Yeni Schuman Planı Doğu Akdeniz savaşını önleyebilir mi?
Schuman Planı ne?
Yeni Schuman Planı Doğu Akdeniz savaşını önleyebilir mi?
Türk-Yunan gerilimi, AB’yi Türkiye ile karşı karşıya getirecek bir askeri çatışmaya dönüşür mü? Savaş endişesi büyürken, ortaya atılan yeni bir plan merak uyandırdı. Gerald Knaus, önerisini DW Türkçe’ye anlattı:
Türkiye ile Yunanistan arasında Doğu Akdeniz’de tırmanan gerilim askeri bir çatışma tehlikesini artırırken, gelişmelerin Avrupa Birliğini (AB) Türkiye ile karşı karşıya getirebilecek bir askeri ihtilafa dönüşme riski tüm Avrupa başkentlerini endişelendiriyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Ankara-Atina hattında gerilimin düşürülmesi ve diyalog sürecinin başlaması için çabalarını sürdürürken, ihtilafı kalıcı çözüme kavuşturma çalışmalarına da hız verildi.
Avrupa İstikrar İnisiyatifi'nin (ESI) Başkanı Gerald Knaus’un ortaya attığı yeni bir Schuman Planı önerisi, son günlerde diplomasi kulislerinde en çok konuşulan öneriler arasında bulunuyor. 2016 yılında, AB ile Türkiye’nin üzerinde uzlaştığı Mülteci Mutabakatı’nın da fikir babalarından olan Knaus, Doğu Akdeniz için önerilerini DW Türkçe’ye anlattı.
Knaus, "Doğu Akdeniz’de, gerilimin daha da tırmanması, askeri bir ihtilaf, ekonomik yaptırımlar kimseye fayda sağlamayacak. Türkiye kadar Yunanistan ekonomisi de krizde, zorda. Bir iki yıllığına doğalgaz arama faaliyetlerine moratoryum uygulanmalı. Kazan-kazan formülü geliştirilmeli. Bu formül de yeni bir Schuman Planı olabilir" görüşünü dile getirdi.
Schuman Planı ne?
Schuman Planı ya da bir diğer ismiyle Schuman Bildirgesi, AB’nin kurulmasını sağlayan liderlerden, 1948-1952 yıllarında Fransa dışişleri bakanı olarak görev yapmış olan Robert Schuman’ın ismini taşıyor.
Schuman, AB’nin doğum günü olarak da kutlanan, 9 Mayıs 1950’de, Almanya ve Fransa arasında tarihsel gerilim ve anlaşmazlıkların geride bırakılarak, yakın bir iş birliği öngören kömür ve çelik birliğinin kurulmasını sağlayan bildirgeyi kamuoyuna açıklamış, bu bildirgeyle bugünkü AB’nin temelleri atılmıştı.
ESI Başkanı Knaus, Schuman Planı’na benzer bir inisiyatif ile Akdeniz’e kıyıdaş ülkelerin rekabet yerine işbirliğine yönelebileceğini, enerji konusunda alternatif enerji kaynakları için destek sağlanmasıyla da, doğalgaz arama konusundaki gerilimin geride bırakılabileceği görüşünde.
"Sondaj olmazsa gerilim de olmaz"
"Schuman Planı da 1950’lerde ana enerji kaynağı olan kömür ile ilgiliydi. Bu plan üzerinde anlaşma sağlanmasıyla, kömür bir ihtilafa yol açmak yerine, ülkeleri bir araya getirdi" diyen Knaus, AB’nin, Akdeniz ülkelerinin, alternatif enerji kaynaklarına yönelmesine mali destek sağlaması halinde, tarafların doğalgaz aramak zorunda kalmayacağına işaret etti.
Knaus, "AB'nin giderek daha az fosil yakıt kullanma hedefleri varken, küresel ısınma nedeniyle iklim koruma hedeflerine uyulması gerekirken, boru hattı ve doğalgaz gerilimi yaşanması son derece garip. Gaz arama, sondaj faaliyetleri olmazsa gerilim de olmaz. İşte bu konuları, enerji ve diğer uzmanlarla, yetkililerle konuşuyor, analizler yürütüyor, nasıl bir yol haritası olabileceğini araştırıyoruz" şeklinde konuştu.
İspanya, Fransa ve İtalya gibi Batı Akdeniz ülkelerinin zaten fosil yakıt sondaj çalışmalarına moratoryum getirdiklerine işaret eden Knaus , "Gaz şu anda çok ucuz, ayrıca uyulması gereken iklim koruma hedefleri nedeniyle ülkelerin önceliği alternatif enerji kaynakları. Çünkü bunlar, daha cazip olmaya başladı" görüşünü dile getirdi.
İhtilafın çözümünde Almanya’nın önemli bir rolü olduğuna dikkat çeken Knaus, "Almanya, Türkiye ile konuşabilen ve konuşmaya da devam eden bir ülke. Ekonomik krizden çıkmasına destek verdiği için Yunanistan’ın da saygı duyduğu bir ülke. Biz çalışmamızda, bölge ülkelerine, bu sondaj faaliyetlerinden vazgeçmeleri halinde AB’nin nasıl bir mali destek sunabileceğine bakıyoruz" diye konuştu.
Kimi uzmanlar ise, Knaus’un önerisinin, Türkiye ile Yunanistan arasında onlarca yıldır süren sorunlara çözüm getiremeyeceğini düşünüyor.
Psikoloji ve koşullar farklı
Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Altuğ Günal, öneriye ilişkin değerlendirmesini şu sözlerle aktardı:
"Alman ve Fransızlar, Schuman Bildirgesi öncesi birbirleriyle defalarca savaşmış, 2. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış ve bunların yıkımından bıkmış, tükenmiş haldeydi. Şu an Türk ve Yunanlılarda aynı psikolojisi mevcut değil, aksine yeni bir motivasyonla etki ve güç alanlarını birbirleri aleyhine arttırma ve karşıt ittifaklar kurma çabası içerisindeler. Dönemin koşulları da benzer değil. Üstelik o dönem ekonomileri çok kötü durumda olan Avrupalılara maddi yardım karşılığında, birbirleriyle iş birliği yapmalarını şart koşan, teşvik edici bir ABD de yok."
Geçmişte başarısız olan öneriler
Günal, benzer iyi niyetli önerilerin geçmişte de gündeme getirildiğini ancak bunların umut edileni veremediğini aktardı.
Türkiye’nin su projesini hatırlatan Günal, "Türkiye’den, büyük su sıkıntısı çeken Kıbrıs’a ve ardından İsrail’e gönderilecek suyun ve elektriğin ortak kullanımının tarafları yakınlaştırabileceği umulmuştu. Ancak su sıkıntısına rağmen Rum yönetimi 'Kıbrıs sorunu çözülmedikçe su alamayız' demiş, Rum Kilisesi Başpiskoposu Hrisostomos ise zehir içmeyi tercih edeceğini söylemişti" dedi.
Özellikle Kıbrıs sorununun, Keşmir ve Filistin ile birlikte Birleşmiş Milletler’in en uzun süredir çözemediği, çok kompleks ve kemikleşmiş bir sorun olduğuna dikkat çeken Günal, ayrıca enerji kaynakları keşfinin, büyük güçlerin de dahil olduğu bir paylaşım kavgasına yol açarak, çözümü daha da zora soktuğunun altını çizdi.
"Keşifler, Türk ve Yunanlıların Ege denizi üzerindeki tezlerinden taviz vermek bir yana, daha da sert tutum takınmalarına neden oldu" diyen Günal, önümüzdeki süreçte gerilimin daha da tırmanacağı öngörüsünü, "Hatta askeri gerilimler de yaşanacak ancak bir savaşa varmayacaktır. Kontrollü bir gerginliğin devam edeceğini düşünüyorum" sözleri ile dile getirdi.
"Tavizin bedeli ağır hale geldi"
"Artık her iki tarafın liderleri için bu konularda taviz vermenin bedeli daha ağır bir hale geldi" diyen Günal Altuğ, değerlendirmesini şöyle tamamladı:
"Hiçbir Türk ya da Yunan siyasetçi, halkının bu kaynaklar üzerindeki hakkını koruyamayıp karşı tarafa kaptıran kişi olarak tarihe geçmek istemeyecektir. Bu konu Kıbrıs müzakerelerine de olumsuz etki yapacaktır. Hiçbir Yunan siyasetçi, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını destekleyerek Enosis’ten taviz veren ve aslında barışa katkı sunan Yunan Başbakan Karamanlis’in hain ilan edildiğini unutmaz. Hiçbir Türk siyasi de, 1974’te Ecevit’in aldıklarını kaybettiren ve adayı satan politikacı olarak anılma riskini göze alamayacaktır."
Değer Akal
Deutsche Welle Türkçe