Yeni trend bu mu?

“101 Soruda 15 Temmuz Yargısı”

Yeni trend bu mu?




Yeni trend bu mu?

FİGEN ÇALIKUŞU YAZDI

"Partili Cumhurbaşkanı sisteminin partili HSK’sı nasıl oluştu?”

15 Temmuz sonrası OHAL altında yapılan anayasa değişikliği, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nu yürütmeyle birleştiriverdi.

13 üyeli kurulun Adalet Bakanı ve Bakan yardımcısı ve Cumhurbaşkanının doğrudan seçtiği 4 üye ile birlikte HSK’nın 6 üyesi doğrudan yürütmeden geliyor.

Geri kalan 7 üye TBMM tarafından seçiliyor.

TBMM’de HSK üye seçimini hatırlarsınız.

HDP, Genel Kurul’u kapalı kapılar ardında adaylar belirlendiği gerekçesiyle terk etmişti.

Olacak iş değildi.

CHP’ye 1, İYİ Parti’ye 2, MHP’ye 1, üye geri kalan 3 üye de AK Partiye.

Sonuçta siyasetin şekillendirdiği 13 üyeli HSK’da 9 üye doğrudan Cumhurbaşkanı ve AK Parti referansı ile oluştu.

Yargıyı çürüten sistem böyle kuruldu.

“101 Soruda 15 Temmuz Yargısı” kitabımda uzun uzadıya anlatmıştım.

Montesquieu, 1748 yılında yayınlanan “Kanunların Ruhu” isimli eserinde der ki “Şayet yargı erki, yürütme erkiyle birleşirse, yargıç korkunç bir zalim kesilir.”

Ülkemizde yargı erki ile yürütme erki birleşeli çok oldu.

Anımsar mısınız benzeri bir durum 2017 yılında Romanya’da yaşandı. Binlerce insan yargı bağımsızlığının yok edilmekte olduğunu görünce protesto etmek için meydanlara çıktı.

2023 yılında da İsrail’de Netanyahu yargıyı nefessiz bırakmağa kalkışınca halk tam 39 hafta meydanlarda idi. Netanyahu’nun yargıyı kuşatmasının kapılarını açacak yasa tasarısını protesto ettiler.

Bu örnekleri vermemin sebebi; bir ülkenin insanlarının yönetim yetkisini devrettiklerine, demokratik haklarını kullanarak “yargıyı kuşatamazsın, izin vermem” diye bağırmalarının önemi… Bunun kadar demokratik ve etkili başkaca bir yaklaşım daha olamaz.

O rasyonel refleks bizim ülkemizde pek görülmedi. Tercih edilen sessizlik oldu.

Toplum sessizliğini korurken yargıda çürümeden doğan depremler oluyor.

Bu çürümeye yol açacak düzeni kuranlardan biri ya da birileri, toplum yargıdaki çürümüşlüğü görsün mü istiyor acaba?

Önce çürüsün, sonra “çürüme var” diye bağır.

“Çürüme var” diye bağıran bütün sorumluluklarından sıyrılmış mı olacak?

Biz önce Başsavcı İsmail Uçar’ın, HSK’ya yazdığı şikâyet dilekçesini basında okuduk.

Bu dilekçenin sızmasını kim neden istedi? Amaç ne?

Arkasından hâkim Sidar Demiroğlu dilekçesi, ardından Bekir Altun dilekçeleri de basına düştü.

Derken Tolga Şardan’ın bizlere duyurduğu yargı tarihinde bir ilki daha gördük.

Cumhurbaşkanı MİT’den yargı raporu istemiş.

Ertesinde Tolga Şardan “yalan haber yayma” suçlamasıyla gözaltına alındı ve tutuklandı.

Hâlbuki bu basın özgürlüğüyle taban tabana zıt gelişme yaşanmadan haberi okur okumaz şöyle düşünmüştüm:

“Partili cumhurbaşkanı sisteminin, partili HSK’sı olunca demek iş MİT’e düşüyor. MİT’in bir yasası var. Bu yasanın 4. maddesinde MİT’in görevleri sayılıyor ve “Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez” cümlesi ile bitiyor.

MİT Yasasında sayılan bu görevler arasında “Dış güvenlik, terörle mücadele ve millî güvenliğe ilişkin konularda Cumhurbaşkanınca verilen görevleri yerine getirmek” var.

Böyle bir rapor varsa Cumhurbaşkanı yargının geldiği noktayı bir “milli güvenlik” meselesi olarak mı gördü?”

İyi de bir de anayasayı yok sayan, Anayasa Mahkemesi kararlarına direnen hâkimler var. Tabii bir de bu hâkimleri cesaretlendiren, koruyan, ısrarla soruşturma açmayan, terfi ettiren, hatta Yargıtay üyesi yapan Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyeleri var.

Yargıçların anayasayı çiğnemesi “milli güvenlik” meselesi sayılmıyor mu? Bunu “normal” mi kabul ediyoruz?

Siyasi iktidarın arzuladığı yönde anayasayı ve yasaları çiğneyen yargıçların durumu “normal” ama yöneticilerden habersiz akçalı ilişkilere giren yargıçların durumu anormal.

Yeni anlayış bu mu?

Yargıçlar açıkça anayasayı çiğnerken sadece rüşvetçilerin peşine düşmek, doğrusu bende “gerçek hukuk” aranıyor inancını oluşturmuyor.

Yargının bir yanında hukuksuzluk varsa bu kaçınılmaz olarak yargının başka alanlarına da yayılacaktır.

“Rüşvetçileri yakalayın” ve “anayasayı çiğneyen” yargıçlara dokunmayın…

Çürüme devam edecektir. Yeni rüşvetçiler çıkacaktır.

Yargı bir bütündür. Bir tarafını bozup diğer tarafını sağlam tutamazsınız.

Anayasayı çiğneyen yargıçlar varsa rüşvetçiler de olacaktır.

Bu kaçınılmazdır.

FİGEN ÇALIKUŞU / KARAR