Yeniden Çözüm Süreci mi? Suriye Faktörü ve Kürt Hareketinin Zorlukları
Erdoğan’ın Sessizliği ve Çözüm Umudu
Yeniden Çözüm Süreci mi? Suriye Faktörü ve Kürt Hareketinin Zorlukları
YEREL GÜNDEM / ANKARA
Karar gazetesi yazarı Taha Akyol’un yazısında ele alınan konu, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin beklenmedik “Öcalan, Meclis’te konuşsun ve PKK’yı dağıtsın” açıklamasının siyaset arenasında yarattığı yankı oldu. Bahçeli’nin bu çağrısı, çözüm sürecinin tekrar gündeme gelmesini sağladı ve tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı. En önemlisi de, Bahçeli'nin, çözüm için DEM partisini ve İmralı’yı “adres” olarak kabul etmesi oldu.
Bahçeli’nin, "Ne Kandil ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın," diyerek, bu ağır ve tarihi sorunun gündemden tamamen çıkmasını istediği görülüyor. Ancak bu durum, Kürt hareketinin farklı dinamikleri ve iç çatışmalarıyla daha da karmaşık bir hale geliyor. Akyol, Kürt siyasi hareketinde farklı aktörler olduğuna dikkat çekiyor: Öcalan, Demirtaş ve Kandil. Bu üç faktör, Kürt hareketi içinde karmaşık bir denge oluşturuyor ve çözüm sürecinde her birinin farklı rol ve etkileri bulunuyor.
Öcalan, çözümde etkin olmayı destekleyen bir tavır sergilerken, Demirtaş ise siyaseten farklı bir duruş sergiliyor ve sandığı önemseyen bir lider olarak biliniyor. Diğer taraftan, Kandil, çözümün önündeki en büyük engel olarak gösteriliyor. Kandil’in silahlı mücadeleyi bırakmama ısrarı, çözüm sürecinin başarısızlığa uğramasında en büyük etken olarak öne çıkıyor.
Suriye Faktörü: Çözüm Sürecinde En Zorlu Engel
Akyol, Suriye faktörünün, çözüm sürecini tehlikeye atan önemli bir dış dinamik olduğunu belirtiyor. PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG/PYD, ABD’nin desteğiyle silahlanmış bir ‘özerk’ yönetim kurarak, Kürt hareketini daha geniş bir coğrafyaya yaymayı başardı. ABD’nin YPG’ye ağır silah desteği sağlaması, bölgedeki gerilimi artırırken, Türkiye’nin de güvenlik kaygılarını derinleştiriyor. Bu faktör göz önüne alındığında, Suriye’deki terör varlığı bertaraf edilmeden bir çözüm sürecine girilmesinin, Türkiye için yeni sorunlar doğurabileceği düşünülüyor.
Öcalan’ın siyasete katılma isteği ve Türkiye’deki Kürt sorununun barışçıl bir yolla çözülme arzusu, dikkat çekici olsa da Suriye’de giderek güçlenen silahlı Kürt varlığı, çözüm sürecini zora sokan unsurlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. 2015’te Türkiye’nin hendek operasyonları ve ardından artan askeri operasyonlar, ülke içinde barışçıl bir çözümün önündeki en büyük engelin, dış destekli silahlı örgüt varlığı olduğunu gösterdi.
Erdoğan’ın Sessizliği ve Çözüm Umudu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’nin bu çıkışı üzerine ihtiyatlı bir tavır sergiledi. Erdoğan, "ortağımızın yaklaşımı önyargısız değerlendirilmeli," diyerek, sürecin ilerleyişine dair bir ipucu verse de net bir destek ya da karşıtlık sergilemedi. Bu tutum, olası bir çözüm sürecinin ancak kapsamlı bir planlama ve Suriye’deki terör varlığının bertaraf edilmesiyle başarıya ulaşabileceği fikrini güçlendiriyor.
Taha Akyol, çözüm sürecine dönülmesi düşüncesinin toplumsal barış için önemli bir adım olabileceğini belirtirken, sürecin zorluklarını ve bölgesel faktörlerin etkisini de göz ardı etmememiz gerektiğini vurguluyor. Türkiye’nin uzun vadeli bir çözüm için ihtiyatlı ve dengeli bir politika yürütmesinin, çözüm sürecinin en önemli anahtarı olduğu görülüyor.