Yine adli yıl, yine savunmaya sansür
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının
Yine adli yıl, yine savunmaya sansür
Bu yıl da tıpkı geçen yıl olduğu gibi Türkiye Barolar Birliği Başkanı Avukat Erinç Sağkan’ın Adli Yıl Açılış Töreni’ndeki konuşmasını sadece törene katılanlar dinleyebildi, katılmayanlar dinleyemedi. Çünkü programı canlı olarak yayınlayan televizyon kanalları, bu yıl da TBBB Başkanının konuşmasını yayınlamadılar, sansürlediler!
İktidara yakın televizyon kanalları (ki muhalif iki üç televizyon kanalı var, zaten onlar da davet edilmiyor, yayın yapma akreditasyonları yok) zaten kendileri en iyi şekilde oto sansür uygularlar, ama görünen o ki Beştepe işi şansa bırakmıyor!
İki yıldır Beştepe’de değil, Yargıtay’da düzenlenen Adli Yıl Açılış Töreni’nin canlı yayın frekansını Beştepe araçları sağlıyormuş! (2 Eylül 2023, Cumhuriyet gazetesi)
Dolayısıyla Erinç Sağkan konuşmaya başlayınca Cumhurbaşkanlığı frekansı yayını sonlandırmış!
Bu yıl da TBB Başkanının konuşmasını sonradan, medyada çıkan yazılı metinden okudum.
AİHM kararlarının bağlayıcı olduğunu vurguluyor, iktidarın AİHM kararlarına uymamasını eleştiriyor, yargının siyasallaşmasının zararlarını anlatıyor, demiş ki mesela:
“Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının mahkemeler tarafından emsal dosyalarda göz ardı edilmesi, ifade hürriyeti ve adil yargılanma hakkı gibi temel haklarda yargıyı hak ve özgürlüklerin teminatı olma işlevinden uzaklaştırmaktadır. Mahkeme kararlarının ne sebeple olursa olsun uygulanmaması, hukukun bir bileşen olduğu hiçbir düzlemde kabul edilemez.”
Kabul edilebilir mi? Yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamaması, kafa diretmesi, bir yerel mahkemenin AYM’ye “yetki gaspında bulunuyor” demesi, diyebilmesi olacak şey mi, bu kabul edilebilir mi?
***
Yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamış olsalar bugün Osman Kavala, Selahattin Demirtaş cezaevinde olur muydu?
Yargı siyasallaşmamış olsaydı, iktidarın eli yargının üzerinde olmamış olsaydı yerel mahkemelerden Osman Kavala hakkında mahkûmiyet kararı çıkar mıydı?
Yargı siyaset ilişkileri bu derece birbirine girmeseydi yargı sistemi bu derece mağduriyet üretir miydi?
Yargı bu derece siyasallaşmamış olsa, yargı bağımsız ve tarafsız olsaydı milletin oylarıyla seçilmiş ve dokunulmazlık kazanmış olan Türkiye İşçi Partisi Can Atalay bugün cezaevinde olur muydu?
Seçilme hakkı YSK tarafından onaylanan ve halkın oylarıyla seçilen Atalay’ın yeri cezaevi mi, Meclis mi?
Yine iktidarın duyulmasını istemediği, sansürlediği konuşmasında TBB Başkanı Sağkan “Mesleğimizi icra ettiğimiz yargı sisteminde hukuka güven alarm vermektedir. Bu kapsamda en önemli başlığımız; yargı bağımsızlığı ile tarafsızlığının tam anlamıyla sağlanması, savunmanın güçlendirilmesi ve hukukun üstünlüğünün içselleştirilmesi olmalıdır” diyor.
Bugün ülkemizde hukuki öngörülebilirliğin olduğunu söylemek mümkün mü?
AK Partinin kendi kemikleşmiş tabanı bile yargıya güvenmiyor, yargının bu derece siyasallaşmasından rahatsızlık duyuyor.
***
Kıymetli meslek büyüğüm Ahmet Taşgetiren cumartesi günü kaleme aldığı “Silahların eşitliği” başlıklı yazısında bu mevzuyu, Adli Yıl Açılış Törenini yazdı. Çok güzel bir yazıydı, okumadıysanız mutlaka dönüp okuyun derim.
Yazıyı okurken bir söze takıldım kaldım, bu konu aslında uzunca zamandır üzerinde düşündüğüm, zaman zaman dost meclislerinde de itiraz ettiğim bir husus.
Taşgetiren diyor ki: Açılışı yapılan “Adli yıl.” Yargıtay Başkanının konuşması önemli ve olağan. Savunmanın gündeme getireceği sorunlar önemli değil mi?
Diyelim iktidarın yargı alanındaki uygulamalarına yönelik eleştirilerde bulunacaklar, bunun kamuoyuna yansıması, siyasi iradenin ve halkın bunu duyması önemli değil mi? Belki orada Cumhurbaşkanı’nın bir siyasi irade olarak konuşması yadırganabilir. Ama Türkiye orayı geçti.”
Ben işte “Ama Türkiye orayı geçti” sözüne takıldım.
Türkiye niye orayı geçiyor?
Eski sistemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kadar, partisiyle ilişiğini kesmiş olan Cumhurbaşkanları bile Adli Yıl açılış törenlerinde konuşma yapmamışlar.
Yanılmamak için AYM eski başkanı Haşim Kılıç’a sordum bu hususu, Erdoğan’a kadar hiçbir Cumhurbaşkanı Adli Yıl açılış törenlerinde konuşma yapmamış:
“Hatırladığım kadarıyla Erdoğan’dan önceki cumhurbaşkanlarının hiçbirisi Adli Yıl Açılış törenlerinde konuşma yapmadılar. Törenlerde Yargıtay Başkanı ve Barolar Başkanı konuşuyordu. Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar törenlere gelirdi, bütün protokol hazır olurdu ve töreni takip ederlerdi, konuşmaları dinlerlerdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Beyin cumhurbaşkanı seçilmesiyle adli açılış törenlerinde konuşması söz konusu oldu.”
Peki, partisiyle ilişiği olmayan cumhurbaşkanları konuşma yapmamışken partili bir cumhurbaşkanı neden konuşma yapıyor?
Ve Türkiye orayı neden geçiyor? Neden geçmiş oluyoruz oraları?
Bu normal bir şey mi, değil ama işte böyle, böyle normalleşmiş oluyor.
Değil ama artık normalleşti!
Normal olmayan bir şey bir süre sonra diyelim ki üç kez, beş kez tekrarlanınca kanıksanmaya başlıyor ve normal olmayan şeye itiraz eden birine “artık oralar geçildi” tepkisi veriliyor.
Anormal bulduğumuz, ilk gerçekleştiğinde ciddi tepki verdiğimiz bir konuyu bir süre sonra kanıksamaya başlıyoruz, üzerinde durmaya gerek görmüyoruz.
Oysa bin kez tekrarlansa bile vazgeçmemek gerekiyor, ısrarla yadırgamaya devam etmeliyiz.
Çünkü bir eşik aşıldığında diğer eşiğe geçiliyor.
https://www.karar.com/yazarlar/elif-cakir/yine-adli-yil-yine-savunmaya-sansur-1597439
ELİF ÇAKIR / KARAR