deki iç siyaset gündemi de hareketli ve harareti de  yüksek. Ekonominin gidişatı, erken bir seçimin olasılık dahilinde olup olmadığı, seçim sistemi değişikliği tartışmaları ve muhalefet belediyeleri ile yeni kurulan partilerin giderek artan görünürlüğü korona günlerinde siyaseti ısıtıyor. Hatta bazı uzmanlara göre salgın ve siyasette sertleşen dil önümüzdeki dönemde erken seçim gibi farklı siyasi sonuçlara neden olabilir.

Kulislerdeki erken seçim tartışmasını ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın salgınla ilgili açıklamalarında dahi muhalefete sert bir dille yüklenmesi ve Cumhur İttifakı’nın önemli bileşeni MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de benzer tondaki ifadeleri yeniden gündeme getirdi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın hafta sonu Bahçeli’nin 2011’deki bir konuşmasındaki "Üç Hilal'in tek başına iktidarı artık bir zorunluluktur, ihtiyaçtır ve geleceğin lider ülke idealinin gerçekleşmesi buna bağlıdır" cümlesini paylaşması da bu tartışmayı alevlendirdi.

Yalçın yorumların ardından "Hiç kimsenin endişesi olmasın Cumhur İttifakı dimdik ayaktadır, Türkiye'nin geleceğinin mimarı olacaktır" mesajı verdi.

Ankara’da sertleşen siyaset dilini değerlendiren gazeteci Kemal Can'a göre ısı zaten uzun bir süredir belli bir derecenin altına hiç düşmüyor. Can, "O nedenle ben sertleşme ya da ısınma meselesini bir dalgalanma durumu olarak görüyor ve sürekliliği olduğunu düşünüyorum” değerlendirmesini yapıyor.

Erken seçim tartışmaları

Bazı siyaset bilimci ve uzmanlar mevcut ortamın ve partilerin sert tondaki karşılıklı açıklamalarının bir erken seçim öncesini andırdığını düşünüyor, Cumhur İttifakı ortakları AKP ve MHP erken seçimin gündemlerinde olmadığı açıklamaları yapsa da. 

"Siyasi atmosfer hiç üç sene sonra seçim olacakmış gibi değil de sanki birkaç ay sonra seçime gidilecekmiş gibi bir havada” diyen siyaset bilimci Burak Bilgehan Özpek olası bir erken seçim kararının “rasyonel” olmayacağını söyleyerek bununla birlikte iktidarın yerel seçimlerin İstanbul’da yenilenmesi gibi irrasyonel kararları da zaman zaman alabildiğini hatırlatıyor.

Siyaset bilimci Burak Bilgehan Özpek

Siyaset bilimci Burak Bilgehan Özpek

DW Türkçe’ye konuşan Özpek, ekonominin gidişatı ve başka bazı nedenlerle erken seçim kararı alınmasının kendisini şaşırtmayacağını ifade ederek, “Çünkü bu şekilde AKP birkaç sene sonra ekonomik koşullar yüzünden asla kazanamayacağı bir seçimi kısa süreli bir genişleme, iktisadi refah yaratarak erken seçim vasıtasıyla kazanabilir” yorumu yapıyor.

Farklı siyasi yelpazeden partilerle irtibat halinde olan MAK Araştırma’nın sahibi Mehmet Ali Kulat da erken seçimin yaklaştığı görüşünde ve çok da uzak olmayan bir tarihte, sonbahar aylarında seçim olacağını düşünüyor.

"Yeni partiye geçişler olabilir"

Türkiye’nin Haziran’la birlikte siyasi açıdan sıcak bir yaz geçirmesini ve yeni kurulan Gelecek ve DEVA gibi partilere geçişlerin olmasını bekleyen Kulat, şunları söylüyor:

“Dışardan baktığınızda seçime daha 3.5 yıl var, yerel seçim olalı da daha bir yıl olmuş. Durup dururken, normal şartlar altında elinizde bu kadar imkan varken kağıt üstünde seçime girişmezsiniz ama başka etkenler var. Bunun başında da ekonomi geliyor.”

Can ise son dönemdeki dilin bir “erken seçim alameti” olduğunu düşünmeyen uzmanlar arasında. Deneyimli gazeteci bu atmosferin erken seçim gibi yeni bir durum yaratmak değil, şu andaki durumu yönetmekle ilgili olduğunu belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Ekonomide zaten ağır bir tablo vardı, şimdi ise salgın nedeniyle çok ciddi ve neredeyse tsunami sertliğinde bütün dünyayı etkileyecek bir durum var. Şu andaki siyasi tabloyu iktidarın ve Türkiye’nin içine gireceği bu tür sıkıntıların yönetilmesinin bir aracı olarak görüyorum.”

Ekonominin siyasete etkisi ne olur?

Ankara kulislerinde erken seçim olup olmayacağı tartışılıyor

Ankara kulislerinde erken seçim olup olmayacağı tartışılıyor

Bu çerçevede ekonominin gidişatının iç siyasi dinamiklere etkilerinin ne olacağı da Ankara’da en çok tartışılan konular arasında.

"(Ekonomideki sorunların) sorumluluğu dış güçlere atılarak bu durum ne kadar tolere edilebilir?” diye soran Kulat, AKP tabanında da mevcut ekonomik şartlara dair ciddi şikayetler bulunduğunu ve bunun partiden kopmalara neden olabileceğini savunuyor.

Bahçeli, ekonomiye de yer verdiği son açıklamasında Türkiye'nin fırtınaya karşı bütün imkan ve iradesiyle direndiğini söyleyerek, “Bu gemi batarsa hepimiz suyun dibini boylarız. Fareler gidebilir, ama biz gitmeyeceğiz" ifadesini kullanmıştı.

Özpek, AKP’nin doğrudan politik ekonomi enstrümanları ile halkla kurduğu ilişkinin iktisadi durum zora girdikçe bozulduğuna dikkat çekiyor.

Ekonomideki kötü gidişi bir şekilde “maskelemek” açısından AKP için siyasetin önemli olduğunu ifade eden Özpek, “AKP’nin siyaset yapma biçimi de hem siyasi tansiyonu ve toplumsal kutuplaşmayı da yüksek tutmak, hem de iç ve dış düşman tehditleri ile kendi seçmenini birbirine kenetlemek” diyor.

Kutuplaşma artıyor mu?

Peki iç siyasetin harareti artarken ve erken seçim ihtimali tartışılırken toplumdaki kutuplaşma derinleşiyor mu? Zira CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na yönelik tehditler, yeni bir darbe olacağına ilişkin söylentiler ve bu konuyla ilgili Sevda Noyan’ın Ülke TV’de tepki çeken ifadeleri ülkedeki tansiyonu son günlerde artıran unsurlar olarak görülüyor.

İstanbul Ekonomi Araştırmaları’nın “Türkiye Raporu” sitesinde yayımladığı son bulguları DW Türkçe’yle paylaşan Can Selçuki'ye göre son dönemdeki siyasi söylemlere ya da gündem olan konulara bakarak “toplum daha da kutuplaşıyor” demek doğru değil.

Selçuki, Türkiye’de bir süreden beri “yüzer-gezer” bir seçmen kitlesinin oluştuğunu ve bu kesimin salgının başlamasıyla beraber korku ve güvensizlik ortamında eski partilerine geri döndüğünü belirterek “Ancak bunu toplumda bir kutuplaşma olarak okumayı ben doğru bulmuyorum. Çünkü toplumun uzun zamandır ortak paydası kötüleşen ekonomi. Yani negatif bir şey üzerinden bile olsa aslında toplumun ortak paydası bana kalırsa artıyor” yorumunu yapıyor.

Gülsen Solaker

 Deutsche Welle Türkçe