Z KUŞAĞI NE İSTER?

Geleceğin yeni oyuncuları Z kuşağı bireyler, sürekli değişen dünyaya damga vurmaya hazırlanıyor.

Z KUŞAĞI NE İSTER?




Geleceğin yeni oyuncuları Z kuşağı bireyler, sürekli değişen dünyaya damga vurmaya hazırlanıyor.

 

Sosyal medya ve tüm dijital mecralarda son günlerin öne çıkan konuları arasında Z kuşağı yer alıyor. Uzmanlar, 2000 yılı ve sonrası doğumlu bireylerin jenerasyonu olan Z kuşağını geleceğe damgasını vuracak kuşak olarak tanımlıyor. Z kuşağının hayatı ele alış biçimleri ve değerleriyle öncüllerinden belirgin farklılıklar sergileyeceği öngörülüyor.

Türkiye’nin çeşitli illerinde, farklı kültürlere ve sosyoekonomik gruplara ait Z kuşağı bireyler ile birebir görüşmeler yaparak, derin bir araştırma neticesinde yazdığı “Z: Bir Kuşağı Anlamak” kitabıyla ses getiren Kuşak Araştırmacısı, Yazar Evrim Kuran, “Milenyum Çağı Gençleri” hakkına şunların altını çiziyor: “Kuşakları anlamak; geçmişi onurlandırmak, geleceği mümkün kılmak için fevkalade bir araç. Bugün dünyada demografik bir devrim gerçekleşiyor. Yaş 35 artık yolun yarısı değil ve bu demografik değişiklik hayatın her alanını etkileyen ve yakın gelecekte daha da etkileyecek olan yeni sosyal sınıfların oluştuğunu, yeni bir değerler setinin, yeni bir yaşam tavrının konuşulması gerektiğini anlatıyor. Dünya nüfusunun %32’si, Türkiye nüfusunun ise %30’u Z kuşağı. Bir başka deyişle ülkemizde 24 milyondan fazla 19 yaş ve altında birey var. Z kuşağı geleceğe damgasını vuracak olan kuşak. Hayatı ele alış biçimleri ve değerleriyle öncüllerinden belirgin farklılıklar sergileyecekler. Onların yetişkin bireyler halini alacağı gelecekte, sadeleşme, sürdürülebilirlik, girişimcilik ve sivil toplum inisiyatiflerinin değer kazanacağına, doğanın, barışın, yaratıcı zekânın her zamankinden daha kıymetli olacağı dönemler yaklaşıyor. Duygusal zekanın en önemli yetkinliklerden biri halini aldığı bu yeni çağın çocukları, dünyaya epeydir unuttuğu kavramları hatırlatacak. Z kuşağı da bir şeyler yaratma ve üretme konusunda becerileriyle geldiler. El işçiliklerini kullanarak bir şeyler yaratmaktan keyif alan, daha fazla eşyaya değil, daha anlamlı deneyime sahip olmak isteyen bir kuşak…

Z jenerasyonu henüz yetişkin değil, kendi içeriklerini yaratma fırsatı isteyen ve bu sebeple artık sunduklarımızın tüketicisi değil türeticisi olmayı talep eden yepyeni bir kuşak. Y kuşağının “tüketici merkezli” döneminden sonra Z kuşağı ile “bağlam merkezli” dönem başlıyor. Bu durum öğretmenleri, fikir liderlerini, markaları, şirketleri, sahnedeki bilge kişilik olmak yerine kolaylaştırıcı bir rehber olmaya zorlayacak. Yani eğitimden tüketime, üretimden iletişime her süreçte hegemonyanın ezberleri bozulacak ve fark yaratmak değil de birlikte değer yaratmaya odaklanılacak.”

Küresel Köyün Kaygılı Çocukları

 

Z Kuşağını “Küresel Köyün Kaygılı Çocukları” olarak tanımlayan Evrim Kuran, “Bunu hem dünyadaki Z kuşağı araştırmalarına hem de Türkiye’nin Z kuşağı hakkında yaptığım araştırmalara dayanarak söylüyorum. Küresel olarak bakarsak, dünyanın doğal kaynaklarının en hoyratça tüketildiği dönemde dünyaya gelmiş bir nesil olarak çevresel temalara hassasiyetleri yüksek bir kuşak çünkü fiziksel dertleri çok olan bir dünya bıraktık onlara.

Türkiye’ye geldiğimizde ise dünyanın gelişmiş ekonomilerinin tamamından gençlerimizin stres seviyesi daha yüksek. Bu durum hem düşük gelir grubu hem de yüksek gelir grubu hanelerde böyle. Milenyum çağı gençleri ile yaptığımız çalışmalarda uzun zamandır karşımıza çıkan önemli bir temel değer: Adalet. Y kuşağının adalet ve eşitlik söylemlerini öncül kuşaklara göre çok daha fazla ve yüksek sesle talep ettiklerine yakın tarihimizde şahit olmuştuk; ancak Z’ye gelindiğinde bu talep daha da belirgin bir hal alıyor. Araştırmalarımızda çok farklı sosyoekonomik seviyelerden Z kuşağına dünyada tek bir şeyi değiştirebilseydin o şey ne olurdu sorusuna ilk sırada adaletsizlik ve eşitsizlik yanıtı geliyor. Türkiye’de yaşamak denince akıllarına ilk gelen çağrışımları sorduğumuzda birbirine hiç benzemeyen mahallelerden gençler aynı sözcükte buluşuyor: Zor.

Z kuşağı araştırmalarımız gösteriyor ki genç beyin göçünün mayası erken öğrencilik döneminde atılıyor. Gençlerimizin güvenli bir iklime ihtiyacı var. Ve sanırım en çok da gençliklerine yakışır biçimde umuda. Evet, dünyada kaygılı gençler. Ama Türkiye’de daha da kaygılılar.” dedi.