Yeni partilerin yeni dengesi: AKP içinden alışılmadık itiraz sesleri ve Bahçeli’nin verdiği ayar
AKP içinden gelen yoruma AKP içinden tepki: Hadi oradan yahu
AKP, kurulduğu günden itibaren farklı kimliklerle seçmenin karşısına çıktı. Fazilet Partisi’nden “gömlek değiştiren” bir kadro hareketi olarak kopanların liderlik için işaret ettiği isim Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Değişim söylemi ve AB rüzgarı ile ilk dönemini geçiren AKP’de, değişmeyen kurallardan biri, içeride istişare ettikten sonra son sözü liderin söylemesi ve farklı seslerin çıkmamasıydı.
İkinci döneminde cemaatin yürüttüğü soruşturmalara yaslanarak, “vesayeti kaldırıyoruz” söylemine geçiş yapan AKP’de “tek adam etrafında dar örgütlenme” modeli geliştirilmeye başlandı. Kurucu kadrolar giderek AKP’nin çekirdeğinden uzaklaşmaya başladı.
Bahçeli'nin gelişi ve yükselmeye başlayan "İstişare etmiyoruz”, “bize sorulmuyor” sesleri
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı'ndaki görev süresinin bitmesinin ardından Erdoğan’ın kendi çevresindeki çok dar bir ekiple istişare edip karar aldığı yeni dönem inşa edildi. Başkanlık sistemine MHP lideri Devlet Bahçeli’nin desteğiyle geçilmesi de bu inşa sürecinin sonuydu. AKP içinden ilk kez, “istişare etmiyoruz”, “bize sorulmuyor” sesleri gelmeye başladı. Parti içindeki restorasyon döneminde bu şikayetler aşılmaya çalışılsa da son dönemde özellikle etkisiz kılınan TBMM’den bu sesleri duymak mümkün.
AKP’nin özellikle üçüncü döneminde, Erdoğan’ın aldığı kararlara karşı kamuoyuna açıklama yapan aykırı ses hep Bülent Arınç oldu. Arınç, Gezi sürecinden itibaren kameraların karşısına geçerek görüşlerini dillendirmekten sakınmadı. Bu tavrı, Arınç’ın parti içinde eleştirilmesine de yol açtı. Ancak yine AKP içinde çok sayıda isim bu açıklamalara destek verdi.
Arınç'ın açıklamaları: Kamuoyunun farklı bir kesiminin gönlünü almak gibi bir işlev de görüyor
Bir süre Erdoğan’dan ve partiden uzak kalan Arınç’ın, Ali Babacan önderliğinde yola çıkan yeni kadroyla hareket edebileceği kulislerde dillendiriliyordu. Ancak böyle olmadı. Arınç, yine aynı hareket içerisinde yer alabileceği söylenen eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek’le birlikte Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’nda görev alarak herkesi şaşırttı. Öncesindeki “AKP’ye ve Erdoğan’a bağlılık, bir değişim olacaksa parti içinde bunu gerçekleştirme” yönündeki söylemlerinin sürpriz olmadığı da böylece anlaşıldı.
Ancak Arınç, AKP’de sözünü sakınan isimlerden değil. Bir anlamda aykırı çıkışları, kamuoyunun farklı bir kesiminin gönlünü almak gibi bir işlev de görüyor. Yine öyle oldu ve AKP’nin tepkileri dindirmek için politika geliştirmeye çalıştığı “HDP’li belediyelere kayyım atama” konusunda Arınç’tan farklı bir çıkış geldi. Arınç, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı seçildikten hemen sonra görevden uzaklaştırılarak yerine kayyım atanan Ahmet Türk için, “Ben sadece Ahmet Türk'ü tanıyorum ve ona saygı duyuyorum. Ahmet Türk'ün benim üzerimdeki hakkı şudur. Bu kişinin terörle alakası yoktur. Ahmet Türk'ün terörle alakası yoktur. Barış olsun isteyen biridir" dedi.
AKP içinden gelen yoruma AKP içinden tepki: Hadi oradan yahu
Arınç’ın bu sözlerine tepki, ilginç bir biçimde AKP’den geldi. AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, “Çıkmış bir ağabeyimiz, yok Ahmet Türk’ün terörle ilgisi yokmuş. Hadi oradan yahu. Hiçbir adam ezbere gerekçelerle, uyduruk gerekçelerle görevden alınmaz" yorumunu yaptı.
Arınç, daha önce bir televizyon programında Erdoğan’a bile anımsatmak zorunda hissettiği, “özgül ağırlığını” yine gündeme getirerek yanıt verdi. Arınç, “Bülent Turan, benim sana bir ağabeyin olarak tavsiyem budur. Boyundan büyük işlere karışma. Bilmediğin işlere karışma. Sonra ayıp olur. Sen zaman zaman böyle çıkışlar yapıyorsun. Sivrisinek ısırığı kadar beni ilgilendirmez. Sana yazık olur. Herkes haddini bilsin. Ben de bileyim. Bülent Turan da bilsin. Başka partilerin başka temsilcileri de bilsin… Bülent Turan, senin Çanakkale’deki seçiminde az da olsa bir katkım oldu ama sonra bütün Çanakkaleliler benden şikayetçi oldular. Bu adamı başımızdan alın, tekrar İstanbul’a gönderin diye. Sen Çanakkale’ye layık bir milletvekilliği yap, halkla ilişkilerini düzelt. Parti içerisinde de faydalı çalışmalarını çoğalt” diye konuştu.
Arınç, bu tepkiyi gösterirken, sözlerine de yeniden açıklık getirme ihtiyacı duydu ve “Ben bu konuşmamı YİK (Yüksek İstişare Kurulu) üyesi sıfatıyla yapmadım. YİK’i bağlayan bir konuşma değildir" dedi.
Bu süreçte, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan gelen tek açıklamayı ise soru üzerine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın yaptı. Kalın, "Sayın Arınç tecrübeli bir siyasetçidir. Büyüğümüzdür. Yaptığı bu açıklamalar şahsi fikirleridir. Cumhurbaşkanlığını bağlamaz" dedi. Arınç da yeniden bu sözleri onaylayarak, "İbrahim Kalın da bunu çok güzel ifade etmiş, kendisine teşekkür ediyorum. Bu konuşmam benim YİK üyesi olarak yaptığım veya YİK’i bağlayan bir konuşma değildir. Bunun tekrar belirtilmiş olmasına da sevindim" diye konuştu.
Bahçeli’den gelen ayar: Bir kenara oturmalı, ya Bursa’ya ya Manisa’ya yerleşmeli
Buraya kadar ortaya çıkan tablo hem AKP içinden yükselen, alışılmadık itiraz seslerini gösteriyordu hem de Arınç’ın kaldığı yerden devam ettiğini. Ancak bu kez Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın herhangi bir tutum ortaya koymadığı, açıklama yapmadığı bu konuyla ilgili parti dışından uyarı geldi. Uyarıyı yapan isim, Yenikapı ruhunun bozulmaması gerektiğine sıkça atıf yapan, Erdoğan’ın başkanlığının bitmesi durumunda olabilecekleri sıkça anımsatan MHP lideri Bahçeli’ydi.
Bahçeli, sadece Arınç’ı uyarmakla yetinmiyor, AKP’den kopan ve Babacan ekibinden ayrı biçimde partileşme çalışmalarını yürüten eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu da hedef alıyordu. Bahçeli, MHP muhabirlerine yaptığı açıklamada, Arınç için şunları söyledi:
“Biz Bülent Arınç Bey’e saygı duyarız, ama Bülent Arınç Bey’i kabulde zorlanıyoruz. Neden saygı duyarız? 12 Eylül sonrasında, önemli mağduriyetler yaşadığımız süre içinde, özellikle Manisa’da, kendilerini savunacak imkânı arayıp bulamadılar. Avukatlar davalarını kabul etmediler, bizim camiamızın yetiştirdiği avukatlar olmadığı için önemli sıkıntıların çekildiği bir dönemde Bülent Arınç Bey Manisa’da avukatlık yaparken, bazı arkadaşlarımızın davasıyla ilgilenmişlerdir… Ama Türkiye’yi sıkıntıya koyacak davranışlarda artık Bülent Arınç Bey bir kenara oturmalı... Ya Bursa’ya ya Manisa’ya yerleşmeli. Şunu da söylüyorum: Yüksek İstişare Kurulu üyesi ise Yüksek İstişare kavramına uygun hareket etmeli. Yoksa konuşmaları şu an için tartışılacak bir konuşma metni değil. Hukukçu hukuku reddediyor, siyasetçi olarak da kapsam dışı davranışlarla siyaseti tıkıyor. Şimdi herkes günü saati geldiği zaman sorar: Kozmik Oda’ya FETÖ’yü sokan kimdir? Hangi gerekçelerle, hangi rollerle kim neyi üstlendi, oraya soktu. Ondan sonra Türkiye ne hale geldi? Genelkurmay’ın Kozmik Odası’na girildiği dönemde, üzerinde bunun tartışması yapılan bir kişinin bu davranışlarını tasvip etmiyorum, doğru bulmuyorum.
"AKP’yi baltalıyor, saygımı yitirdim"
"Kendisine zarar vermenin ötesinde terörle mücadelede önemli katkılar sağlandığı bir süreçte AKP’yi baltalıyor. Bunu doğru bulmuyorum. Yani Pençe 1, Pençe 2, Pençe 3, Kıran 1, Kıran 2’nin olduğu bir dönemde kala kala İstanbul İl Başkanı olan bir Hanımefendi’nin 9 yıllık cezası konusunda siyaset üretip, öbürüne sessiz kalmasını anlamak mümkün değil. Onun için kendisine olan saygımı yitirdiğimi ifade ediyorum. Türkiye’nin şu kritik eşiğinde AKP’yi geriye itecek, böldürecek, tartıştıracak bir zemini düşünmek, o zeminin oluşmasına katkı sağlamak ABD’ye, İngiltere’ye, Almanya’ya, Fransa’ya Türkiye’deki işbirlikçilerine ve ayrıca da FETÖ, PKK, DEAŞ, YPG’ye örtülü bir şekilde hizmet etmekten başka bir anlam taşımaz. Şu an için Türkiye’nin var olan siyasi iktidarını, terörün kökü kazılıncaya kadar, FETÖ’nün bütün hesaplaşması bitinceye, tükeninceye kadar, Türkiye demokrasi, normalleşme ve istikrara kavuşuncaya kadar alternatif bir hükümet üretemeyecekleri için mevcut hükümeti ABD’ye karşı savunmalılar. Bolton ile Türkiye’yi boğdurmamalılar. Bugün siyasilerin üzerinde düşünecekleri ve duracakları anlayış bu anlayıştır. Biz bunu yapıyoruz ve o sebepten dolayı da AKP’ye desteğimizi devam ettiriyoruz. Türkiye bu sorunları çözmeden başka türlü bir yolu tercih etmek doğru değildir.”
“Başkan düşerse ülke düşer”
“Bugün için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde sözün kısası olarak, 'Başkan düşerse ülke düşer' demişiz. Bir Asprin satan kardeşimiz var CHP’de. Beni eleştiriyor, 'Bu ne demek kimler geldi, kimler geçti Türkiye düşmedi ki' diyor. Öyle mi, 12 Eylül, nasıl düştüğünü gör... 12 Eylül’de acaba hiç burnun kanadı mı?”
Bahçeli'den Davutoğlu'na: Serok Ahmet
Bahçeli, bununla da yetinmeyip, Bayburt’ta, Arınç’la birlikte parti çalışmaları yapan Davutoğlu’nu da AKP’den önce hedef alarak, “Partisinden istifasıyla tıynetine ve kulağına fısıldanan gizli gündeme uygun olanı yapan Serok Ahmet, ikide bir başını kaldıran ve geçmişte kozmik odayı kozmetik odaya çevirip FETÖ'yü buraya sokan şahıs, ne yapsa boş, ne söylese boşunadır” dedi.
Bahçeli’nin pozisyonu: AKP’nin mutlaka iktidarda kalması için AKP içine mesaj vermek
Ankara’da yerel seçimde oluşan tablonun ardından siyaset özellikle Babacan’ın ve Davutoğlu’nun kuracağı partilerin yol haritasına endeksli. AKP’den kopuş olacak mı, Meclis aritmetiği değişecek mi, bu partiler AKP’den oy alacak mı, alırsa AKP’nin süregiden iktidarı kendi içinden çıkan isimlerle mi sona erecek?
Erdoğan, Davutoğlu’nu ihraca sevk edip, istifaya zorlayarak her iki hareketin de erken partileşmesini ve ivmelerinin düşmesini hesap ediyor.
Bir yandan ekonomi ve terörle mücadele başlıklarında başarı elde ederek, AKP içindeki dalgalanmayı da durdurmak niyetinde.
Bahçeli’nin pozisyonu ise AKP’nin mutlaka iktidarda kalması için AKP içine mesaj vermeye uzanacak kadar enteresan. Bunu sadece güncel tartışmalarla ilgili de yapmıyor. Erdoğan’ın başkanlığının düşmesini, ülkenin düşmesine eşitleyerek, hem kendi pozisyonunu açıklıyor hem de AKP’den olası kopuşların yaratabileceği maliyet konusunda AKP’lileri uyarıyor.
*Gökçer Tahincioğlu / T24.COM.TR